İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Moldava Turkleri
 


MOLDOVA




DEVLET ADI : MOLDOVA CUMHURİYETİ
BAŞKENTİ : KİŞİNEV
NÜFUSU : 4.394.000
YÜZÖLÇÜMÜ : 33.700km2
RESMİ DİLİ : MOLDAVCA
DİNİ : HIRİSTİYAN ORTODOKS
PARA BİRİMİ : LEY

Karadeniz'in kuzeyinde yer alan Moldova, kuzey, doğu ve güneyinde Ukrayna ile; batısında da Romanya ile çevrili bir ülkedir. Türk Dünyası bakımından, 'Gagoğuz Türkleri' ile sembolleşen Moldova'da, M.Ö. 7'inci yüzyıldan itibaren İskitler, Sarmatlar, Galatlar, Traklar, Daklar ve Slavlar yerleşti. Ülke topraklarında, miladî 4'üncü yüzyıldan itibaren Hun İmparatorluğu hakimiyeti başladı. Bölgedeki Türk varlığı, Batı Hun ve Avrupa Hun devletlerinden sonra Avar Devleti, Hazar Devleti, Altınordu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu kimlikleriyle sürdü.

12'inci yüzyıldan itibaren Macarların hakim olduğu bölgede, Karpat Dağları'nda yaşayan Ulahlar 1349'da Macaristan'a karşı ayaklanarak, Moldova'ya yerleşip, bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kuruluşundan itibaren Leh (Polonya), Macar ve Altınordu hücumlarına uğrayan Moldova, kendini savunmada çok zorlandı.Osmanlı akıncıları, 15'inci asır başlarında Moldova topraklarına girdi. Moldova Prensliği, Fatih Sultan Mehmet'in 1455'teki İkinci Sırbistan Seferi dönüşünde, Osmanlı Devleti'ne tâbî olmayı kabul etti. Böylece bölgeye 'Boğdan' adı verildi. Moldovalılar, Stefan Cel Mare(Büyük Stefan)'yi 'Ata' olarak kabul etmektedir. Bazı kaynaklar, Stefan Cel Mare'nin, 'Muşaf adında bir Gagoğuz Türkü olduğu bilgisini veriyor. Bu kaynaklara göre; Boğdan Voyvodası olan Muşat (1457-1504), 15'inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, güçlü kişiliğiyle Romanya'ya hakim olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, Stefan Muşat'ı ortadan kaldırmak için, 1475'te Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa'yı gönderir. Stefan, Hasan Paşa ordusunu Vashi'de yener.

Bunun üzerin Papa, Stefan'a 'Athleta Christi' (İsa'nın Pehlivanı) unvanını verir. Fatih Sultan Mehmet 1476'da Stefan üzerine yeni bir ordu gönderir ve bu ordu Akdere(Valea Alba)'de Boğdanlıları yener. Stefan, Osmanlı'ya boyun eğer ve Boğdan'ın ödediği vergi 4 bin altına çıkarılır.

3 asır boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalan Moldova'da, 18'inci yüzyıldan itibaren Rus etkisi arttı. Ülke, Osmanlılar ile Çarlık Rusyası arasında önemli bir problem haline geldi. 1812 Bükreş Anlaşmasıyla Rus hakimiyetine giren Moldova, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Romanya'ya bağlandı.

1924'te bölgeyi işgal eden Rusya, burada, Ukrayna'ya bağlı özerk bir cumhuriyet kurdu. İkinci Dünya Savaşı'nda bölge Romenlere geçtiyse de, savaş sonunda Ruslar tarafından geri alındı ve Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine, 24 Ağustos 1991'de bağımsızlığını elde eden Moldava bu tarihten sonra bir süre daha iç huzursuzluk yaşadı. Ekonomisi tarım ve gıda sanayine dayalı olan Moldava, geniş üzüm bağları ve şarapçılığı ile ünlenen bir ülke. Elektrikli aletler ve inşaat malzemeleri üreten sanayininde bulunduğu Moldava'da sanayi tesislerinin çok büyük bölümü, 1991'den sonra atıl duruma düştü.

KİŞİNEV

Moldova'nın başkenti olan Kişinev, Dinyester Nehri'nin kollarından birinin kıyısında, çok verimli topraklar üzerine kurulu bir şehir. Nüfusu, 1989 rakamlarına göre 665 bin. Moldova'nın başlıca sanayi merkezi olan şehirde, yakın zamana kadar makine, elektrikli gereçler, takım tezgâhları, traktör, kimya, hazır giyim, gıda ve ayakkabı sanayii gelişmişti.

Fakat Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte, pazarını ve rekabet gücünü kaybeden Kişinev'deki sanayi tesislerinin büyük bölümü atıl duruma düştü. Bununla birlikte, şehirdeki şarap ve kanyak fabrikaları varlığını ve gelişmesini sürdürdü. Bugün Kişinev ve çevresindeki fabrikalarda üretilen şarap ve kanyaklar, uluslararası piyasada Moldova'nın sembolü durumunda.

Çevresinde büyük ve gelişkin üzüm bağları bulunan şehirde, bir Büyük Katedral'in yanısıra, bazı kiliseler yer almaktadır. 12 bin dolayında Müslüman nüfus olmasına rağmen, kentte cami bulunmamaktadır. Gagoğuz Türklerinin 8 bin kadarı, Kişinev'de yaşamaktadır. Türkiye'den giden işadamları, Kişinev'de bazı yatırımlar yapmıştır. Şehirdeki ilk modern benzin istasyonları, Türk işadamlarınca kuruldu. Moldova Devlet Sanat Müzesi, Moldova Cumhuriyeti Milli Kütüphanesi, Şekov Rus Drama Tiyatrosu, Opera ve Bale, Moldova Devlet Üniversitesi, Ekonomi Akademisi, Teknik Üniversite ve Moldova Uluslararası Bağımsız Üniversitesi, Kişinev'deki kültür kurumlarının başında gelmektedir. Bu arada, Türk işadamları tarafından açılan kolejin yanısıra, şehirde birde Mihail Çakır Kütüphanesi ve Gagoğuz Kültürü Müzesi bulunmaktadır.

BENDER KALESİ

Boğdan'ın (Moldova) kuzeyinde, Dinyester (Aksu) Nehri kıyısında kurulu olan Bender Kalesi, Osmanlı Devleti'nin son sınır kalesi konumundaydı. Eski adı Tighina olan ve Türk idaresi döneminde Bender adını alan mekân ve burada kurulu olan şehir, günümüzde de aynı adla anılmaktadır. 'Bender', Farsçada 'nehir kıyısında liman' anlamına gelmektedir. Arapçada ise, 'pazar, ticaret yeri, mübâdele yeri' manasındadır. Ayrıca, 'bir geçit veya boğazı koruyan istihkâm' anlamına da gelmektedir. Fakat 'Bender' adının, bölgeyi yöneten Osmanlı paşasının, yazdığı buyruklarda kullandığı, "... Ben derim ki..." ifadesinin, zamanla "...Ben der ki..." ve "...Ben der.."e dönüşmesinden neşet ettiği de, kaynaklarda yer almaktadır.

13'üncü yüzyılda, Tatar Türkleri Bender'e hakim oldu. Fakat Alexandru Cel Bun (1400-1432) ve Stefan Cel Mare (1457-1504), Tatar Türklerini Dinyester'in karşı kıyısına sürdükten sonra, burada sınırı korumak üzere küçük bir kale yaptırdı. Boğdan Voyvodası Petro'nun 1538'de Kanuni Sultan Süleyman'a yenilmesi üzerine, Bender Kalesi Osmanlılara geçti ve çok kuvvetli şekilde yeniden inşa edildi.

Evliya Çelebi burayı, "Turla Nehri kenarında, bir tarafı alçak, güney ve kıblesi yüksek, kefekî kayalar üzerinde, kare şeklinde, büyük ve yüksek bir kaledir ki, her taşı fil gövdesi kadar vardır. Sığır ve at karnı kadar sert kaya taşlardır." cümleleriyle tarif etmektedir. Evliya Çelebi ayrıca, "Süleyman Han'ın mimarbaşı Sinan Ağa bu kaleyi yaparken, bütün kudretini sarf edip..." ifadesiyle, kaleyi Mimar Sinan'ın yaptığını belirtir. Ancak Mimar Sinan'ın çeşitli tezkiyelerinde, yaptığı her türlü eserin adı bulunmakla beraber, kaleler bulunmamaktadır.

Fakat Mimar Sinan'ın, Kanunî'nin ordusu ile Kara Boğdan seferine katıldığı bilindiğinden, Bender Kalesi'ni yapmış olması da mümkün kabul edilmektedir. Bender Kalesi'nin kapısı üzerinde, yerden 7 metre yükseklikte, 70 cm. x 54 cm. ölçüsünde bir mermer levhaya işlenmiş, uzun bir kitâbe vardı. Bu 6 beyitlik kitâbede, Kanunî Sultan Süleyman methedilerek, onun birçok yeri fethetmiş olduğu ve Boğdan Voyvodası Petro'yu da mağlup ettikten sonra, 1538-1539'da kaleyi inşa ettiği bildirilirdi. Kitâbe, sonraları Ruslar tarafından yerinden çıkarılmıştır.

Evliya Çelebi, 1656'da ziyaret ettiği Bender Kalesi'nde, kuşatma sırasında 12 bin Müslüman askerin bulunduğunu, kale surlarının 20 ayak eninde kalın bir duvar olduğunu, kale yanındaki kasabada 7 Müslüman ve 7 Hıristiyan mahallesi ile 4 cami, 2 sübyan (çocuk) mektebi ve bir hamamın yer aldığını da kaydeder. Kale surlarının büyük bölümü muhafaza edilmekle birlikte, bugün diğer eserlerden hiçbiri mevcut değildir.

Bender Kalesi'nin adı, bir serhat kalesi olarak 17 ve 18'inci yüzyıllarda sık sık tarihe geçmiştir. Ruslar, 1770'te iki ay devam eden bir kuşatmadan sonra, Bender Kalesi'ni aldılar. Ancak bu olay kanlı bir facia şeklinde gerçekleşti ve kaledeki Türkler, düşman eline geçmemesi için, aile fertlerini kendi elleriyle öldürmek zorunda kaldı. Bender Kalesi, 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile tekrar Osmanlı Devleti'ne iade edilmişse de, 1788-1789'da Ruslar tarafından tekrar ele geçirildi. 1792'de Yaş Anlaşması ile bir kere daha Osmanlılara geçen Kale, 1812'de Bükreş Anlaşması ile kesin olarak kaybedildi.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Romanya sınırları içinde kalan Bender, 1944'te Sovyetler'e dahil oldu. Nüfusu 1989 itibarıyla 130 bin olan Bender, hukuken Moldova sınırları içinde olmasına rağmen, Tiraspol ile birlikte fiilen ayrı bir devlet görünümünde. Rusların kontrolünde olan ve kale içinde Rus askerlerinin karargâh kurduğu Bender'de, ayrı bir bayrak ve ayrı para birimi kullanılmakta.

PRUT SAVAŞI

Rusya ile savaşan İsveç Kralı Demirbaş Şarl (1697-1718), 1709'daki Poltava Muharebesi'nde yenilince, ricat yolu Ruslar tarafından kesildiğinden, Osmanlı'nın uç mevzisi olan Bender Kalesi'ne sığındı. Şarl'ı takip eden Rus Ordusu, Osmanlı topraklarına girdi. Osmanlı Devleti, hem bu sınır tecavüzüne, hem de Şarl'ın Bender'den gönderdiği yardım dileyen mektuplara cevap vermek üzere, Rusya'ya sefer açtı.

Başkumandanlığa (Serdar-ı Ekrem) tayin edilen Veziriazam Baltacı Mehmet Paşa kumandasındaki 100 bin kişilik Osmanlı ordusu, 9 Nisan 1711'de sefere çıktı. Osmanlı donanması da 360 gemiyle Karadeniz'e açılarak, Azak Denizi'ndeki Rus donanmasını imha ve Azak Kalesi'ni ele geçirme amacıyla sefere katıldı. Osmanlı ve Rus orduları, 18 Temmuz 1711'de Prut Nehri boyunda karşılaştı. Birinci (Deli) Petro kumandasındaki Rus ordusu, 65 bin kişiden oluşuyordu. Bu arada Kırım Hanı Devlet Giray da, 20 Temmuzda Rusların nakliye kollarını basarak, ağır kayıplar verdirdi; Ayrıca Yaş yolunu keserek, Rus ordusunu sıkıştırdı. Prut Irmağı'nın karşı kıyısına da, Cin Ali Paşa komutasındaki Bender kuvvetleri yerleştirilince, çevirme harekâtı tamamlandı. Osmanlı topçusunun mevzilere girmesiyle de, Ruslar büyük zayiat vermeye başladı. Rus Çarı Petro bu durum karşısında, Mareşal Şeremitiyev aracılığıyla barış teklif etti. Fakat Baltacı Mehmet Paşa bu teklifi kabul etmeyerek, topçu atışını sürdürdü. Bunun üzerine ikinci defa barış teklif eden Şeremitiyev, aksi halde canla başla savaşacaklarını bildırdi. Mektubu 21 Temmuzda alan Baltacı, ordu ileri gelenleriyle yaptığı istişare sonucu Kırım hanı Devlet Giray'ın muhalefetine rağmen Ruslar'ın barış teklifini kabul etti. Ertesi gün Rus murahhası Petro Şafirov ile yapılan görüşmelere başlandı ve 22 Temmuz 1711 de Prut Barış Anlaşması imzalandı. Prut savaşı Çar Petro'nun Karadeniz ve Balkanlara inme politikasına büyük darbe indirdi.

BİRİNCİ KATERİNA

Leh (Polonya) asıllı, Litvanyalı bir köylü ailenin kızı olarak, 1684'te Kurland'da doğdu. Hafifmeşrep bir kadın olarak tarihî kayıtlara geçen Katerina, birçok evliliğinin yanı sıra, başta Birinci (Deli) Petro olmak üzere, çok sayıda erkekle olan gayri meşrû ilişkisiyle ün saldı.

1703'te Petro ile 'gayri resmi' olarak evlenen Katerina, böylece 'Ekaterina Alekseevne' adını aldı. Tahsilli olmamasına rağmen, zekâsı ve cesaretiyle Birinci Petro'yu iyice etkisi altına alan Katerina, Osmanlılarla yapılan Prut Savaşı'na da katıldı. Rus ordusunun, Osmanlı ve Kırım kuvvetlerince Prut'ta kıstırılması üzerine, Petro'nun ve Rus komutanların barış teklifine ikna edilmesinde önemli rol oynadı.

Prut Savaşı sırasında, Baltacı Mehmet Paşa'nın çadırına gittiği, Paşa ile aşk yaşadığı ve bu suretle onu barışa ikna ettiği dedikoduları da, burada oynadığı role dayandırıldı. Fakat bu dedikodular, tarihî kaynaklarca hiçbir zaman doğrulanmadı. Prut Savaşı'ndan sonra, Birinci Petro ile resmen evlenen Katerina, 1724'te Çariçe ünvanını aldı. Petro'nun 1725' teki ölümünün ardından, Çarlık tahtı için büyük entrikalar yaşandı. Sonuçta, bol para dağıtarak ordunun desteğini alan Katerina, 'Birinci Katerina' ünvanıyla Çariçe ilan edildi.

Din adamları, boyarlar (asilzadeler) ve geniş halk kitleleri tarafından fazla sevilmeyen Birinci Katerina, bu durumun farkında olduğundan, öteden beri kendi çevresinde yeni bir asilzadeler sınıfı oluşturmuş; saray muhafız birliği ve askerlere dağıttığı paralar sayesinde de çevresini sağlama almıştı.

Birinci Katerina, yönetimi boyunca çok sayıda hükümet darbesi ve iç karışıklık olmasına rağmen, hakimiyeti elinden kaçırmadı. Bunda, eski kocası Prens Mençikov'un desteği de etkili oldu. Birinci Petro' nun sistemleştirdiği 'Rus Yayılma Siyaseti'ni takip eden Birinci Katerina, 1727'de Petersburg'da öldü.







 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol