İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Romanya Türkleri
 


ROMANYA




DEVLET ADI : ROMANYA CUMHURİYETİ
BAŞKENTİ : BÜKREŞ
NÜFUSU : 23.332.000
YÜZÖLÇÜMÜ : 237.500km2
RESMİ DİLİ : ROMENCE
DİNİ : KATOLİK, PROTESTAN, ORTODOKS, İSLAM
PARA BİRİMİ : LEY

Karadeniz'in batısında yer olan Romanya; güneyinde Bulgaristan ve Yugoslavya, batısında Macaristan, kuzeyinde Ukrayna ve doğusunda Ukrayna, Moldova ve Karadeniz ile sınırlı bir ülkedir. Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Traklar, Romanya topraklarında yerleşmiş ilk insanlar olarak bilinmektedir. Trakların bir kolu olan Daklar, M.Ö. 800-300 yılları arasında Burebista liderliğinde, Transilvanya merkez olmak üzere, Dakya Devleti'ni kurdular.

M.S. 106-271 yılları arasında Romalılar, Dakya topraklarını istilâ ederek, ülkede yaşayanları Romalılaştırdılar. Romanya topraklarındaki Türk hakimiyeti dönemi, Miladî 4'üncü yüzyılda Avrupa Hun Devleti ile başladı. Bu hakimiyet, daha sonra Hazar Devleti, Avar Devleti, Altınordu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu ile devam etti.Kuruluşundan kısa süre sonra, Balkanlar ve Avrupa'da fetihlere girişen Osmanlı Devleti, 1394'te Dovin, 1456'da Belgrad, 1475'te Vaslui ve 1476'da Schera seferleri ile Avrupa'da geniş bir nüfûz alanı oluşturdu. Romanya toprakları olan Eflâk ve Boğdan (Moldova), 16'ıncı yüzyılda, Türk hakimiyeti altında birer derebeylik haline geldi. Osmanlı Padişahının emirleri ile Eflâk ve Boğdan'ı idare eden yöneticiler, yine Osmanlı Sultanı tarafından tayin edilirdi. Eflâk Derebeyi Konstantin Brincoveanu ve Boğdan Derebeyi Dimitri, 1711'deki Osmanlı-Rus (Prut) Savaşı sırasında isyan ederek, Osmanlı'ya karşı, Birinci Petro yönetimindeki Rusya saflarında yer aldılar.

Yaklaşık bir asır süren Osmanlı tâbiiyetinden sonra meydana gelen bu isyanların ardından, Eflâk ve Boğdan'da 'Voyvodalık' dönemi başladı. Esasen bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu için de duraklama dönemi başlamıştı.

1774'te Küçük Kaynarca Anlaşması ile Osmanlılardan bazı tavizler koparan Rusya, Eflâk ve Boğdan'a müdahale etme hakkını da elde etti. Bu anlaşmadan bir yıl sonra Bukovina, Avusturya'ya bırakıldı.1812'de, Besarabya bölgesi Osmanlıların elinden çıktı. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ardından Eflâk ve Boğdan, tamamen Rusya egemenliğine geçti. Yönetime gelen Kont Pavel Kiselev, Rusya'dan gördüğü destekle, bölgedeki Osmanlı Medeniyeti izlerini silmek için büyük tahribat yaptı.

Eflâk ve Boğdan eyaletleri 1859'da birleşerek, 1861 yılında Romanya adını aldı. 1878 Berlin Anlaşması ile Romanya'daki Türk hakimiyeti tamamen son buldu. Bir yıl sonra da, Romanya bir krallık oldu ve ülkenin başına 'ilk kral' olarak Birinci Carol geçti. Romanya, 1886'da tek meclisli anayasal monarşi düzenine geçti.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Romanya'nın sınırları genişledi. Besarabya, Bukovina, Banat ve Transilvanya Romanya sınırlarına katıldı. Fakat kısa süre sonra Romanya, Besarabya ve Kuzey Bukovina'yı Rusya'ya bırakmak zorunda kaldı. Ardından, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Dobruca'yı da Bulgaristan'a terketti. Ancak 1920'deki Trianan Anlaşmasıyla, Dobruca bölgesi tekrar Romanya'ya geçti. Bu arada, 1919-1944 arasındaki dönemde, ülkedeki Müslüman Türklerin büyük bölümü, yapılan baskılar sonucu Türkiye'ye göç etti. Türklerin boşalttığı yerlere Romenler iskân edildi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Romanya'nın önemli askeri lideri olan Marshal lon Antonescu, Rusya'ya karşı Almanya ile birleşmek için teşebbüste bulundu.Ancak Antonescu, Rusya'nın yönlendirmesi sonucu, Kral Michael tarafından bertaraf edildi ve Romanya, Rusya'nın yanında yer aldı.

Bu manevra, Romanya'nın Komünist Rusya'nın nüfûzu altına girmesiyle sonuçlandı. Ülke, 1947'de 'Halk Cumhuriyeti' adıyla, sosyalist bir kimliğe büründü. 1965'te kabul edilen yeni anayasa ile, Romanya'nın 'sosyalist karakteri' iyice belirginleşti. Ancak 1966'dan itibaren, Rusya'ya karşı bir bağımsızlık hareketi gelişmeye başladı. 1970 ve 1973'te, Romanya Devlet Başkanı Nicolai Çavuşesku (Ceausescu), 'karşı blok'un lideri olan ABD'yi ziyaret etti. Ardından 1976'da Romanya ile ABD arasında 10yıllık bir ticarî anlaşma imzalandı. Bu gelişme, Romanya'yı Rusya'nın etki alanından bir ölçüde uzaklaştırdı.

Romanya, 1980'li yıllarda, Batılı ülkelerle giderek yakınlaştı. Komünist Blokun hızla sarsılmaya başladığı 1989 yılı sonlarında, Romanya'da da rejim aleyhtarı gösteriler başladı. Gösterilerin kanlı şekilde bastırılması, ülkedeki gerginliği daha da tırmandırdı ve Aralık ayında halk ayaklandı. Ordunun da halkın yanında yer alması üzerine, ülkeyi terketmek isteyen Çavuşesku ve eşi Elena yakalanarak, yargılandıktan sonra idam edildi. Böylece Romanya, Komünizmin 'kanlı şekilde çöktüğü' tek ülke oldu. Ülkede yönetimi üstlenen Ulusal Kurtuluş Cephesi, sosyalist rejime son vererek, çok partili demokratik sistemin yolunu açtı. İlk serbest seçimler de Nisan 1990'da yapıldı.

Coğrafî olarak, Romanya'nın yaklaşık yarısı, rakımı fazla yüksek olmayan dağlık bölgelerden meydana gelir.Geri kalanı ise; plato ve ovalardan oluşur. Doğu Karpat Dağları, ülkenin bir anlamda omurgasını teşkil eder.Ülkenin kuzeyinden güneydoğusuna doğru geniş bir kavis çizerek, yaklaşık 100 kilometrelik bir mesafe kat eden bu dağ silsilesi, daha sonra ülkenin batısına döner ve burada Transilvanya Alpleri adını alır. Dağ silsilesinin bu yapısı, Transilvanya Yaylası etrafında doğal bir duvar oluşturur. Ülkenin en yüksek noktası olan 2548 metre rakımlı Negoi Tepesi de, Transilvanya Alpleri'nde yer alır.

Karpatlar'ın doğu ve güney etekleri Boğdan ve Eflâk yaylalarıdır. Bu yaylalar, doğuda Prut Nehri ve güneyde Tuna Nehri arasında uzanır. Romanya'nın doğusunda, Tuna Nehri ve Karadeniz'le çevrelenen Dobruca bölgesi, ülkenin tek sahil şerididir. Romanya'nın Dobruca dışındaki diğer bölgeleri; Eflâk, Boğdan, Banat ve Transilvanya'dır.

Romanya, orta nemlilikte, tipik bir kara iklimine sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise sert ve karlı geçer. Sonbahar uzun sürerken, ilkbahar daha kısadır. Ülkenin dörtte biri ormanlıktır. Sık ormanlar, önemli bir kereste kaynağıdır. Toprakların yaklaşık üçte birlik bölümü, tarım için son derece müsaittir. Ormanlık bölgeler hayvancılık için elverişlidir. En fazla yetiştirilen hayvanlar koyun, sığır ve domuzdur.

Ülkenin dağlarında ve eteklerinde zengin demir ve tuz yatakları bulunmaktadır. Ayrıca çok sayıda mineraller de vardır. Romanya, Rusya'dan sonra, Avrupa'nın en çok petrol üreten ülkesidir. Diğer yer altı zenginlikleri ise; kömür, linyit, manganez, krom, molibden, bakır, kurşun, çinko, gümüş, altın, antimon, boksit, dva ve uranyumdur.Romanya, son derece zengin bir akarsu şebekesine sahiptir.

Ülkenin önemli nehirleri Tuna, Prut, Mureş, Someş, Yalomita, Siret ve Olt'tur. Bu nehirlerin çoğundan hidroelektrik üretimi için faydalanılırken, Tuna ve Prut'tan ulaşım için faydalanılmaktadır. Ülkenin Yugoslavya ve Bulgaristan ile sınırını çizen Prut Nehri doğuya doğru üç kola ayrıldıktan sonra, bataklık durumdaki TunaDeltası'nı meydana getirdikten sonra Karadeniz'e dökülür. 1972 yılında Yugoslavya ile Romanya arasında Tuna Nehri üzerine kurulan 'Demir Kapı' geçidi (Girgiu Köprüsü), dünyadaki bu tip beş büyük projeden biridir.

Ülkenin 23 milyon 332 bin olan nüfusunun yüzde 89.4'ünü Romenler, yüzde 7.1'ini Macarlar, kalan kısmını da Tatar Türkleri, Osmanlı Türkleri, Çingeneler, Almanlar, Yahudiler, Bulgarlar, Çekler, Slovaklar, Yunanlılar, Ermeniler, Sırplar, Hırvatlar ve Slovenler oluşturmaktadır. Osmanlı ve Tatar Türklerinin toplam sayısı 120 bin olarak belirtiliyor.

Bu Türklerin büyük çoğunluğu, Köstence merkezli olmak üzere, Dobruca bölgesinde yaşamaktadır. Bunların dışında, Romanya'da, 20 bin dolayında da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşamaktadır. Halkın yüzde 86.8'i Ortodoks, yüzde 5'i Katolik ve yüzde 3.5'i Protestandır. Kalan kısmı da Müslüman, Yahudi, Kalvenist ve Lütheryenlerden oluşmaktadır. Resmi dil Romence olmakla birlikte, Macarca ve Almanca da yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bu arada, Romanya'da yaşayan ve çoğunluğu Müslüman olan Çingeneler, kendilerini 'Türk' ve 'Millet' isimleriyle tanımlıyor. Nüfus kaydına kendisini 'Türk' olarak yazdıran Çingeneler ana dili olarak Türkçe konuşuyor. Romanya'nın kültürel hayatı üzerinde, Osmanlı döneminden kalma bazı izler halen devam etmektedir. Özellikle çok sayıda yemek çeşidi ve tatlılarda, bu izler kendini göstermektedir. 1990 yılından itibaren ülkenin dışa açılmasına paralel olarak, çok sayıda Türk ışadamı, bu ülkede yatırım yaptı. 1999 yılı sonu itibarıyla, Romanya'da yatırım yapan Türk sayısı 5 bin 600 dolayındadır. Özelleştirilen birçok kuruluş, Türk firmalarınca satın alındı. Türk işadamlarının yatırımları; ekmek fırını, elektronik fabrikaları, boya ve deterjan sanayii, tekstil ve bankacılık alanlarında yoğunlaşmaktadır.

Ayrıca Romanya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, giderek gelişmektedir. Eylül 1991'de Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Romanya'yı ziyaretinin ardından, iki ülke arasında başlayan diyalog, düzenli bir sisteme kavuşmuş ve 1994'ten itibaren, Türk ve Romen Cumhurbaşkanları, yılda en az iki defa bir araya gelme kararı almıştır. Bükreş Üniversitesi'nde bir Türkoloji Bölümü ve bir Türk-Osmanlı Araştırmaları Merkezi, Köstence Ovidus Üniversitesi bünyesinde bir Türkoloji Bölümü bulunmaktadır. Diğertaraftan, Köstence'de özel birTürk kolejı, Mecidiye'de Türk Hükümeti tarafından kurulan Atatürk llahiyat ve Pedagoji Lisesi ve Bükreş'te Türk işadamlarınca kurulan Uluslararası Bükreş Lisesi yer alıyor. Özellikle Uluslararası Bükreş Lisesi, başkentteki yabancı elçilerin çocukları başta olmak üzere, çok sayıda seçkin öğrenciye yüksek düzeyde eğitim vererek, Türkiye için ciddi bir imaj oluşturuyor.

Başkent Bükreş dışında, Romanya'nın diğer önemli şehirleri Braşov, Timişoara, Yaş ve Köstence'dir. Başlıca büyük limanları Galati, Köstence ve Braila'dır.

BÜKREŞ

Romanya'nın başkenti olan Bükreş (Bucureshti), Romanya Ovası'nın ortasında, Tuna Nehri'nin bir kolu olan Dimbovita'nın kıyısında kurulu ve nüfusu 2 milyon civarında olan bir şehirdir.

Arkeolojik kazılar, Bükreş'in çok eski bir yerleşim yeri olduğunu göstermekle beraber, 'Bükreş' adına ilk defa, 1459'dan kalma yazılı belgelerde rastlanmıştır. 1448-1476 arasında, üç dönem tahta çıkan Üçüncü Vlad Tepeş (Kazıklı Voyvoda), Eflak Devleti'ni ve özellikle o dönemde başkent olan Tirgovişte'yi Osmanlılara karşı korumak için, Bükreş Kalesi'ni yaptırdı.

Eline geçirdiği Müslümanları kazığa vurarak, işkenceyle öldürmesi sebebiyle, Türkler, Vlad Tepeş'i 'Kazıklı Voyvoda' olarak isimlendirdi. Fatih Sultan Mehmet, Vlad'ın Müslümanlara dönük katliamları üzerine, 1462'de Eflak üzerine büyük bir sefer düzenledi. Bir ay süren sefer neticesinde Eflak, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir eyaleti haline geldi. Eflak'ın Osmanlı yönetiminde bulunduğu dönemde hızla gelişen ve Eflak'ın önemli bir ekonomik merkezi konumuna gelen Bükreş, 1659'da başkent yapıldı.

Şehirdeki 'Kürkçüler Sokağı' ve 'Eyerciler Sokağı' gibi bazı mekân isimleri, Bükreş'te, 'Lonca' gibi Osmanlı meslek örgütlerinin oluştuğunu gösteriyor. Bükreş'in yönetimine, 18'inci yüzyıldan başlayarak, mahallî prensler yerine, İstanbul'daki Fenerli Rumlardan seçilen idareciler atandı. 1821'de, Tudor Vladimirescu önderliğinde başlatılan ayaklanma neticesinde, kentteki Fener Rumları yönetimine son verildi.1859'daki ayaklanmadan sonra da Eflak ile Boğdan birleşti ve 1862'de Bükreş, Romanya'nın başkenti ilan edildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında da, Romanya Osmanlı İmparatorluğu'ndan tamamen ayrılınca, Bükreş'teki Türk nüfûzu da son buldu.

4 Mart 1977'de Bükreş'te meydana gelen ve çok sayıda binanın yıkıldığı depremde, yaklaşık bin 400 kişi hayatını kaybetti ve 7 bin 600 kişi de yaralandı.Şehirdeki en önemli yüksek öğretim kurumları, Gheorge Gheorghui - Dej Politeknik Enstitüsü ve Bükreş Üniversitesi'dir. Türk işadamlarınca kurulan Uluslararası Bükreş Lisesi de kentin en önemli eğitim kurumlarından biridir. Ayrıca, çok sayıda araştırma merkezi ile bilim ve sanat dallarında öğretim veren yüksek okullar bulunmaktadır. İmalat sanayiinin önde gelen dalları arasında, makine aletleri ve tarım makineleri, elektrik ve otomotiv donanımı, otobüs ve troleybüs yapımı gelmektedir.

Bu arada, Romanya'nın yakın tarihine damgasını vuran ve çıkan ayaklanma sonucu 1989'da öldürülen Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku tarafından Bükreş'te yaptırılan görkemli saray, dünyanın en büyük binalarından biri kabul ediliyor. Binlerce odası bulunduğu kaydedilen ve mermer ağırlıklı ince bir mimarî estetiğe sahip olan saray, bugün Parlamento binası olarak kullanılmakta. Çavuşesku ve eşi Elena'nın Bükreş mezarlığındaki sıradan ve mütevazı mezarları, sağlıklarında yaptırdıkları muhteşem sarayla tam bir tezat oluşturmakta.

Bükreş'te, Galiçya Cephesi'nde 1917 yılında şehit olan Türk askerlerinin medfun olduğu bir Türk Şehitliği de bulunuyor.

YAŞ ANLAŞMASI

1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşları sonunda, bugün Romanya sınırları içinde yer alan Yaş şehrinde, 10 Ocak 1792'de imzalanan anlaşmadır.

Osmanlı Devleti'nin Kırım'ı kurtarmak amacıyla, 19 Ağustos 1787'de Rusya'ya karşı açtığı savaş, Avusturya'nın savaşa katılmasıyla, Türkler aleyhine gelişti. Bu savaşlar sırasında özi, Kili, İsmail, Anapa ve Soğucak(Novorossisk) gibi kaleler Rusların eline geçti. Neticede, İngiltere, Prusya ve İspanya'nın arabuluculuğuyla, 18 Ağustos 1791'de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, 8 aylık bir süre için Kalas Mütârekesi imzalandı. Ardından, Kasım 1791'de, Yaş kasabasında barış görüşmelerine başlandı. İki buçuk ay süren çetin müzakereler sonucunda, Yaş Barış Anlaşması imzalandı.

Anlaşmayla, Kırım'ın Rusya'ya bırakılmasının tescillenmesi yanında; Dinyester Nehri sınır kabul edilerek, nehrin doğusunda kalan arazi ile Özi Kalesi Ruslara terk edilirken, batıda kalan Bender, Akkerman, Kili ve İsmail şehirleri Osmanlılara iade edildi. Boğdan Voyvodalığı'nın borçları ve geride kalan vergileri iptal edilerek, 2 yıl süreyle vergiden muaf tutulmasını hükme bağlayan Yaş Anlaşması, ayrıca Osmanlı'nın Çıldır valilerinin, Tiflis Hanlığı'na saldırmamasını ve Kuzey Afrika'daki Garp Ocakları'nın Rus ticaret gemilerine saldırmaları halinde, zararın tazmin edilmesini de öngördü.

KÖSTENCE

Romanya'nın, Karadeniz kıyısında yeralan 'Köstence Yönetim Bölgesi'nin en büyük liman kenti olan Köstence'nin nüfusu, 1989 sayımına göre 316 bin.

Eski bir Yunan kolonisi (Tomis) olan kent, önceleri, bugün uzanmakta olduğu Dobruca platosunun devamı niteliğindeki bir burun üzerinde yerleşmişti. M.Ö. 6'ncı yüzyılda kurulan Köstence, Bizanslılar döneminde, 456 yılındaki Hun akınlarıyla büyük ölçüde tahrip olmasına rağmen, Hunları takip eden Avarların saldırılarından kendini koruyabilmiştir. Bulgarların başındaki Asparuh Han'ın, 679'da baştan başa yakıp yıktığı Köstence, Ortaçağ boyunca Cenevizlilerin Karadeniz'deki önemli ticaret üslerinden biriydi.

Evliya Çelebi'ye göre, ilk kez Birinci Bayezit tarafından fethedilen Köstence, kısa bir süre sonra Mircea tarafından geri alındı. Türkler burayı ancak 15'inci yüzyılın ortalarına doğru Osmanlı Devleti'ne ilhak ettiler. Bir subaşının yönetimindeki şehir, özellikle Dobruca ürünlerinin İstanbul'a gönderildiği önemli bir liman durumundaydı. 17'inci yüzyıl başlarında, Lehistan'a haraç veren Rus Kazaklar tarafından yağmalandı. 18'inci yüzyılda kadılık merkezi olan Köstence, 1711'den 1792'ye kadar Turk-Rus savaşlarının sebep olduğu göçler yüzünden geriledi. 1809'da Rus Kazaklar tarafından ele geçirilen ve kalesi yıkılan şehir, Bükreş Barış Anlaşmasıyla 1812'de yeniden Türklere verildi. 1864'te, Tuna Vilayeti'ne bağlı bir ilçe olan Köstence, 1877'de, general Denisov'un komutasındaki Rus birliklerince işgal edildi. 1878'de de Romanya'ya bırakıldı.

Şehirde kurulan ve 1958'den sonra genişletilen liman, Romanya'nın deniz ticareti trafiğinin neredeyse tamamını gerçekleştirmektedir. Agigea'da yapılan Güney Köstence Limanı, Tuna-Karadeniz kanalına bağlanmıştır. Şehirdeki uluslararası hava limanı, yakındaki tatil merkezlerine kolay ulaşım sağlayarak, kent turizmine önemli katkıda bulunmaktadır. Şehirde gıda, tekstil ve gemicilik başta olmak üzere, çeşitli sanayi kolları etkindir.

Bugün Romanya'daki Türk ve Müslümanların önemli bölümü Köstence bölgesinde yaşamaktadır. Bu durum, kenti, ülkenin İslami merkezi konumuna getirmiştir. Romanya'daki tek resmî İslamî vakıf olan İslam Milli Kültür ve Hizmet Vakfı'nın merkezi Köstence'dedir. Şehirdeki önemli Osmanlı eserlerinden biri olan Hünkâr (Mahmudiye) Camii, 1869'da yapıldı. Yine şehirdeki eski bir caminin temelleri üzerine, kilise mimarisiyle inşa edilen Kral Camii, Romanya Kralının talimatıyla 1910 yılında yaptırıldı. Köstence Ovidius Üniversitesi'nde bir Türkoloji Bölümü yer almaktadır. Köstence'de Türk işadamlarınca açılan Uluslararası Köstence Bilgisayar Lisesi, henüz birkaç yıllık bir okul olmasına rağmen, önemli bir öğretim kurumu haline geldi.

Şehir adını, 1839'da Osmanlı Devleti tahtına çıkan ve 1861'de vefat eden Padişah Abdülmecid'den almaktadır. Kentin planı, Sultan Abdülmecit tarafından İstanbul'da çizdirildi. Şehirde 1860'ta yapılan Mecidiye Camii'nin bütün kerestesi, İstanbul'daki Belgrad Ormanı'ndan getirildi. Mecidiye Camii'nin mihrabındaki mumlar, Sultan Abdülmecit tarafından hediye edildi. Mecidiye'yi 1997'de ziyaret eden Türkiye'nin Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, Mecidiye Camii'ne bir Isparta halısı hediye etti.

Mecidiye, Romanya'daki Türklerin yoğun olduğu yerleşim yerlerinden biridir. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sırasında, Kırım'dan göç eden 20 bin Kırım Türkünün 6 bini Mecidiye'ye yerleştirildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında da, Kırım'ı terk etmek zorunda kalan çok sayıda Tatar Türkünün bir bölümü de Mecidiye ve civarına yerleşti.

Osmanlılar döneminde Babadağ'da kurulan medrese, 1901'de Mecidiye'ye taşındı ve 1967'ye kadar faaliyette bulundu. Medresenin binası bugün harabe durumda. Romanya Türklerinin milli şairi olan Mehmet Niyazi'nin (1878-1931) mezarı Mecidiye'de bulunuyor. Şehirdeki Kemal Atatürk İlahiyat ve Pedagoji Lisesi, Türkiye Cumhuriyeti tarafından yaptırıldı ve halen masrafları Türk Hükümeti tarafından karşılanıyor. Lisenin ilahiyat bölümünden mezun olan gençler Romanya'daki Müslüman din adamı ihtiyacını karşılarken, pedagoji bölümünü bitirenler de öğretmen olarak görevlendiriliyor.

BABADAĞ

Romanya'da, Dobruca bölgesinin kuzeyindeki eski bir Türk yerleşim yeri olan Babadağ, adını, Rumeli'nin Türkleşmesinde büyük hizmetleri olan ve türbesi de orada bulunan Sarı Saltuk Baba'dan almıştır. Babadağ ve çevresi,Çelebi Sultan Mehmet'in, Eflak Voyvodası Mircea ile oğlu Mihail'i 1416'da mağlup etmesinden sonra, Osmanlı hakimiyetine girdi. Fakat 15'inci yüzyılın ortalarında, Eflak Beyi Kazıklı Voyvoda, bu bölgede büyük tahribat yaptı.

Sarı Saltuk Baba'nın türbesini tamir ettirip, yanına Ulucami'yi yaptıran ikinci Bayezid, geniş araziler vakfederek, kenti ihyâ etti. Kanuni Sultan Süleyman, Boğdan (Moldova) Seferi sırasında, 1538'de, burada birkaç gün kalarak, türbeyi ziyaret etti.

Babadağ, 1594 ve 1596'da Eflak Voyvodası Mihail Viteazul'un saldırı ve yağmasına uğradı. Dördüncü Murat, kenti Rus Kazakların baskınlarına karşı koruyabilmek için, Özi Valisi Koca Kenan Paşa'ya, burada bir kale yapma emri verdi. Koca Kenan Paşa'nın, Babadağ'ın doğusundaki tepeler üzerinde başlattığı kale inşaatı bir türlü tamamlanamadı ve şehir bir süre savunmasız kaldı. Bununla beraber Babadağ, Lehistan ve Rusya üzerine yapılan seferlerde, Osmanlılar için önemli bir kışlak kasabası haline geldi.

Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde anlatıldığına göre; 300 akçe pâyeli bir kaza olan Babadağ'ın, 7 nahiyesi ve 100 köyü vardı. Kaza merkezinde 3 bin kâgir bina, 8 han, 3 büyük hamam, 390 dükkân, 8 kahvehane ve çoğunlukla okçu, yaycı ve çuhacı dükkânlarının yer aldığı bir çarşı bulunuyordu.Şehrin başlıca binaları arasında, İkinci Bayezid'in yaptırdığı Ulucami, Gazi Ali Paşa Camii ve Defterdar Derviş Paşa Camii'nden başka, birçok cami, mescit ve medresenin yanında 11 tekke ile 20 kadar sübyan mektebi vardı. Ancak bugün bu eserlerden, sadece Gazi Ali Paşa Camii ve Türbesi ile Sarı Saltuk Türbesi ayakta duruyor. Bunun dışında bir de, kente hakim tepenin üzerinde 'Koyunlu Baba Türbesi' diye isimlendirilen, binasız bir yatır bulunuyor.

1672 Martında Dördüncü Mehmet, Lehistan Seferi'ne çıktığı zaman, oğlu Şehzade Mustafa'yı Babadağ'da bırakmıştı. 1678'de Çehrin Seferi'nden dönen Kara Mehmet Paşa da, Özi Eyaleti Serdarı olarak burada kalmış ve Rusya üzerine yapılacak seferin hazırlıklarını yapmıştı. 1684'te Lehistan Kralı Jan Sobieski'nin Kamaniçe ve Boğdan harekâtı sırasında, Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa, Silistre Valisi sıfatıyla, Babadağ'da muhafızlık yaptı. 1699 Karlofça Barış Anlaşması ile Rumeli'de büyük topraklar kaybeden Osmanlı Devleti, Babadağ'ı yeni kuvvetlerle takviye etti.

Ruslar, Babadağ'ı ilk defa 1771'de, geçici bir süre için işgal etti. 1773 yazında meydana gelen şiddetli muharebeler neticesinde Ruslar, civardaki şehirlerle birlikte Babadağ'ı da yakıp yıktılar. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması'yla tekrar Osmanlılara geçen Babadağ, 18'inci yüzyıl sonuna kadar Osmanlı-Rus savaşları dolayısıyla, daima ateş hattında kaldı ve tahribata uğradı. 1809 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Rusların eline geçen Babadağ, 1812'de geri alındıysa da, 1878 Berlin Anlaşmasıyla Dobruca bölgesinin Romanya'ya terk edilmesi üzerine, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrıldı.

GÖÇLER ve NÜFUS DEĞİŞİMİ

Türklerin 10'uncu yüzyıldan itibaren yurt edindiği Anadolu, bu asırdan itibaren, neredeyse tüm coğrafyalardaki Türkler için bir 'göç hedefi' özelliği taşıdı. Bununla birlikte, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Anadolu'dan zaman zaman diğer coğrafyalara nüfus nakli yapıldı. Türkiye'den dışarıya ilk organize göçler, Osmanlı'nın kolonizasyon politikası doğrultusunda gerçekleşti.

Kayıtlara göre; 1400-1401 yıllarında, Menemen civarında kışlayan Yörükler, Saruhan'da (Manisa) tuz gümrüğüne aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle, Filibe dolaylarına iskân ettirildi. Yine Fatih Sultan Mehmet zamanında, Kastamonu ve Sinop'un fethinin ardından, İsfendiyaroğlu Beyliği'nin başında bulunan İsmail Bey, bütün obasıyla birlikte Filibe ve çevresine yerleştirildi. Bu tür zorunlu iskânın yanında, çok sayıda gönüllü de Anadolu'dan Balkanlara gelip yurt tuttu.

Osmanlı Devleti'nin güçten düşmesi ve Anadolu'ya doğru ricat etmesi, eski topraklarda yaşayan pek çok Türk ve Türk olmayan Müslüman nüfusun da 'anavatan'a geri dönmesi sonucunu doğurdu. 19'uncu yüzyıl başlarından itibaren hız kazanan bu göçler, Birinci Dünya Savaşı'nın bitimi ve Cumhuriyet'in ilanından sonra, adeta bir sel halini aldı. Giderek büyük bir mesele haline gelen bu olay, Lozan Barış Anlaşması'yla belli ölçüde düzene sokuldu. Bu anlaşma çerçevesinde, Türkiye ile Yunanistan karşılıklı nüfus değişimi (mübadete) yaptı. Bu göç değişimi sırasında, Türkiye'de yaşayan 300 bin kadar Rum Yunanistan'a giderken, Yunanistan'da yaşayan bir milyona yakın Türk de Anadolu'ya gelip yerleşti.

Bulgaristan'da yaşayan Osmanlı Türklerinin Türkiye'ye göç hareketi, daha 1879 yılında başladı. Bulgaristan'ın Osmanlı'dan koparılmasıyla birlikte, bu topraklardan Türkiye'ye yönelen göç, 1923'ten sonra iyice arttı.Türkiye ile Bulgaristan arasında 18 Ekim 1925 tarihinde imzalanan İkâmet sözleşmesiyle, bu göçler belli bir düzene sokuldu. 1960 yılına kadar süren bu dönemde, Bulgaristan'dan Türkiye'ye 370 bin kişi göç etti. Son olarak, Jivkov yönetimi, 1984 yılından itibaren, Bulgaristan'da yaşayan Türklerin isimlerini değiştirmek ve bu yolla asimile etmek için şiddetli baskı oluşturdu. Türkiye'nin bu duruma gösterdiği sert tepki üzerine Jivkov yönetimi, ülkedeki Türkleri Türkiye'ye sürgün etmeye başladı. Jivkov'un yönetimden uzaklaştırıldığı 1989 yılına kadar devam eden bu sürgün sırasında, Bulgaristan'daki 500 bine yakın Türk, doğdukları toprakları terk ederek, Türkiye'ye göçtü. Ancak, Türkiye'ye göç eden Türklerin yarısı, Jivkov'un devrilmesinden sonra Bulgaristan'a geri döndü.

Romanya'dan Anadolu'ya göç hareketleri, 1806'daki Rus saldırıları üzerine başladı. 1806-1812 yılları arasında 200 bin Osmanlı ve Kırım Türkü Anadolu yollarını tutarken, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonrasında başlayan dalgayla, 90 bin Türk daha Türkiye'ye geldi. 1934'te Romanya Krallığı ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan 'Muhaceret Anlaşması' çerçevesinde, İkinci Dünya Savaşı'na kadar çok sayıda Türk, Romanya'dan Anadolu'ya göçtü. Komünist rejimin işbaşına gelmesiyle, uygulanan sıkı rejim sonucu, 1944'ten itibaren göçler durdu.

Yine, Rusların Balkanlardaki Slavları kışkırtmalarının bir sonucu olarak, 1806'dan itibaren Yugoslavya'dan da Anadolu'ya büyük göçler oldu. 0 tarihten 1970 yılına kadar, Yugoslavya'dan Türkiye'ye göç eden insan sayısı 1 milyon 200 bini aştı. Bunların büyük bölümünü Türk kökenli Müslümanlar oluştururken, bir kısmı da Türk olmayan Müslümanlardan meydana geliyordu. Ve nihayet, Sırpların Bosna-Hersek ve Kosova'da giriştikleri soykırım üzerine, on binlerce Türk, Boşnak ve Arnavut, bulundukları toprakları terk ederek, Anadolu'ya göç etti.







 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol