İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Bulgaristan, Cek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa
 


BULGARİSTAN, ÇEK CUMHÛRİYETİ, DANİMARKA, ESTONYA, FİNLANDİYA, FRANSA



BULGARİSTAN


DEVLETİN ADI: Bulgaristan Demokratik Halk Cumhuriyeti
BAŞŞEHRİ: Sofya
YÜZÖLÇÜMÜ: 110.994 km2
NÜFUSU: 8.987.000
RESMİ DİLİ: Bulgarca
DİNİ: Hıristiyanlık
PARA BİRİMİ: Leva

Ülkemizin kuzey batı komşusu olup, kuzeyden Romanya, batıdan Yugoslavya ve güneyden Yunanistan ile sınırlandırılan ülke. Kuzeyde Tuna ve doğuda Karadeniz tabiî sınırlarını teşkil eder. Ekonomi ve ideolojik bakımdan Sovyetler Birliği’ne bağlıyken, 1989’da Rusya’da başlayan yeniden yapılanma ve batıya açılma politikası, Bulgaristan’da da hızla yayıldı ve komünizm eski hâkimiyetini büyük ölçüde kaybetti.

Târihi

Bugünkü Bulgaristan topraklarına, M.Ö. 30’larda Traklar denilen bir kavim, bir süre sonra da Romalılar hâkim olmuştur. Altıncı yüzyılda İslavlar her tarafı yakıp yıkarak hâkimiyeti ele geçirmişlerdir. M.S. 680 yıllarında Karadeniz’in kuzeyinden Bulgar Türklerinin gelmesi ile Bulgar târihi başlamıştır. On-Oğuz grubundan olduğu bilinen bu Türklerin aynı zamanda Yukarı Tuna kıyıları ile birlikte Volga ve Kama vâdilerini de idâresi altına alarak Büyük Bulgaristan adıyla 14. yüzyıla kadar varlığını devâm ettirmiştir. Bu arada 11. yüzyıla kadar devâm eden Birinci Bulgar Krallığı yıkılarak Peçenek, Guz ve Kumanlar (Kıpçak)vâsıtasıyla İkinci Bulgar Krallığı kurulmuş, 1241 senesinde Moğol istilâsına uğramıştı.

Mîlâdî 1331-1371 yıllarında Kral İvan Aleksandr zamânında Sırpların Balkanlarda üstünlük kurmasıyle zayıflamış, Osmanlı Hükümdârı Birinci Murad Han zamânında (1326-1389) Bulgaristan toprakları zaptedilmiştir. İvan Aleksandr’dan sonra Vidin ve Dobruca beylikleri ile Tırnova Krallığı Osmanlılara karşı çıkması üzerine 1393’te Tırnova, 1396’da Niğbolu Zaferlerinden sonra, Vidin ve 1400’de Dobruca zaptolunarak Bulgar Krallığı tamâmen ortadan kaldırılmıştır.

On altıncı yüzyılda Bulgaristan üzerinde Sırplar ve Macarlar üstünlük kurmak istemişlerse de güneyden gelen Osmanlı Devleti Bulgaristan’a hâkim olarak düzenli bir idâre getirdi. Bulgaristan’ı 500 yıl Osmanlılar idâre etti. Bu dönemde idâre, Sofya’da oturan Rumeli Beylerbeyi tarafından sağlanıyordu. Osmanlı İmparatorluk merkezine yakın olması ve sefer yolu üzerinde bulunması sebebiyle ticâreti oldukça gelişme gösterdi. Bulgar tüccarlara geniş imtiyazlar tanındı. Osmanlılar, diğer tebaalarında olduğu gibi Bulgarlara da dînî yönden baskı siyaseti gütmediler. Bulgarlar genellikle reâyâ adını taşıyan, vergiye tâbi çiftçi sınıfları hâlinde kaldılar. Âdil idâre ve imtiyazlı tüccar sınıfının bulunması ve benzeri müsbet Osmanlı siyâsetine rağmen, 17. yüzyıl ortalarında Bulgaristan’da haydut denilen çeteler türeyerek isyân etmeye başladılar ve her fırsatta düşman ordularıyla Osmanlılara karşı birleşmekten geri kalmadılar. Devâm eden bu isyânlar karşısında Osmanlı hükûmeti "Çorbacı Nizamnâmesi" gibi bâzı kânûnî tedbirler alarak, Bulgaristan’da âsâyişi korumaya çalıştı. Tuna vilâyetinin başına bu maksatlarla getirilen ve geniş yetkilere sâhip bulunan Midhat Paşa, Bulgaristan’a birçok hizmetler götürdü. Hattâ Midhat Paşa, Hıristiyanlara yaranmak için ayyıldızlı Türk bayrağına bir de haç ilâve etti. Bulgar ihtilâl merkez komitesinin 20 Nisan 1875’te Koprivştitsa ve Panagyuviste’de başlattıkları büyük isyân da bastırıldı. 1876 yılı Aralık ayında İstanbul’da toplanan büyük devletler, Bulgaristan’da iki muhtar bölge teşkilini teklif ettiler. Rusya bunu kabul etmedi. Midhat Paşa ısrarla Rusya’ya savaş açmamız için direndi. Netîcede Rusya’ya savaş açıldı (20 Nisan 1877). Bulgarlar Rus ordusuna katıldıkları gibi, Türklere karşı tedhiş hareketlerine de giriştiler.

Osmanlı-Rus harbinin sonunda Ayastefanos Antlaşması imzâlandı (3 Mart 1878). Muhtar bir Bulgaristan idâresi kurulması kabul edilmişse de diğer büyük devletlerin baskısı ile Balkanlar ile Tuna arasında küçük bir Bulgar Prensliğinin kurulması şeklinde değiştirildi. Diğer bölgeler Romanya ve Sırbistan devletlerine bırakıldı. Bir süre sonra Rusya’nın mevcut Bulgar Prensliğinin idârî ve içişlerine doğrudan karışması, Osmanlı hükûmeti ile Avusturya ve İngiltere hükûmetleri, Prensliği Rusya’nın tahakkümüne bırakmak istememelerinden bu hususta büyük devletlerin nüfuz mücâdeleleri başladı. Bir süre sonra Bulgaristan Prensliğinde Prens Aleksandr idâreyi ele alarak Bulgaristan birliğinin sağlanmasını temin etti ve tamâmen Rusya’ya yaklaştı. Daha sonraki gelen idârecilerde iç ve dış ilişkilerin düzene sokulması gibi gelişmelerden sonra, 1904’te Türkiye aleyhine Sırbistan’la bir antlaşma imzâladı. 1908 İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra, 3 Ekim 1908’de tam bağımsızlığını îlân etti.

8 Eylül 1944 ihtilâlinden sonra Bulgaristan Komünist rejimi kabul ederek Varşova Paktına girdi. Rusya’da olan batıya açılma hareketleri, Bulgaristan’da büyük hızla yayıldı. Bir süre sonra, 35 senedir başta bulunan Cumhurbaşkanı Jivkov 10 Kasım 1989’da istifâ etmek mecbûriyetinde kaldı. 29 Aralık 1989’da ülkede bulunan Türklere yeniden kendi adlarını kullanma ve serbestçe ibâdet etme hürriyeti tanındı. 10-17 Haziran 1990’da iki kademeli ve 1932’den bu yana ilk defâ yapılan çok partili seçimde 1943-1990 arasında Bulgaristan’ı idâre eden Komünist Partisi (yeni ismi Bulgaristan Sosyalist Partisi)iktidâr oldu. Türkiye-Bulgaristan arasında siyâsî münâsebetler müsbet yönde gelişmektedir.

Fizikî Yapı

Bulgaristan, doğudan batıya uzanan Balkan Dağları ve Rodopların ayırdığı dört bölgeden meydana gelir. Bunlardan birincisi Tuna Nehri ile sıra dağları arasındaki ovalardır. Tuna Nehri kıyıları ülkenin en münbit yeridir. Burada buğday, mısır, ayçiçeği, şekerpancarı ve tütün üretilir.

İkinci bölge, ülkeyi baştan başa kesen Balkan Sıradağlarıdır. Her ne kadar bâzı bölgeleri oldukça yüksekse de, geçilmek için gerçek bir engel teşkil etmezler. En önemli geçidi Şıpka Geçididir. Dağlar orman ve ot yetişmesi bakımından zengindir. Buralarda kömür yanında bakır, kurşun ve çinkoya da rastlanır. Bu bölgede târihî Gabrovo, Kotel ve Tryavna şehirleri vardır.Sıradağlar arasında Bulgaristan’ın gül endüstrisinin merkezi olan ova mevcuttur.

Üçüncü bölge de güneyde bulunan Trakya Ovasıdır.Meriç Nehri bu ovada akar. Bu bölge esas olarak meyve, sebze ve bağlarıyle meşhurdur. Ayrıca buğday, mısır, tütün ve pirinç yetiştirilir. Plovdiv ve Pazarcık en önemli şehirlerindendir.

Dördüncü bölge, Rila ve Pirin ve esas olarak Rodopları içine alır. Bu bölgede yalnız Bulgaristan’ın değil, Balkanların en yüksek tepesi bulunur. Kurşun, çinko, krom, manganez ve altın gibi mâdenler bakımından bölge zengindir. En yüksek tepe, daha sonra Stalin olarak bilinen Musula 2925 metredir. Başşehir Sofya, Vitoşa isimli bir büyük dağın eteğindedir. Bu şehir yeri îcâbı Meriç Vâdisine ve Tuna Ovalarına kolayca ulaşabilmesi yönünden merkezîdir. Tuna ve Meriç nehirleri ekonomik yönden bölgedeki ülkeler arasında en önemli bağlantıyı teşkil ederler. Tuna özellikle sulama ve balıkçılık yönünden gelişmiştir. Bulgaristan’ın üçte birini havza olarak alan Meriç Nehri, komşu ovaların sulamasında önemli rol oynar. Karadeniz kıyıları ve ülke içindeki kaplıcalarıyla turistleri çeker.

İklimi

Ilıman bir kara iklimi mevcuttur. Yıllık ortalama sıcaklık 13°C, ocak ortalaması 0°C, temmuz 22°C’dir. Kuzey kısımları güneye nazaran daha soğuktur. Senelik yağmur ancak 640 milimetreyi bulur. Yaz aylarında yeterli olmayan bu durum, toprak kullanımında çok geniş bir sulama sisteminin gelişimini gerekli kılmıştır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Bulgarlar aslen Orta Asya’dan gelen Avar Türklerindendir. M.S. 7. yüzyılda Tuna Nehrini geçerek Islav kabîlelerini yendiler ve onları güneye sürdüler. Ancak, zamanla onların kültürlerini, dillerini benimsediklerinden kendi kültürlerini, dillerini unuttular ve Islavlaştılar.

Bulgaristan’da halk diğer Balkan milletlerinden daha homojendir. Halkın % 88’i Bulgar, % 8,6’sı Türk, geri kalanları da Çingene, Romen, Yunanlı ve Yahûdîler teşkil eder. Buradaki Türkler Dobruca ve Rodop’ta, Varna gibi şehirlerde yaşamaktadır. İdârî baskı ve Birinci-İkinci Balkan harplerinde Bulgarların katliam ve soygunları netîcesi Türkler ülkenin en fakir sınıfı durumuna düşmüşlerdir. Yapılan büyük baskılar sonunda zaman zaman Türkler anayurda sığınmaya mecbur bırakılmaktadır. 1989 yılında 400.000’den fazla yurttaş Türkiye’ye göç etmiştir. Resmî dil Bulgarca olmakla berâber, halkın çoğu Türkçe, Rusça dillerini de bilmektedir. Kullanılan Islav alfabesine 1945’te yapılan reform ile üç Rus harfi de ilâve edilmiştir. Hıristiyan nüfusun % 90’ı Ortodokstur. Halkın % 61’i şehirlerde yaşar. Şehirdeki binâlar komünist ülkelerin ortak mîmârî tarzıyla yapılmaktadır. Sovyetlerle ilişkilerden sonra halk an’anevî geleneklerini terk etmiştir. Başlıca şehirleri Sofya, Filibe, Varna, Rusçuk’tur.

Eğitim:

Okuma ve yazma oranı diğer Balkan ülkelerine nisbeten daha yüksektir. 7 ilâ 15 yaşları arası eğitim mecbûridir. Sofya’da ve Plovdir’de üniversiteler vardır.

İdâre:

Bulgaristan 8 Eylül 1944 ihtilâlinden sonra komünist bir idâreyle yönetilmekteydi. Bulgaristanla Türkiye arasındaki ilişkiler 1983 yılından îtibâren bozulmaya başladı. Aynı yıllarda, Todor Jivkov yönetimi ülkede bulunan Türklerin isimlerini asimile etme, sindirme çalarına girişti. Türklerin isimleri değiştirildi. Çocukların sünnet edilmeleri yasaklandı. Câmiler kapatıldı. İnsanların ibâdet ve kendi dillerini (Türkçeyi) çocuklarına öğretilmesine engel olundu. Bu hareketlere karşı çıkanlar BELENE gibi toplama kamplarına ve hapishânelere konuldu. Hattâ Türklerin malları ellerinden alınıp, trenlere doldurularak Türkiye’ye gönderilmeye başlandılar. Bu dönemlerde Türk-Bulgar münâsebetleri en gergin duruma geldi.

Bulgaristan’daki komünist rejim, Sovyetler Birliği’yle paralel olarak gelişti. Brejnev döneminde Sovyetler Birliği’nce izlenen sıkı politikayı Todor Jivkov da aynı şiddetle Bulgaristan’da uyguladı. Fakat Sovyetler Birliği’nde başgösteren glasnost rüzgarları, her Doğu Bloku ülkesini olduğu gibi, Bulgaristan’ı da etkiledi. Todor Jivkov yönetimi, ısrarla ve inatla reformlardan kaçındı. Fakat Türklere yapmış olduğu zulümlerden dolayı dünyâ kamuoyundan tepkiler alması, tabandan gelen baskılara da dayanamaması Jivkov’u istifâ etmek zorunda bıraktı. Bundan sonra Bulgaristan’ın yönetimini eline alanlar Jivkov’un politikasını yumuşattılar. Türklerin ellerinden alınan bütün hakları geri verildi. Bu sebeple Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ilişkiler tekrar düzelmeye başladı. Bugün karşılıklı komşuluk münâsebetleri gâyet iyi bir şekilde seyretmektedir (Aralık 1992). 1989’da Rusya’da olan gevşeme politikası Bulgaristan’da da görüldü. Komünist rejimi bırakarak, demokratik düzene dönme hareketleri başladı. 1990 Haziranında ilk serbest genel seçim yapıldı. Komünistler seçimi kazandı. Yirmi Türk parlamentoya girdi. Yasama Meclisi 5 yıllığına seçilen üyelerden meydana gelir. Bulgaristan idârî bakımdan 27 vilâyete bölünmüştür.

Ekonomi

Birinci ve İkinci Dünyâ savaşlarına girip yenik düşmesi, düşman işgâli, ekonomiyi çok etkilemişti. Bu bakımdan sanâyi tamâmen felce uğramıştı. Komünist idâre geçtikten sonra bütün sanâyi, zirâat ve ticâretle ilgili hususlar devletleştirildi. Mecbûrî çalışma, iş yerinden ayrılmama, verilenle yetinme gibi tedbirler getirilerek, sanâyinin ilerlemesine çalışıldı. Sanâyi eskisine nisbetle oldukça ileri durumdadır.

Başlıca üç bölgede mâden çıkarılır. Stara Planina bölgesinde çinko, kurşun; Burgaz-Varna bölgesinde ise pik demir üretilir. Ancak bu çıkarılan mâdenler genellikle iç tüketim için kullanılır. Karadeniz sâhilindeki Balçık bölgesinde, Varna’nın kuzeyinde ülke ihtiyâcını karşılayacak kadar petrol çıkarılır. Diğer önemli mâdenler uranyum, pirit ve linyittir. Yılda 35 milyar Kw/s elektrik enerjisi elde edilmektedir. Motörlü araçlar, küçük gemiler, vagonlar ve elektrik araçları yapılmaktadır. Ancak iç tüketimi karşılamadığı için, ithal yoluyla açığı kapatmaktadır. Kimyâ sanâyii çok gelişmiş olup, azot, boya, plastik, eczâcılık ürünleri ve antibiyotik îmâl edilir. Ülkede sanâyi kuruluşları daha ziyâde Sofya, Varna ve Filibe’de bulunur.

Ticâret:

Bulgaristan ticâretini daha ziyâde Doğu bloku ile yapmaktadır. Bu ülkeden gelip geçen Tırlardan ve Avrupa’da çalışıp izne gelen Türklerden büyük bir gelir sağlamaktadır.Kimyevî maddeler, elektrik ve elektrik ürünleri ihraç etmektedir. İthal ettiği malzemeler ise, makina, ulaştırma ve tarım için lâzım olan malzemelerdir.

Tarım: Bulgaristan oldukça yüksek oranda (% 43) tarım alanına sâhiptir. İlk zamanları küçük çiftçilerin elinde olan toprak, İkinci Dünyâ Savaşından sonra başlayan Sovyet modeli kollektifleşme, 1957’de tamamlanmıştır. Daha sonra ortalama 4000 dönüm civârında arâzisi olan büyük çiftlikler teşkil edilmiştir. Bütün bunlara rağmen, 1963-1964 yılları arasında yiyecek sıkıntısı, bir zirâat ülkesi olan Bulgaristan’da had safhaya erişmiştir. En önemli ürünü buğdaydır. Onu da bilhassa hayvan yemi olarak kullanılan mısır tâkib eder. Diğer önemli ürünleri, arpa, çavdar, nohut ve pirinçtir. Sanâyide kullanılan bitki üretimini artırmak için büyük çaba harcanmaktadır. Yağ elde etmek için yetiştirilen ay çiçeği önemli bir alanı kaplamaktadır. Şekerpancarı üretimi iç tüketimi karşıladığı gibi ihraç da edilmektedir. Üretilen pamuk tekstil sanâyisi için elverişlidir. Tütün yüksek kalitede olup ihrâcat için yetiştirilir. Üretilen gül yağı parfüm sanâyiinde önemlidir. Ormanlar ülkenin % 30’unu kaplar ve kerestecilikte kullanılır. Ormanlarda geniş yapraklı ağaçlar, meşe, kayın, yaban elması gibi ağaçlar bulunur.

Bahçe ürünleri, sebze, meyve, domates, haşhaş, yetiştirilir ve Orta Avrupa ülkelerine satılır. Bağcılık, konservecilik ileri gitmiştir.Hayvancılık gelişmemiştir. Vahşi hayvanlardan ayı, kurt, yabânî kediler, tilkiler, sincap ve diğer kemirici hayvanlar bulunur.

Ulaşım:

Ulaştırma çok gelişmiştir. Osmanlılar devrinde yapılan demiryolları ve modern karayolları ile komşu ülkelerine bağlıdır. Karayollarının uzunluğu 32.000 kilometreden, demiryollarıın uzunluğu da 6000 kilometreden fazladır. Varna ve Burgaz limanları işlektir. Tuna Nehri üzerinde taşımacılık yapılmaktadır.

ÇEK CUMHÛRİYETİ


DEVLETİN ADI: Çek Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Prag
YÜZÖLÇÜMÜ: 78.864 km2
NÜFUSU: 10.400.000
RESMİ DİLİ: Çekçe
DİNİ: Hıristiyan (Katolik, Protestan)
PARA BİRİMİ: Koruna

Kuzeyinde Polonya, batısında Birleşik Almanya, güneyinde Avusturya, doğusunda Slovakya tarafından çevrili olan bir Orta Avrupa ülkesi. Çekoslovakya Birinci Dünyâ Savaşı sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun parçalanması netîcesinde kurulmuştur.

Târihi

Bohemya bölgesinde oturan Keltler ülkenin bilinen ilk halkıdır. Beşinci asırda doğudan Slav kabîleleri gelerek Elbe Vâdisinde yerleşmişlerdir. Altı asır boyunca devamlı Slav, Cermen ve Macarların istilâlarına mâruz kalmıştır. On dördüncü asırda kurulan Cermen İmparatorluğu uzun seneler ülkeye hâkim olduktan sonra 17. asır başlarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna yenilmesiyle, bu imparatorluğunun topraklarına katıldı. Avusturya, Bohemya ve Moravya’ya, Macaristan ise Slovakya’ya hükmetmekteydiler. Birinci Dünyâ Savaşı netîcesinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yıkılmasıyla Ekim 1918’de Çekoslovakya Cumhuriyeti adıyla bağımsızlıklarını ilân ettiler. Ülkedeki etnik gruplardan Almanların ayaklanmaları ve Almanya’nın baskısı ile Bohemya bölgesi, Almanlara verildi (1938). Bir sene sonra Hitler komutasındaki Alman orduları Çekoslovakya’yı işgâl etti.

İkinci Dünyâ Savaşı netîcesinde 1945’te ülke bu sefer de Rusya tarafından işgâl edildi. Çekoslovakya’nın doğudaki Rütenya eyâletini kendi topraklarına katan Rusya, baskı netîcesinde Çek Komünist Partisini iktidâra geçirerek sosyalist bir rejim kurdurdu. Yeni yönetim kendi anlayışı gereği hürriyetleri kısıtladı. Hürriyet taraftarı olan kişileri hapishâne ve akıl hastânelerine doldurarak ülkeyi Rusya’nın peyki durumuna getirdi. 1955 yılında Varşova Paktına dâhil oldu. 1960’dan sonra zirâat kollektifleştirildi. Nakliye ticâret ve ağır sanayi devletleştirildi. Kültür ve dînî inançlar baskı altına alındı. 1968’de Stalin taraftarlarının yerine geçen Alexander Dubcek ve Ludvik Suoboda ülkede liberal bir politika tâkip ederek ekonomide dışa açılma yönünde çeşitli reformlar yaptılar. Basın ve yayın kuruluşlarına hürriyet verildi. Komünizmin diktatörlük rejiminden kurtulup insanca yaşamak için çaba sarf eden liderler Rusya idârecileri tarafından şiddetle tenkit edildi. Çekoslovakya’daki bu liberal reformlar netîcesinde bir peykini kaybetme korkusu duyan Rusya ülkeyi işgâl etti. Ülkelere bağımsızlık sloganları öğreten Rusya kendisinin yaptığı işgâle karşı gelen halkı insafsızca tankların paletleri altında ezdi ve ülke idârecilerini şiddetle cezâlandırdı. Yüzbinlerce Çekoslovakyalı, Rus zulmüne dayanamayarak Avusturya ve Almanya’ya kaçtı.

1989’da bütün doğu bloku ülkelerinde olduğu gibi, Çekoslovakya’da da yumuşama politikası başladı. Çok partili sisteme geçildi ve 1990’da ilk serbest seçim yapıldı. Komünistler kazanamadılar. Milliyetçi Partiler iktidar oldular. 1992 Haziranında Çekoslovakya’yı meydana getiren Çek ve Slovakya cumhuriyetlerinde ayrı ayrı yapılan seçimlerden sonra iki cumhuriyetin birbirinden ayrılması gündeme geldi. Yapılan görüşmeler neticesinde 25 Kasım 1992 günü yapılan antlaşma ile 31 Aralık 1992 târihinde iki cumhuriyet birbirinden ayrıldı.

Fizikî Yapı

Çek Cumhuriyeti batıdan doğuya doğru iki coğrafî bölgeye ayrılır. Bunlar batıda “Bohemya”, doğuda “Moravya” bölgeleridir.

Bohemya ülkenin batısında, dört tarafı ortalama 1000-1500 m yüksekliğe sâhip dağlarla çevrili olan dörtgen biçiminde bir yayladır. Bölgenin kuzeyinde Krkonose Dağları (en yüksek tepesi 1603 m), kuzey batıda Krusme Dağları, doğusunda ise Moravya bölgesine sınır teşkil eden Moravya Tepeleri vardır. Güney batıdaki Bohemya Dağlarından çıkan Vltava Irmağı güney kuzey doğrultusunda bölgeyi aştıktan sonra, Krkonose Dağlarından çıkarak Bohemya bölgesinin kuzeyini sulayan ve ülkeden çıkan Elbe Nehrine karışır. Bölgenin önemli akarsularından bir diğeri olan Ohre de kuzeybatı kesimlerini suladıktan sonra Elbe Nehrine katılır.

Moravya Çek Cumhuriyeti’nin orta kısmını teşkil eden, kuzeyden güneye doğru gidildikçe alçalan bir ova şerididir. Kuzeyinde Jesenik Dağları ile çevrili olan bölge, batısında Moravya Dağları ile Bohemya bölgesinden, doğudaki Beskydy ve Bile Karpat Dağları ile Slovakya’dan ayrılır. Oder Nehrinin de suladığı bölgeyi kuzey güney istikâmetinde kateden Morava Nehri pekçok küçük akarsuları da bünyesinde toplayarak güneyde Tuna Nehriyle birleşir.

İklim

Denizden uzak bir Orta Avrupa ülkesi olan Çek Cumhuriyeti’nde de, diğer Orta Avrupa ülkelerinde olduğu gibi kışları sert soğukların hâkim olduğu kara iklimi vardır. Yazların serin geçtiği ülkede, yıllık sıcaklık ortalamaları seneden seneye büyük dalgalanmalar gösterir. Kışın ülkede hava her zaman sıfırın alında olur. Senelik yağış ortalaması bölgelere göre 1000-1500 mm arasında değişir. Yükseliği fazla olmayan ovalık bölgelerde yağış miktarı 1000 mm civârında bulunurken, yüksek dağların bulunduğu yerlerde dağların yağmur bulutlarını tutması ve yoğunlaştırıcılık vazîfesi görmesi, senelik yağış miktarının ortalama 1500 mm civârında olmasını sağlar. Yağışlar kışın genellikle kar şeklinde olur.

Tabiî Kaynakları

Çek Cumhuriyeti topraklarının % 30’u ormanlarla kaplı olan bir ülkedir. Özellikle Bohemya Dağları ve Karpatlar’ın yüksek bölgelerinde iğne yapraklı ağaçlardan meydana gelen ormanlık bölgeler, yüksekliği fazla olmayan yerlerde kayın, meşe ve gürgen ormanları hâlini alırlar. Ormanlık bölgelerde yaşayan yabânî hayvanların başlıcaları; yaban domuzu, yaban kedisi ve dağ keçisidir. Mâdenleri kendisine yeterli seviyede değildir. Avrupa’nın en fazla uranyum üreten ülkesi olan Çekoslovakya’da kömür, antimon, manyezit, civa, grafit ve kaolin ile az miktarda petrol üretilir. Üretilen uranyum miktarı, bu maddenin stratejik ehemmiyeti bakımından açıklanmamaktadır. Bohemya dağlarından çıkarılan önemli miktardaki linyit, elektrik enerjisi üretiminde kullanılır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Nüfûsu 10.400.000 civârındadır. Resmî dili çekçedir. Hıristiyan olan halkın % 70’i Katolik, % 15’i Protestan ve diğerleri de muhtelif mezheplere bağlıdır. 6-15 yaş arasında öğretimin mecbûri ve parasız olduğu ülkede okuma-yazma bilenlerin oranı % 99’dur. Nüfûsun % 68’i şehirlerde, kalanı ise köylerde oturur. Çalışan nüfûsun ekseriyeti işçidir. Kalanı ise tarım ve diğer işlerle uğraşır, Bohemya halkı müziğe olan düşkünlükleriyle meşhurdur. Beden eğitimi halk arasında yaygındır. Çek Cumhuriyeti’nin millî sporu buz hokeyidir.

Siyâsî Hayat

1968’de hür bir rejim için istekleri, Rusya tarafından kanlı bir şekilde reddedilen Çek Cumhuriyeti, 1990’a kadar Komünist rejimle yönetildi. Çek ve Slovak Cumhûriyeti olarak iki federasyon hâlinde idâre edilirdi. İktidardaki Komünist Parti seçimlere tek liste ve tek parti olarak girerdi. Ülke, 350 üyeli Federal Meclis tarafından yönetilirdi. Federal Meclis, bütün ülkeden seçilen 200 kişilik Halk Meclisi ile 75 üyesi Çek, 75 üyesi Slovak cumhûriyetlerinden seçilen 150 kişilik Milletler Meclisinden kurulurdu. Devlet başkanı, başbakan ve bakanlar Federal Meclis tarafından kendi üyeleri arasından seçilirdi. 1989’da Doğu bloku ülkelerinde görülen yumuşama ve çok partili hayâta geçiş, Çek Cumhuriyeti’nde de görüldü. 1990’da ilk çok partili seçim yapıldı. 1992 Haziranında Çekoslavakya’yı meydana getiren Çek ve Slovak Cumhuriyetlerinde ayrı ayrı seçim yapıldı. Çek Cumhuriyeti’nde seçimleri kazanan Vaclav Klaus başbakan oldu. Bu seçimlerden sonra yapılan görüşmelerden sonra 31 Aralık 1992 târihinde iki cumhuriyet birbirinden ayrıldı.

Ekonomi

Genel olarak sanâyiye dayalı bir ekonomisi vardır. Ekilebilen arâzinin tamâmı komünist idârenin gelmesiyle devletleştirilerek kollektif tarıma geçildi. Tarım ürünleri üretiminde kollektif tarıma geçme ile verim düştü ve ülke eskisinden daha çok besin maddesi ithal etmek zorunda kaldı. En önemli tarım ürünleri buğday, arpa, yulaf, çavdar, mısır, pancar, patates ve kabaktır. Hayvancılık yaygın olarak yapılır. En çok kümes hayvanlarının beslendiği ülkede beslenen büyük baş hayvanların sayısı küçük baş hayvanların sayısından çok fazladır. Ülkenin % 30’unu kaplayan ormanlardan elde edilen ürünler ihtiyacı karşıladığı gibi, fazlası ihraç edilir. Ürettiği mâdenler ülke ihtiyâcını karşılamadığı için mâden ithal eder. Demir cevherinin önemli kısmını ithal etmesine rağmen dünyâda çelik üretiminde ilk on ülke içine girebilmektedir. Doğu bloku ülkelerin makina, kimyevî madde, silah, tekstil ürünü ihtiyaçlarının büyük bir kımını Çek Cumhuriyeti karşılamaktadır.

Ulaşım:

Çek Cumhuriyeti gelişmiş kara ve demiryolu ağına sâhiptir. Demiryollarının dörtte birinde elektrikli trenler çalışmaktadır. Çek Cumhuriyeti’nde Prag ve öbür bölge merkezleri hava yoluyla birbirine bağlıdır.

DANİMARKA


DEVLETİN ADI: Danimarka Krallığı
BAŞŞEHRİ: Kopenhag
YÜZÖLÇÜMÜ: 43.092 km2
NÜFUSU: 5.146.000
RESMİ DİLİ: Danca
DİNİ: Hıristiyan (Protestan)
PARA BİRİMİ: Danimarka Kronu

Kuzey Avrupa’da Baltık Denizi ile Kuzey Denizi arasında Jutland Yarımadası ve dört yüz seksen üç ada üzerinde kurulmuş olan en küçük İskandinav ülkesi. Güneyinde Batı Almanya, doğusunda Baltık Denizi, batısında Kuzey Denizi ile çevrilidir. Dünyânın en büyük adası olan Grönland da Danimarka’ya bağlıdır.

Târihi

Bilinen en eski târihi M.S. 800 yıllarında Vikingler zamanıdır. Fakat günümüzde Avrupa müzelerinde bulunan en eski târihi eşyalar burada yapılan kazılarda elde edilmiştir. 9-11. asırlarda burada bulunan Vikingler ilk Danimarka Krallığını kurmuşlardır. Danimarka târihinde İngiltere’yle yapılan sürekli savaşlar önemli yer tutar. Danimarka Krallığı İngiltere’ye yaptığı devamlı akınlar neticesinde 1013 senesinde İngiltere’yi ele geçirdi. İngiltere ile birlikte Norveç’i de Danimarka’yla birleştirerek büyük bir krallık kurdu. 1042 senesinde çıkan karışıklıklarda İngiltere bağımsızlığını kazandı. 1397’de iç karışıklıklarda Norveç’le birlikte İsveç de Danimarka’ya bağlandı. Yapılan savaşlar sonunda 1645’te Danimarka bugünkü durumunu aldı. 1848’de yapılan değişiklikle meşrûtî bir idâre kabul edildi. Birinci Dünyâ Harbinde tarafsız kalan ülke, İkinci Dünyâ Harbinde de tarafsızlığını îlân etmesine rağmen, 9 Nisan 1940’da Alman orduları tarafından daha önce aralarında yapmış oldukları saldırmazlık paktı hiçe sayılarak işgale uğradı. Bu işgale karşı hiçbir mukavemette bulunmayan Danimarka ordusunu kaldırıp, donanmasını kendisi batırdı. Herhangi bir savaşın olmadığı bu işgal 1945 senesinde Almanların yenilmesiyle sona erdi. Birleşmiş milletlerin kurucu üyeleri arasında bulunan Danimarka, 1949’da NATO’ya katıldı.

Avrupa Konseyinin de kurucu üyelerinden olup, Grönland’ın savunması içinAmerika BirleşikDevletleri ile bir anlaşma yapmış, ayrıca 1951’de İskandinav ülkeleri arasında bir konsey kurarak işbirliğini arttırmıştır. 1960’da AET’ye dâhil oldu.

Fizikî Yapı

Yüzölçümü 43.092 km2 olan ülke, Jutland Yarımadası ile 483 adadan müteşekkildir. Jutland Yarımadası Kuzey Avrupa düzlüğünün bir uzantısıdır. Kuzeyde Limfiyord Boğazı ile ayrılan yarımadanın batı kıyıları düzgün ve kum alanlarıyla kaplıdır. Kum alanlarının doğusunda bataklıklar yer alır. Son derece girintili, çıkıntılı olan doğu kıyılarında verimli moren (buzultaş) ovaları bulunur. Ovaların düzlüğünde seyrek rastlanan tepelerin en yükseği 173 m ile Yding Skovhoj’dur. Doğu kıyılarının açıklarında Büyük Fionie, Syaelland, Seeland ve Lolland adalarıyla birlikte yüzlerce küçük ada vardır. Buraya bağlı olan Grönland % 90’ı buzlarla kaplı, yüksek yayla görünümündedir.Yüzölçümü küçük olan Danimarka’nın yüksekliği fazla olmadığından, akarsuları da küçüktür. En uzun akarsuyu Jutland’daki Guden Irmağı (160 km), Stor Irmağı (100 km), Skern Nehri (90 km), Fyn adasındaki Odenja Nehri (60 km) ile Sjelland Adasındaki Sus Nehri (82 km) Danimarka’nın belli başlı ırmaklarındandır.Önemli bir gölü yoktur.

İklim

İklim, fizikî yapıdan dolayı her yerde aynı özelliği gösterir. En sıcak ayda sıcaklık 15-17°C, en soğuk ayda ise 0°C civarındadır. Yağışlı gün sayısı yılda 130-180 gün arasında değişir. En yağışlı aylar ağustos ve ekim olup, yağış ortalaması 130-180 mm, Batı Jutland’da ise 800 mm’dir. Rüzgârlar genellikle batıdan eserler ve çok serttirler.Katlegat ile Baltık Denizi arasındaki boğazların sert kışlarda aylarca donmuş şekilde kalmalarına rağmen Jutland kıyısı buz tutmaz. Kış ve sonbahar ayları fırtınalı geçer. Danimarka’da nisan ve haziran aylarında senenin en güzel günleri yaşanır.

Tabiî Kaynaklar

Tabiî kaynakları bakımından oldukça fakirdir. Yüzölçümünün % 10’unu kaplayan ormanların büyük bir kısmı halkın yaptığı ağaçlandırma çalışmaları ile meydana gelmiştir.Kayın, meşe ve kozalaklı ağaçlar yaygındır.Arâzinin doğu kısmında verimli ovalar bulunurken, diğer kısımları mer’a veya kırlık arâzidir. Yabâni hayvanların bir özellik göstermediği Danimarka’da, mâden olarak porselen kili, granit, tuğla yapımında kullanılan kil, turba ile tebeşir yatakları ve az miktarda kömür yatakları bulunur. Balık bakımından kıyıları zengindir. Balıkçılar,Baltık denizinde ve Kuzey denizinde bol miktarda balık avlarlar.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Halkın hemen hepsi yerliler olan Dan’lardan meydana gelir. Azınlıkları Alman, Eskimo, Mûsevî ve göçmen işçiler teşkil eder. Nüfus yoğunluğu başşehri olan Kopenhag’ın bulunduğu Sjelland Adasında fazladır.Ülkede ortalama nüfus yoğunluğu km2 ye 119 kişidir. Jutland Yarımadası diğer meskûn adalar içerisinde yoğunluğu en az olanlarındandır.Yarımadanın yerleşim bölgeleri genellikle doğu kıyılarındaki verimli ovalar üzerine kurulmuştur.Nüfus artışı hemen hemen yok denecek kadar azdır (binde 4). Halkın % 67’si şehirlerde, kalanı ise köylerde yaşar. Hıristiyan olan halk Protestan mezhebine bağlıdır. Kullanılan resmi dil Danca olup, kendi grubunda olan diğer İskandinav dillerinden İsveççe ve Norveççeye çok benzemektedir. Öğretimin devlet tarafından parasız olarak yapıldığı ülkede okuma-yazma bilenlerin toplam nüfusa oranı % 100’dür. Edebiyat dallarından çocuk edebiyatı oldukça gelişmiştir. Halk için deniz ulaşımında feribot, kara ulaşımında ise bisiklet vazgeçilmez araçlardandır. Hayat standardı bakımından Avrupa’da ikinci gelmektedir. İki milyon insan atletizm kulüplerine kayıtlıdır. Futbolda 1992 Avrupa Kupasını kazandı.

Siyâsî Hayat

Meşrûtî bir idâre vardır. 10 Eylül 1920 târihinde kabul edilen anayasaya göre Danimarka, anayasa düzeninde kral tarafından yönetilir. 27 Mart 1953 tarihli kânuna göre de hükümdar soyundan olan kadınlar da tahta çıkabilir. 4 yıl içinde seçilen 179 üyeli bir meclisi vardır.Kral, kânunları tatbik ve yürütme yetkisine sâhiptir. Parlamentoda kurulan bir hükümet icrâ işinde krala yardımcı olur. Kral parlamentoda başbakanı tâyin eder.

Ekonomi

Damimarka’da hayvancılık çok gelişmiştir. Et, süt ve süt ürünleri, Avrupa piyasasında son derece makbuldür. Nüfûsun % 16’sı tarım alanında çalışır. Ülke topraklarının üçte ikilik kısmında ekim yapılır. Arpa, buğday ve şekerpancarı yetiştirilen ürünlerin başında gelmektedir. Balıkçılık, bilhassa açık deniz balıkçılığı ileri seviyededir. Batı Jutland kıyılarındaki Esbjerg en önemli balıkçı limanıdır. Balık yağı ve diğer balık ürünleri üretimi ve işlenmesi için gelişmiş fabrikalar yapılmıştır. Tabiî kaynaklardan mahrum olmasına rağmen sanâyi ileri bir seviyededir. Dışardan alınan ham petrol ve hammaddeler işlenir. Sanâyi liman şehirlerinde fazladır. Gemi yapımı ve fabrika makinalarının yapımı ileri seviyededir. Sanâyi makinaları, gemi ve tersâne inşâ sanâyiinde dünyânın önde gelen ülkelerindendir.Hayvan ürünleri (et, süt, süt mâmülleri vs.), balık ve balık ürünleri, gemi, sanâyi makinaları, diğer ülkelere kurulan tersâneler ülkenin başlıca ihraç mallarıdır. İşlenmiş petrol satışı da mühimdir. İthal malları arasında yiyecek maddeleri, gübre, tohum, işlenecek hammadde başta gelmektedir. Ticâretini genellikle batı Avrupa ülkeleri, ABD ile yapar.

ESTONYA


DEVLETİN ADI: Estonya Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Tallinn
YÜZÖLÇÜMÜ: 45.100 km2
NÜFUSU: 1.600.000
RESMİ DİLİ: Estonca
DİNİ: Hıristiyanlık
PARA BİRİMİ: Ruble

Baltık Denizi kıyısında yer alan bir Avrupa devleti. Kuzeyinde Finlandiya Körfezi, doğusunda Rusya Federasyonu, güneyinde Letonya, batısında Baltık Denizi yer alır. Ülke toprakları ana kara kısmının yanında 800 kadar ada ve adacıktan meydana gelir.

Târihi

Bölgenin yerleşik halkı olan Estler, Baltık kıyısına M.Ö. 3000 yıllarında gelip yerleştiler. Ticâretle uğraşarak geçimlerini temin ettiler. M.S. 9. asırda Vikingler Estonya topraklarını yağmaladılar. Estler 11. asrın ortalarından 13. asrın ortalarına kadar Danimarka ve İsveç topraklarına sık sık akınlar düzenlediler. 1219-1222 seneleri arasında Danimarka Kralı İkinci Baldemar, Estonya’nın kuzey topraklarını ele geçirdi. Estonya topraklarının geri kalan kısmı 1290 senesinde Germenlerin eline geçti. 1343’te Kuzey Estonya Danimarka’nın hâkimiyetinden kurtuldu ise de kısa süre sonra Livonya şövalyelerinin eline geçti. Daha sonra kurulan Livonya Federasyonuna dâhil oldu. Rusya ile olan savaşlar neticesinde konfederasyon dağıldı. Estonya İsveç’in hâkimiyeti altına girdi.

Büyük Kuzey savaşları neticesinde Çar Birinci Petro, Estonya’yı ele geçirdi (1700-1721). Bu târihten îtibâren Rusya’nın hâkimiyeti altında kaldı. Rusya’daki 1905 devrimi Estonya’da büyük yankılar uyandırdı. Devrim askerî ordu tarafından bastırıldı ve devrimcilerin büyük kısmı Sibriya’ya sürgün edildi.

Rusya’da Çarlık döneminin 1917 Şubatında yıkılması üzerine Estonya kısa bir süre bağımsızlığını kazandı. Rusya hükümeti 12 Nisanda Estonya illerinin birleşmesine izin verdi. Aynı senenin Haziran ayında EstonyaMillî Konseyi için seçimler yapıldı. Ekim Devriminden sonra Estonya Millî Konseyi Rusya’dan ayrılma kararı almasına rağmen Bolşevikler Estonya’da bir Sovyet hükûmeti kurdular. Barış antlaşması imzâlamadan Rusya Birinci Dünyâ Savaşından çekilince, Almanlar Estonya’ya girdi. Komünistler Estonya’yı terk edince 24 Şubat 1918’de Estonya Millî Konseyi bağımsızlığını îlân etmesine rağmen, ertesi gün başkent Tallinn Almanlar tarafından işgâl edildi. 11 Kasım 1918’de Almanya silâhları bırakınca Estonya geçici hükûmeti yeniden yönetimi ele aldı.

Baltık ülkelerini tekrar ele geçirmek için Rusya 1918 Kasımında harekete geçerek Estonya topraklarının dörtte üçünü işgâl etti. Müttefiklerden yardım alan Finlandiya’dan gönüllü asker sağlayan Estonyalılar Bolşevik ordularını durdurdular. Ocak 1919’da karşı saldırıyla Kızılordu’yu Estonya topraklarından çıkardılar. Rusya 2 Şubat 1920’de Baltık Devletlerinin bağımsızlığını tanıdı. Estonya 1921’de Milletler Cemiyetine üye oldu. Estonya’da çok sayıda parti bulunması istikrarlı hükümetlerin kurulmasına mâni oldu ve iç karışıklık 1939’a kadar devam etti. Alman ordularının 14 Haziran 1940’ta Paris’i işgâl etmeleri üzerine Stalin, Baltık devletlerinden, topraklarında daha fazla Sovyet askeri üslenmesini istedi. Aynı senenin Temmuz ayında yapılan seçimlere sâdece Sovyetler Birliğinin desteklediği adaylar katıldı. Seçimler sonrası kurulan Estonya hükümeti ve parlamentosu Sovyetler Birliğine katılma kararı aldı. SSCB Yüksek Sovyeti, bu isteği onayladı ve Sovyetler Birliğinin cumhûriyetleri arasına girdi. İkinci Dünyâ Harbi sırasında Almanya’nın işgâline uğrayan Estonya’da 200.000’e yakın insan öldü. Savaşın ardından bölgeye hâkim olan Sovyet hükümeti çok sayıda Estonyalıyı sürgün etti. Sosyalist rejim yeniden kurulunca, Estonya da 1951’e kadar gerilla harbi devam etti. 1951’den sonra iç karışıklıklara kesin olarak son verildi ve Sovyetler Birliği tamâmen Estonya’da hâkimiyeti ele geçirdi.

Estonya 1991’e kadar Rusya’ya bağlı bir cumhûriyet olarak kaldı. Rusya’da başlayan reform hareketeri neticesinde 1991 senesinde Estonya bağımsızlığını îlân etti. RusyaFederasyonu dâhil Avrupa devleteri Estonya Cumhuriyetini tanıdı.

Fizikî Yapı

Yüzölçümü 45.100 km2 olan Estonya topraklarında geçmişteki buzulların tesiri yaygın olarak görülür. Güney kesimleri buzul tepelerle kaplıdır. Ülke topraklarının kuzeyinde ise buzullardan arta kalan tortulardan meydana gelmiş dar ve uzun yükseltiler yer alır Geniş kumluklar buzul sınırını tesbit eder. Ortalama yükseklik 50 m civârındadır. Ülkenin en yüksek noktası güneydoğuda bulunan Munamägi Tepesidir (318 m).

Ülke topraklarını sulayan akarsuların büyük kısmı kuzeye doğru akarak Finlandiya Körfezine dökülür. Göller ülke topraklarının % 5ini kaplar. En büyük gölü Peipus Gölüdür.

İklimi

İklimi ılımandır. Atlas Okyanusunun kuzeyinde esen siklonlar kışın sıcak, yazın serin hava kütleleri taşır. Ortalama sıcaklık yazın 17°C, kışın -5°C’dir. Yıllık yağış miktarı ortalama 610-710 mm arasında değişir.

Tabiî Kaynakları

Mâdenler: En önemli mâden kaynağı petroldür. Petrol devlet tarafından çıkarılır ve işletilir. Önemli miktarda bulunan turba rezervlerinin yanında yüksek kaliteli fosforit, kireçtaşı, dolomit, marn ve kil yatakları da vardır.

Bitki örtüsü ve hayvanlar: Çam, köknar, huş ve titrek kavaktan meydana gelen ormanlar ülke topraklarının üçte birini kaplar. Ayrıca bataklık ve çayırlar önemli bir yer tutar.

Yabânî hayvan bakımından ülke toprakları çok zengindir. Ormanlarda geyik, karaca, kızılgeyik, yabandomuzu, ayı, vaşak, tilki, porsuk, tavşan, mink ve kunduza rastlanır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Estonya nüfûsunun % 65’ini Estler, % 28’ini Ruslar, % 3’ünü Ukraynalılar meydana getirir. Nüfûsun büyük bölümü sanâyinin ileri olduğu kuzey kesiminde toplanmıştır. Başkenti Tallinn’dir. On bir yıl süren ilk ve orta öğretim mecbûrî ve parasızdır.

Ekonomi

Ekonomisi sanâyiye dayalıdır. Tarım da ekonomiye önemli katkıda bulunur. Toprakları tarıma elverişli olmadığından bitki üretiminin yaklaşık yarısı hayvan için yetiştirilen otlardır. Hayvancılık gelişmiş olup, daha çok sığır ve domuz beslenir.

Ülke sanâyiinde petrol ve petrol ürünleri önemli yer tutar. Şeyl petrolü işleme sanâyii, sentetik gaz üretiminin yanı sıra sanâyi için gerekli termal elektrik enerjisi üretimi açısından da önemlidir. Petrole dayalı kimyâ sanâyii benzin, yapıştırıcı maddeler, sepileme maddeleri, reçine formaldehit ve deterjan gibi ürünleri içine alır. Yapı malzemeleri sanâyii de gelişmiştir. Ağaç işleme geleneksel bir iş kolu olmasına rağmen bilinçsiz orman kesimi yüzünden sanâyide kullanılan kerestenin % 20 si ithal edilir. Başlıca orman ürünleri kontrplak, kibrit, kâğıt, kâğıt hamuru ve mobilyadır. Dokuma ürünleri arasında pamuklu kumaş önemli yer tutar. Diğer sanâyi kuruluşları, petrol arıtma donanımı, tarımsal âletler, mâdencilik makinaları, boru eksvatör ve elektronik âletler îmâl eden fabrikalardır.

FİNLANDİYA


DEVLETİN ADI: Finlandiya Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Helsinki
YÜZÖLÇÜMÜ: 338.145 km2
NÜFUSU: 5.001.000
RESMİ DİLİ: Fince, İsveççe
DİNİ: % 88 Protestan, % 12 diğer dinler
PARA BİRİMİ: Fin Markkası

Bir kuzey Avrupa ülkesi. Doğudan Rusya Federasyonu, kuzeyden Norveç, kuzeybatıdan İsveç, Botni Körfezi, güney ve güneybatıdan Baltık Denizi (Botni ve Finlandiya Körfezi) tarafından çevrelenmiştir. Aynı zamanda Aland Adaları da bu ülkeye dâhildir. 60° ve 70° kuzey enlemleri ile 20 ve 32° doğu boylamları arasında yer alır.

Târihi

Asıl Finliler, Volga ve Ural nehirleri arasındaki bölgeden M.Ö. 3000 yıllarında göç ederek buraya yerleşmişlerdir. Daha sonra ikinci bin yılda, Orta Avrupa’dan gelen kavimler yerleşmişlerse de, mîlâdî yılın başlangıcında ortadan kaybolmuşlardır. Çok geçmeden Estonya Finlileri ülkenin güneyine yerleştiler. Bu sırada ülkeye Fino-Ugriyen asıllı kavimler gelip yavaş yavaş ülkenin güneyini işgâl etmeye başladılar. Bunlar, ülke Vikingler tarafından istilâ edilinceye kadar rahat bir kürk ticâreti yaptılar.

Henüz tam anlamıyla siyâsî varlığını ispatlamayan Finlandiya, 1150 yılında İsveçliler tarafından işgâl edildi. Böylece Hıristiyanlık ülkeye girmiş oldu. On üçüncü yüzyılda Finlandiya, İsveç’e bağlı bir dükalık hâline geldi. İşte bu târihten îtibâren ülkede bağımsızlık fikri gelişmeye ve kendi başına bir hareket serbestliği kazanmaya başladı. On dördüncü yüzyılda Finlandiya ve İsveç arasında hukuk yönünden birleşme tamamlandı. Çok sayıda Almanın ülkeye geldiği sırada, bir İsveç asiller heyeti memleketin bütün kadrolarını elde etmişlerdir. Onlara göre, İsveç kültürü ve dili Finlandiya’da bir tesir bırakmalı idi.

Gustave Vasa’nın 1555’te Helsinki’yi kurarak bütün kilise varlıklarına el koymasıyla birlikte ülkede reform hareketleri görüldü. Rusya ile zâten var olan mücâdele yeniden canlandı. Finlandiya halkı Rusya ile yapılan savaşlarda çok yıprandı. On sekizinci yüzyılda ardarda gelen kayıplarından sonra 1809’da Birinci Alexandre tarafından Hamina Antlaşmasıyla ülke bütünüyle istilâ edildi. Rus hâkimiyeti ilk önce halka bâzı hürriyetler tanıdı. Kültürel ve politik faaliyetlere izin verdi. Fakat 19. yüzyıldan îtibâren gelişen yeni bir Rus akımı (Panislavizm) sonucunda bütün bu serbestlikler sona erdi. Finlandiya, bağımsızlığını ancak Sovyet ihtilâli sırasında elde edebildi.

Beyaz Ordunun başında bulunan General Mannerheim, bilhassa Almanlar’dan gördüğü yardımlarla Ruslarla bir sene mücâdele etti ve onları yendi.

Kısa bir krallık denemesinden sonra 1919’da Cumhuriyet îlân edildi ve bağımsız Finlandiya devleti kuruldu. 1920’de de Turku Antlaşması ile Rusya tarafından tanındı.

Ülkede komünist ayaklanmaların yer aldığı bir dönemden sonra, Lapua çiftçi hareketi muhâfazakârların zaferini sağladı. Bu hareketi sâyesinde ülkede bir ekonomik ve sosyal kalkınma görüldü. Çiftçilerin % 90’ı kendi topraklarına yeniden sâhip olabildiler. Buna rağmen bu ilerlemeler 30 Kasım 1939’da başlayan Rus istilâsıyla durduruldu. Büyük teknoloji ve insan gücü üstünlüklerine rağmen, bölgeyi ve bölge şartlarını iyi tanımayan Ruslar, kesif bir mukâvemetle de karşılaşınca, ağır kayıplar verdiler. Ancak 12 Mart 1940’ta imzâlanan barış antlaşması siyâsî zayıflıklarından dolayı Finlandiya’nın aleyhinde sonuçlandı. Anlaşmaya göre doğu Karelya’nın tamâmı ve Laponya’nın bir kısmı Ruslara bırakıldı. Böylece Finlandiya’nın toplam nüfûsunun % 12’si, zirâî ve endüstriyel kaynaklarının da % 11’i, SSCB sınırları dâhilinde kalmış oldu. Anlaşmaya rağmen devâm eden siyâsî baskı, Finleri Almanların karşısında yeralmaya zorlarken, Almanya 22 Haziran günü Rusya’ya savaş açarak Laponya’yı işgâl etti. Rusya’ya âit uçakların Finlandiya’yı bombalaması, Finlandiya’nın da İkinci Dünyâ Savaşına girmesini kaçınılmaz hâle getirdi. Cumhurbaşkanı Mannerheim tarafından idâre edilen Fin orduları, 1939 savaşında kaybettikleri yerleri geri aldılar. Ancak 1944’te Ruslar tekrar bölgeye girerek Finlandiya sınırına kadar ilerlediler. Yapılan anlaşmalarla her iki devlet de bugünkü sınırı kabul ettiler. Savaşlar Finlandiya’ya 100.000 Finli’nin ölümüne, 50.000’inin sakat kalmasına, büyük toprak parçaları ve bu vesileyle mühim iktisâdî kaynak kaybına, bundan ayrı olarak da 445 milyon dolarlık maddî zarara mal oldu.

İkinci Dünyâ Savaşında büyük başarılar elde eden Mannerheim, 1944’te Cumhurbaşkanlığını Juho Kutsi Paosikivi’ye bıraktı. Paosikivi, SSCB ve diğer komşuları ile münâsebetlerini ilerleterek kültürel ve ekonomik bakımdan uygun bir ortam meydana gelmesini sağladı. 1955’te Birleşmiş Milletler’e kabul edilen Finlandiya’da bir sene sonra yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini Çiftçi Partisi lideri Urho Kekkonen kazandı. Paosikivi’nin yolunu izleyen Kekkonen hükûmeti Finlandiya’yı güçlü bir antikomünist ülke hâline getirdi. Ancak halk üzerine yapılan komünist propogandalar, barış taraftarlığı gibi akımlar beş-altı sene içerisinde menfi bir sonuç meydana getirdi. 1966’da yapılan seçimleri kazanan Sosyal Demokrat Partisi, içerisinde komünistlerin de bulunduğu bâzı partilerle koalisyon kurdu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı boyunca ülke hep sosyalist partiler ağırlıkta koalisyonlar tarafından yönetildi ise de, 1987 senesi Finlandiya’da siyâsal hayâtın bir dönüm noktası oldu. Bu târihe kadar hep muhâlefette kalmış olan Muhâfazakâr KOK Partisi hükûmete katılacak oy aldı. Kırsal tabanlı Merkez Parti iktidar dışı kaldı. 1991’de yapılan seçimleri ise Merkez Parti kazandı. Parlamentoda en büyük grubu meydana getiren SosyalDemokrat Parti muhalefete geçti. Finlandiya târihinin en genç başbakanı olan 36 yaşındaki Esko Aho’nun kurduğu hükümette Merkez Partisinin yanısıra Muhafazakarlar, İsveç Halk Partisi ve Finlandiya Hıristiyan Birliğinin üyeleri de yer aldı.

Fizikî Yapı

Finlandiya, granit özelliği taşıyan, dalgalı, geniş buzulların buzultaş sıraları meydana getirdiği dördüncü zamanda meydana geldiği zannolunan oldukça kuvvetli yontulmuş ovalardan meydana gelmiştir.

Salpausselka, ülkenin güney ve güneybatısında kum ve çakılla karışık bir yapıda olan bir çift su bölümü çizgisi meydana getirir. Rakım ortalama 120 m olup, kuzey uca kadar alçak yayla hâlinde uzanır. Bu uçta İskandinav zincirine dâhil olan dağlar bulunur. Bu dağlar “Holtiatuntiri”de ülkenin en yüksek noktasına ulaşır (1324 m).

Çok sayıdaki göller (yaklaşık 60.000), ülkenin hemen hemen onda birini kaplar. Göllerin toplam yüzölçümü yaklaşık olarak 33.522 km2dir. Özellikle güneyde birbiriyle bağlantılı, gemi ulaşımına elverişli bir göller sistemi meydana gelmiştir. Salmaa ve Paijanne ülkenin en büyük gölleridir. Irmaklar düzgün akışlı değildir. Birçok yerde çağlayanlarla kesilmiştir. En büyük çağlayanı Imatra Çağlayanıdır. Genellikle nakliyâta müsâit değildirler. Çok girintili çıkıntılı olan kıyılar, sayısız küçük odacıklarla çevrelenmiştir.

İklimi

Finlandiya yüksek enlemlerde olması dolayısıyla sert bir iklime sâhiptir. Bununla berâber bâzen güneydoğu rüzgârlarının yumuşatıcı etkilerine mâruz kalır. Mevsimler pek az görülür. Yaz çok kısa ılık ve nemlidir. Kış uzun ve sert geçer. Sıcaklık ortalamaları Helsinki’de kışın -8°C, yazın ise 16,9°C civârında olur. Kar çoğu zaman yerden kalkmaz (hemen hemen bir yılın üçte biri). Bâzen ise Botni ve Finlandiya Körfezinin buzlarla kaplandığı görülmektedir.

Tabiî Kaynaklar

Ormanlar ülkenin yaklaşık üçte ikisini kaplamaktadır. Kozalaklılar ve kayın ağaçları kuzeyde ve merkezde, iğne yapraklılar ise (çam, akağaç, karaağaç) Finlandiya Körfezinin yakınında görülmektedir. İnari Gölünün kuzeyinde tundra bölgesi başlar.

Mâdenleri bakımından genel bir zenginlik göze çarpmaz. Ülkede en çok bulunan mâden bakırdır. Ayrıca sülfür, demir, nikel ve çinko da mevcut olan belli başlı mâdenlerdir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Yaklaşık 5.001.000 olan nüfûsunun % 90’dan fazlasını Finliler teşkil eder. Bundan başka kuzeyde Laponlar, güney ve batı kesimlerinde ise İsveçliler yaşamaktadır. Finlilerin karakteristik özellikleri, uzun boylu, sarı saçlı, mâvi veya gri gözlü olmalarıdır. Her etnik grup kendi lisanlarını konuşur. Ülkenin resmî dili ise Fincedir. Nüfus yoğunluğu güneyde çok fazladır. Kuzeyde ise gittikçe azalır. Nüfûsun % 20’si başşehri olan Helsinki civârındadır. Çoğunluk şehirlerde yaşar. Nüfûsun % 91,6 sı Hıristiyanlığın Protestan mezhebine, kalanı değişik mezheplere bağlıdırlar. Geri kalan dînî azınlığın büyük kısmını Yunan Ortodokslar meydana getirir. Çok az bir miktar da Yahûdî vardır. Eğitim ve öğretimin parasız olduğu Finlandiya’da 20 üniversite mevcuttur. 7-15 yaş arası eğitim ve öğretimin mecbûrî olduğu ülkede okuma yazma bilenlerin oranı yaklaşık % 100’dür. Çalışan nüfûsun %’i zirâat ve ormancılıkla uğraşır. Kuzeyde yaşayan Laponlar an’anevî olan ren geyiği çobanlığı ve avcılığı ile geçinirler. Yıllık nüfus artışı % 0,3’tür. Kilometrekareye 14,7 kişi düşer.

Siyâsî Hayat

İdâre şekli cumhûriyetdir. 1919 senesinde kabûl edilen bir anayasası ve 300 üyeden teşekkül eden bir Millet Meclisi vardır. Meclis üyeleri 4 sene için halk tarafından, Cumhurbaşkanı ise 6 sene için Meclis tarafından seçilir. İdârî bakımdan ülke 12 bölgeye ayrılmıştır. Seçmen yaşı 21’dir.

Ekonomi

1920’lerden îtibâren uygulanan müsbet kararlar ekonomiyi istikrarlı bir gelişmeye sokmasına rağmen, 1930’ların başındaki kriz bu gelişmeye mâni oldu. Bu ekonomik buhran atlatılmadan geçilen 1939 Kış Savaşı ve İkinci Dünyâ Savaşı sırasında önemli iktisâdî kaynakların kaybedilmesi, gelişmeyi daha da yavaşlattı. İkinci Dünyâ Savaşından sonra ekonomisi tekrar iyi yola giren Finlandiya, bugün devlet iştirakinin % 25 oranında olduğu bir karma ekonomi sistemini benimsemiştir.

Tarım:

Küçük âile çiftliklerinin, tarımın temelini teşkil ettiği Finlandiya, uzun bir zamandan beri zirâî bakımdan kendisini besleyen bir devlettir. Ayrıca bölgede et, süt ve süt ürünleri, yumurta gibi mahsullerin büyük bir ihrâcatçısı durumundadır. Buğday ve çavdar, ülkenin üretim sezonunun 200 günün üzerinde olduğu güneybatı kesiminin ana ürünleridir. Bunları yine büyük miktarlarda yetişen yulaf, arpa, patates ve çavdar tâkib eder. Üretim sezonunun 150 günün altına düştüğü kuzey bölgelerindeki tarım arâzisi ise, geniş otlaklardan meydana gelir. Bu otlaklarda özellikle süt üretimi için iki milyon civârında küçük ve yine iki milyon civârında da büyükbaş hayvan beslenmektedir. Ülkenin her yerinde görülen ve toplam yüzölçüm içerisinde önemli bir yer kaplayan göllerde de geniş ölçüde balıkçılık yapılır.

Ormanlar da Finlandiya’nın tabiî kaynakları arasında büyük öneme sâhiptirler. Bunların % 46 sını çam, % 36’sını ladin, % 16’sını huş, geri kalan % 2’sini de diğer çeşit ağaçlar teşkil eder. Devlet, kuzeydeki ormanların tamâmına, diğer bölgelerde de bir kısmına sâhiptir. Ormanların % 60’ının özel sektöre, % 40’ının devlete âit olmasına rağmen, özel sektör ürettiklerinin % 16’sını devlete bırakmak mecbûriyetindedir. Toplam yüzölçümünün % 65’ini ormanların teşkil ettiği Finlandiya’da senede yaklaşık 40 milyon metreküp kereste işlenmektedir.

Endüstri:

Finlandiya endüstrisi, ülke ihtiyacını karşılayacak şekilde çalışmaktadır. Ahşap işleri, kâğıt, kâğıt hamuru îmâli Fin endüstrisi içerisinde en büyük yer tutar. Aynı zamanda ihrâcatta da % 27,5 gibi büyük bir paya sâhib olan sanâyi dalıdır. Metal ve mühendislik endüstrileri çok yaygın olmamakla birlikte, Finlandiya’nın en hızlı gelişen sanâyi koludur. Bunlar da sanâyi üretimine % 22 nisbetinde katılırlar. Finlandiya ülkede metal endüstrisi için kaynak bulunmadığından hammadde ihtiyâcını Rusya Federasyonundan karşılamaktadır. Hidroelektrik enerjisi ülkenin ana enerji kaynağıdır. Kömür, petrol ve tabiî gaz bulunmaması sebebiyle bu alandaki ihtiyaç ithâlat yolu ile temin edilmektedir. 1970’lerden beri sürdürülen çalışmalar ise Atom enerjisinden geniş ölçüde faydalanmayı hedef almaktadır.

Ticâret:

Finlandiya, diğer küçük Avrupa devletleri gibi ithâlata büyük ölçüde ihtiyaç duyar. Ülke ithâlatının en önemli bölümünü hammadde, akaryakıt ve kömür teşkil eder. İhrâcatta ise kâğıt sanâyi ürünleri ilk sırayı almaktadır. Makina, gemi gibi ağır sanâyi ürünleri de ihraç edilen malzeme arasına girmeye başlamıştır. EFTA (Avrupa Serbest Ticâret Organizasyonu) ve AET üyesi olan Finlandiya, sosyalist temayüllü bir devlet olması sebebiyle, 1991 öncesi doğu bloku iktisâdî teşkilâtı olan Comecon üyeleri ile de alışverişte bulunmaktadır.

Ulaşım:

Karayolu taşımacılığı ülke içi ulaşımda ilk sırayı alır. Bunu sıra ile deniz, demiryolu ve havayolu nakliyatı takib eder. 1960’larda karayolu ulaşımına verilen ağırlık üzerine, Finlandiya günümüzde bu bakımdan oldukça gelişmiş bir ülkedir. Dış ticâret ve yolcu bağlantılarının % 90’ı deniz yoluyla sağlanır. Kış boyunca çalışan buzkıranlar, güneybatıdaki önemli limanları dâimâ açık tutarlar. Ülke içindeki göl, nehir ve kanallarda da taşımacılık yapılmakla birlikte, bunun ulaşım içerisinde önemli bir yeri yoktur. Finlandiya demiryollarındaki ray arası açıklığı Rusya Federasyonu demiryollarıyla aynı, fakat Türkiye’de de kullanılan standart dünyâ ölçüsünden farklıdır. Bu yüzden Rusya dışındaki komşularıyla demiryolu bağlantısı yoktur. 1924’ten beri milletlerarası havayollarının önemli bir bağlantı yeri olan Finlandiya’da düzenli iç hat seferleri devamlı çalışmaktadır.

FRANSA


DEVLETİN ADI: Fransa Cumhûriyeti
Nüfus: 60 milyon 700 bin (BM 2005
Başkent: Paris
Yüzölçümü: 543.965 km2
En yaygın dil: Fransızca
En yaygın din: Hıristiyanlık
Para birimi: 1 Euro =100 sent Fransa harita üzerinde 6 kenarlı bir çokgene benzer. Bu, kenarlardan ikisiyle kıtanın gövdesine, bir üçüncüsüyle İber Yarımadasına bitişir. Geri kalan üç kenardan birisi Akdeniz’e, ikincisi Atlas Okyanusu’na, üçüncüsü ise bu okyanusun kenar denizi olan Manş denizine ve biraz da Kuzey denizine dayanır. Fransa konumu bakımından olduğu gibi iklim, insanların yaşayışı, iktisadi faaliyetler bakımından da önemli bir geçit alanı durumundadır. Hem okyanusal, denizel (Akdeniz kıyıları) hem de kıtasal bir yapı gösterir ve bu karakterler ülke içinde çeşitli şekillerde birleşerek Fransa’yı Avrupa’nın değişik görünümlü bir devleti haline koyarlar.

Ülkenin güney (İspanya), güneydoğu, (İtalya), doğu (İsviçre) hudutları dağ sıralarına dayanır ve tabii birer engel ile sınırlanırken kuzeydoğudaki hudutları (Almanya, Lüksemburg, Belçika) hiçbir tabii engel ile sınırlanmaz. Uzun asırlar boyunca da büyük istilalar hep bu kenar üzerinden gelmiş ve Fransız dış politikası bu yönden çok zaman tehditlere maruz kalmıştır.

Fransa’nın yüzölçümü 543.695 km2’dir. Fransa Avrupa’da Ukrayna hariç, saha bakımından en fazla yüzölçümüne sahip devlettir. Relief bakımından kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda çizilen bir çizginin (Meuse ırmağının Fransa’dan çıktığı noktadan Adour ırmağı ağzına kadar) doğusunda kalan kısmında dağlık alanlar fazla yer tutar. Batıda ise havzalar ve ovalar hakim olup, relief siliktir. Başlıca dağlık kütlelere memleketin doğu ve güney hudutları (Alp’ler, Jura ve Pirene dağları) boyunca ve orta güneyde (Massif Central) rastlanır. Bununla beraber doğu tamamiyle dağlık, batı baştan başa ovalık değildir. Batıda az yüksek eski kütlelerin kısmen ayırdığı geniş çanak şekilli ovalar (Massif Armoricain, Poitou eşiği ile birbirinden ayrılmış Paris ve Aquitain havzaları) bulunur. Doğuda ise Alp ve Jura gibi kıvrımlı genç dağ sıraları ile Massif Central, Vojlar, Ardenler gibi daha az yüksek eski kütleler arasında çok geniş (Saone havzası) yahut daha dar ovalar (Alsace ovası) ve vadi olukları (Rhone vadisi) yer alır.

Fransa’da birbirinden ayrı üç iklim tipi ile karşılaşılır. Ülkenin batısında okyanusal iklim hüküm sürer. Bu iklim; ılık, nemli, bulutlu günleri fazla güneşli günleri az her mevsimi yağışlı olarak karşımıza çıkar. Okyanusal iklimin en tipik bir şekli Fransa’nın batı ucunu meydana getiren Bretanya yarımadasında göze çarpar. Burada ne kışlar soğu, ne de yazlar sıcaktır. Batıdan gelen okyanus rüzgarlarının etkisiyle her mevsim, fakat bilhassa kış yağışlı geçer. Okyanusun geç ısınıp geç soğuması yüzünden kış geç gelir (en soğuk ay Şubat). Aynı şekilde burası yazın fazla ısınmaz (en sıcak ay Ağustos). Bu okyanusal iklim tipi biraz daha ılık şekilde Fransa’nın güneybatısında Biskay körfezi kıyılarında da hissedilir. Fransa’nın doğu yarısında ise iklim kıtasal bir karakter gösterir. Yazlar sıcak, kışlar soğuk geçtiği gibi kurak mevsim bulunmamakla beraber yağış azamisi yaz aylarına geçer. Böylece Fransa’nın batısından doğusuna doğru olan kesimlerde kış şartlarında bir şiddetlenme görülür. Fransa’nın güneydoğusunda Akdeniz iklimi hakimdir. Yazlar sıcak ve kurak kışlar ılık ve yağışlı geçer. Burada dağların kıyıya paralel olması yüzünden Akdeniz ikliminin ülke içinde yayılış sahası fazla geniş değildir. Bununla beraber Rhone vadisi boyunca ve hatta Pirene dağlarının kuzeyindeki ovalarda yer yer bu iklimin etkisi görülür.

Ülke hidrografya ağı ve akarsu havzaları bakımından üç bölüme ayrılır: Ülkenin doğu ve kuzeydoğu kısmı Ren (Rhin) akarsu sistemine dahildir. Ren ırmağı doğuda Alsace ovasından Fransa topraklarıyla temastadır. Ayrıca Fransa’dan doğarak birisi Almanya içinde bu ırmağa karışan öteki Belçika’dan geçerek Hollanda’da Ren ile beraber müşterek delta bölgesinde denize dökülen Moselle ve Meuse ırmakları bu bölgede yer almaktadır. Bundan başka aynı delta bölgesinde Belçika’dan geçerek denize dökülen Escaut ırmağının kaynakları da Kuzey Fransa’dadır.

Ülke akarsularının büyük kısmı sularını ya doğrudan doğruya Atlas Okyanusuna yahut onun kenar denizi olan Manş’a boşaltırlar. Paris havzasında akarsuların tamamı değilse bile en büyük kısmı Sen (Seine) sistemi içindedir. Orta Fransa’nın büyük kısmı ise Loire ırmağı sistemine dahildir. Bu sistem başlıca kollarını Massif Central’in kuzey ve kuzeybatı aklanından alır. Fransa’nın güneybatısı yani Aquitain havzası içinde suların hemen tamamı (güneybatıda Adour ırmağı hariç) Garonne ırmağı ile atlas okyanusuna boşalır. Bu sistemin suları Massif Central ile Pirene dağlarından doğar.

Fransa’nın doğu-güneydoğu kesimi ise Akdeniz havzasına tabidir. Burada başlıca akarsu Rhone nehridir. Genel olarak med-cezir genliği kuvvetli olan Atlas Okyanusuna dökülen ırmakların ağızlarında derin haliçler vardır. Bunların kara içinde bitim noktaları yakınında nehir ve deniz ulaşımını birbirine kavuşturan işlek limanlar yer alır. Çok defa halicin deniz ucuna yakın yerinde bir de ön liman bulunur. Seine (Sen) ırmağı: Rouen – Le Havre, Loire ırmağı: Nantes – Saint Nazaire, Garonne ırmağının Gironde adı verilen halicinde Bordeaux limanları yer alır. Akdeniz’de med-cezir genliğinin az oluşundan ırmak ağızlarında haliçler yerine deltalar gelişmiştir. Bu bakımdan ülkenin Akdeniz’deki en büyük limanı Marsilya tabii bir yol olan Rhone ırmağı ağzına pek uzak olmayan bir yerde, fakat delta dışındaki konumu ile dikkati çeker. Bütün bunlardan sonra şunu açıkça söyleyebiliriz. Fransa akarsularının çoğu Atlantik yağış rejimine tabi olurken Ren ve Rhone ırmakları karmaşık rejim gösterirler.

Fransa’nın Bölgeleri:

Kuzey bölgesi

Doğu bölgesi

Güneydoğu bölgesi

Akdeniz bölgesi

Güneybatı bölgesi

Batı bölgesi

Merkezi bölge

Nüfus

Ülkenin nüfusu 58.000.000’dur. Bu nüfusun %90 kadarı Katolik, %2’si Protestan, %2’si Musevi, %6’sı da hiçbir dini tanımayan kişilerden oluşur. Aritmetik nüfus yoğunluğu (98) komşu ülkelere göre düşüktür. Fransa’daki nüfus artışında doğumlar yanında ülkeye her yıl 150.000 kadar gelen göçmenlerin payı da vardır. Gelen gömenlerin büyük kısmı Fransız vatandaşlığına geçmektedirler. Göçmenler içinde en çok İspanyol, İtalyan ve Cezayirlilere rastlanır.

Ülke nüfusunun %73’ü kentlerde yaşar. Ülkenin en büyük kentsel yerleşim merkezi Paris’tir. Paris havzasında ülke nüfusunun %16’sı yaşar. Paris’ten sonra en çok nüfuslu kentler Lyon, Marsilya, Lille, Bordeaux, Touluse gelir.

Ekonomi

Fransa’da çalışan nüfusun tarım kesiminde oranı %11 olmasına ve ulusal gelirin %13’ünün tarım kesiminden sağlanmasına karşın toplam ihracat gelirleri içinde tarım ürünlerinin oranı %22dir ve dış ödemeler dengesine katkısı büyüktür. Fransa’da ziraate ayrılan sahalarda özellikle şeker pancarı, tahıl, patates üretilir. Gerçekten Fransa Avrupa Ekonomik Topluluğu üyeleri içinde şeker pancarı, şarap ile et ve sütü en fazla üretmekte olan ülkedir.

Tahıl ürünlerinden buğday ülkenin hemen her bölgesinde ekilir ve çok miktarda ihraç edilir. Ülkede yılda 30 milyon ton buğday üretilirken, 10 milyon ton Arpa, 29 milyon ton Şekerpancarı, 14 milyon ton mısır, 8 milyon ton Patates üretilir. Tahıl ürünlerinin %40’ı Paris havzası ile Plandre’deki 50 hektarın üzerinde araziye sahip çiftliklerden elde edilir. Fransa bağcılık ve şarap üretiminde dünyada birinci gelen ülke olup üstün kaliteli şarapları ile tanınır.

Fransa’da ulusal gelire katkıda bulunan bir diğer üretim maddesi de ülkenin 1/5’ini %22 (15 milyon hektar) kapsayan orman ve korulardan elde edilen kerestedir. 1950 yılından itibaren, oldukça hızlı bir büyüme sürecine giren Fransız ekonomisi dünya bankasının 1995 verilerine göre A.B.D., Japonya ve Almanya’dan sonra dünyanın dördüncü ülkesi durumundadır. Enerji kaynaklarında dağılım: %7 kömür, %43 petrol, %20 tabii gaz ve %30 elektrik enerjisi şeklindedir. Görüldüğü gibi enerjide dışa bağımlılık oranı çok yüksektir. Çünkü ülkede petrol az üretilir.

Fransa; Sovyetler Birliği ve A.B.D. den sonra dünya demir cevheri üreticisi bakımından ileri gelen ülkeler arasındadır. Fransa ayrıca Avrupa Ekonomik Topluluğu içinde en fazla boksit üretici olan bir ülkedir. Hafif ve ağır endüstrinin ülke düzeyindeki dağılışı genellikle Cherbourg-Marsilya hattının doğusunda, Paris havzasında, Rhöne havzası, Alp’ler ve Marsilya yöresinde yoğunlaşmıştır. Oldukça canlı olan Fransız endüstrisi Avrupa’nın en verimli 40 firması sıralamasında birinci sırada bulunur. Ülkede başta gelen endüstri kolları sırası ile ulaşım araçları, makine üretimi, dokuma ve giyim, tarım ve besin endüstrisi, elektrikli aletler yapımı ile dünyada beşinci sırayı alan kimya ve petrol sanayi kolları şeklindedir.

Ülkenin dış ticaretinde önemli ihraç mallarında ise, otomobil, dokuma, silah ve savaş uçakları, şarap, buğday, süt ürünleri ve kimyasal maddeler şeklinde bir sıralama görülür. İthal mallarının başında ise petrol ve diğer yakıt maddeleri gelir.







 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol