İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Kadinlarimiz 1
 


KADINLARIMIZ

“Ana başta tac imiş, her derde ilaç imiş” sözü doğruların yaşanılır kılınması açısından belki en güzeli olsa gerek. Ana olan, sevgili olan, kadın ve kızlarımız, çağlar öncesinden günümüze kadar şiddetin her türlüsüne maruz kalmışlardır.

Günümüzde bile cahiliye dönemini aratmayacak iğrenç uygulamalarla kadınlar sömürülmektedir. Ona reva görülen baskı ister özel alanda, ister kamu alanında olsun “Fiziksel, Görsel ve Psikolojik baskı” olarak sürüyor.

Yoksulluk korkusuyla kadının sokakları arşınlaması, ayrıca hergün şahit olduğu veya çıkması toplum olarak nerelerde olduğumuzun acı tablosudur.

Kürtaj, doğum kontrolüne zorlama, kısırlaştırma, kız ceninin alınması kadının iradesi dışında zorlamalarla onu toplumda sınıflardan en aşağılara itmektedir. Hal böyle olunca kadınlar savunmasız, dayanaksız kalmaktadır. Fakir ve yalnız kadın da her türlü sömürüye müsait olarak hayatını söndürmek için zulüm magandalarına boyun eğmek durumunda kalıyor.

Sosyal devlet yapısının yetersizliğinden dolayı kırsal kesimdeki kadınlara zamanında ulaşılamadığından yılda yaklaşık olarak -1400’ün üstündeki gebelik ve doğuma bağlı- önlenebilir sebeplerden kadınlar ölmektedir.

Cennet, ayaklarının altına serilen anamız, baştacımız bugün medeniyet adına ayaklar altında sürünmektedir. Şehvetperestlerin elinde oyuncak haline getirilen en şerefli varlığın gözyaşlarını kim silecek?

Sırtından para kazanılan, gençliği ve güzelliği sarhoş masalarında meze olan, eskiyip işe yaramayınca da huzurevinde yaşamaya mahkum edilen zavallı bir mahluk haline getirilen kadınlarımıza kim merhamet elini uzatacak?

Medeniyet adına, kadını soyup sokağa salmak; ona verilmiş bir hak değil, bilakis en büyük haksızlıktır. Teşhir tahrik doğurur, bu davranış apacık fuhşa davetiyedir.

Fıtraten nazik, zayıf bir yapıya sahip kadın, kendisini korumaya muktedir değildir. Başkalarına görünüp, eziyet edilmemeleri için örtünmelerinin önemini belirten ayetlerle korunma altına alınmışlardır. Bu bir büyük hikmetin zaruretidir.

Sokaklarda cahiliye devri kadınları gibi kırıla-döküle gezmemeleri, evlerinde oturup ailesinin, milletin yüzünü güldürecek evlatlar yetiştirmeleri kadının en aslî görevi sayılmalı.

“Biz kadını uzun ve bol elbiseden kurtarıp hayatı kazanmaya ortak ettik. İlerici, hür, üretken, modern hale getirdik” diyenler kadının mutluluğu adına ne yaptıklarının farkında değildir.

Hürriyet adına, esaret zinciri kadının boynuna takılınca kendini satan esir durumuna düştü. Düşmana fırsat tanınırsa kalenin kapısından atlılar saldırır. İçeride kıymete haiz ne varsa hepsi yağmalanır.

Günümüz basın-yayın organlarında cazibeyi celbetsin düşüncesinde olanlar, genç kızları ve kadınları oltanın ucundaki yem gibi ekranlarda, gazete ve dergilerde görücüye çıkarmaktadır. Tezgahların başında müşterisinin mal seçiminden önce, kendine sunulan bu ucube haline getirilmiş kızlarla muhatab olunmaktadır. İnsanın böyle meşru görüntülü yerlerde gayrimeşru pazarlaması izan ve irfan sahiplerini derinden üzmektedir.

Toplum olarak ahlaksız bir yaşantı biçimine özenerek, böyle yaşamayı kabul etmek ve bilcümle ahlaksızlığı hoş görmek, olası felaketlere davetiye çıkarmaktadır.

Cahiliye döneminde insanların köle pazarlarında alınıp-satılmaları, günümüz modern dünyasında aynı adetlerin üstü kapalı olarak yaşatılması şaşılacak işlerden değil.

Doğumdan itibaren istenmeyip, hor görülen kızlarımız birer genç kız olduklarında toplum ve birey şiddetinin her türlüsüne ömür boyu tabi tutulmaktadır.

Ülkemizin belli bir kesiminde töre cinayetleri kadın üzerinde odaklanmış durumda. Sosyal güvenceden yoksun kadınlarımız halâ köle muamelesi altında hayatlarını sürdürmektedir.

“Sen tapılacak kadınsın” diye yılışık ağızlarla kadınlardan faydalanmak için onu ilahlaştıran divane görüntülü zavallılara ne demeli? Bu densizlikler kadını yüceltmek adına yapılmıyor. Böylece o ulvî varlığın modern put haline getirilmesi de yanlışların en büyüğü olsa gerek.

Yozlaşmış ve ahlaksızlığın zirvesinde yaşanılan bir toplumda haysiyet ve şerefiyle bütün olumsuzluklara rağmen yaşamak için direnen elleri öpülesi kadınlarımıza ne mutlu...



KADINLARIMIZ

Toprak öyle bitip tükenmez,

dağlar öyle uzakta,

sanki gidenler hiçbir zaman

hiçbir menzile erişemeyecekti.

Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle

Ve onlar

ayın altında dönen ilk tekerlekti.

Ayın altında öküzler

başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi

ufacık kısacıktılar

ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında

ve ayakları altından akan

toprak,

toprak,

ve topraktı.

Gece aydınlık ve sıcak

ve kağnılarda tahta yataklarında

oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.

Ve kadınlar

birbirlerinden gizleyerek

bakıyorlardı ayın altında

geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek

ölülerine.

Ve kadınlar

bizim kadınlarımız:

korkunç ve mübarek elleri

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yarimiz

ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

öküzümüzden sonra gelen

ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

ve kara sabana koşulan ve ağıllarda

ışıltısında yere saplı bıçakların

oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan

kadınlar,

bizim kadınlarımız

şimdi ayın altında

kağnıların ve hartuçların peşinde

harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi

aynı yürek ferahlığı,

aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.

Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde

ince boyunlu çocuklar uyuyordu.

Ve ayın altında kağnılar

yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.

NAZIM HİKMET




KADINLARIMIZ

Gün geçmiyor ki kadınlara yapılan zulüm haberleri çıkmasın. Tecavüz edilen kız çocukları, burnu kesilenler, öldürülenler, çocuk yaşta evlendirilenler, aile meclislerinde yargılanıp mahkûm edilenler.

Siz bakmayın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün "Batılı kadınlar bizim kadınlarımızın yerinde olmaya can atıyorlar," demesine. Hiç de öyle değil. Ve kadınlara yapılan baskının en yoğun olduğu ülkeler yazık ki Müslüman ülkelerdir.

Daha birkaç gün oluyor: Pakistan'da bir köyün bütün erkekleri genç bir kıza bir ay boyunca tecavüz etti, kızı kurtarmaya giden polisler de tecavüzcülere katıldı. Başkan

Müşerref'in emriyle soruşturma açıldı. Gene Pakistan'da, bir adam karısının yüzünü doğradı, ölü sanıp bıraktı.

Yaptığı işin suç olduğu aklına bile gelmemişti.

İran'da sekiz yaşında annesinin zoruyla fahişelik yapmaya başlayan zekâ özürlü Leyla hakkında şeriat mahkemesi idam kararı verdi.

Nijerya'da da tecavüze uğrayan bir kadın şeriat mahkemesinin verdiği idam kararını bekliyor.

Sudan, Darfur'da tarlaya giderken üç kişinin tecavüzüne uğrayan Fatima hamile kaldı. Şikâyette bulunmak üzere polise gitti. Polis, genç kadını zina yapmakla suçladı. 12 bin dinar vermezse kırbaçlanacağını söyledi.

Parayı henüz bulamadılar. 16 yaşındaki Havva da üç kişinin tecavüzüne uğradıktan sonra polise para vermediği için kırbaçlanmış ve annesi tarafından evden atılmıştı. Başka bir genç kıza, polis, "Ya 15 bin dinar ödersin ya da 40 kez tecavüze uğrarsın" demişti.

Bizde yaşananları anımsatmaya gerek var mı?

Bütün bunları değiştirmenin bir yolu, kadınların ekonomide ve siyasette güçlü olmasıdır elbet. Fakat, bunu sağlayacak mekanizma bir türlü işlemiyor. Kadınlara seçme ve seçilme hakkını verdiğimizden beri 80 yıl geçti. Meclisimizde kadın sayısı acınacak durumda. Çoğu da yazık ki kadın sorunlarıyla ilgilenmekten çok uzak.

Suudi Arabistan'da kadınlara yerel seçimlerde olsun oy hakkı tanınmasını isteyenler oldu, kabul edilmedi.

Kuveyt'te kadınlara yerel seçimlerde oy hakkı tanımak istediler, erkeklerin ayak oyunlarıyla tanınan hakkın ancak yedi sene sonrası için geçerli olacağı kabul edildi.

İran'da kadınlar cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor, muhafazakârlar engel oluyor.

Bu arada insanın içini ısıtan bir haber:

Görücü usulü evlilikten kaçan Afganlı gençlerden bazıları artık mahkeme kararıyla gönül verdiği kişiyle evlenebiliyormuş!

O Afganistan ki daha üç-dört sene öncesine kadar kadınların burkalar arkasında yitip gittikleri bir çöl gibiydi. Kadınların büyük çoğunluğu ağır depresyon içindeydi. Yavaş yavaş da olsa bazı şeyler değişiyor olmalı. Bir sorunu çözmek için, önce var olduğunu kabul etmek zorundayız. 'Kadın' (bizde türban biçimini alır) bütün İslam ülkeleri için çok ciddi bir sorundur. Bu din sorunu değil, uygar olup olmama sorunudur.

Ve demokrasi sorunudur. Demokrasi sadece siyasal bir olgu, seçimle başlayan ve biten bir süreç değildir. Demokrasi, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir tercihtir.

İnsanların 'birey' olabildiği ve özgür seçimlerini yapabildiği bir düzen.

Bu konuda bizim de dahil olmak üzere, İslam ülkelerinin de yapması gereken çok şey var.
Türker Alkan






 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol