İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Urartular
 


URARTULAR

URARTU DEVLETİ

Urartu Devletinin Kurulduğu Yer

Urartu Devleti, Doğu Anadolu, sıra dağlarının birbirine çok fazla yaklaşıp sıklaştığı ve aynı zamanda doğuya gidildikçe yükseltilerinin artığı, arızalı bir bölgede kurulmuştur. Bugünkü Doğu Anadolu’dan daha geniş bir arazisi vardı.

Yüksek Ermeni Yaylasına, İran da Zagros Sıradağlarına, Urumiye Gölü platosuna kadar uzanırdı.Anadolu da Maraş civarında, Güneydoğu Torosları kavisinin dış etekleri, batıda Kızılırmak ile Fırat arasındaki su bölümü çizgisi, Kuzeyde Karadeniz Dağlarının güney eteklerini takip ederek Bayburt Ovasını içine aldıktan sonra güneye dönen bir çizgi teşkil eder. Ekilebilir bereketli topraklar, vadilerde ve ovalardadır. Dağlar, demir, bakır madenleri ve yapı taşları bakımından zengindir. Etekleri ise orman ve otlaklarla kaplıdır. Bu doğal koşullar, özellikle hayvancılığı ve zanaatçılığı destekliyordu.

Bölgenin iklimi esas itibari ile karasal iklimdir. Yaz mevsimi kısa, kış mevsimi çok uzun şiddetli ve karlıdır. Doğu Anadolu, İç Anadolu ile İran arasında büyük bir kısmı ile tabîî orman sahasına dahil bir ada gibi yükselir. Günümüzde bitki örtüsü (ormanlar) tahrip edilmiş durumdadır. Bunu da M.Ö 8. Asırda Hakkâri, Van Bölgesinde yapılan Asur istilâlarına ait çivi yazılı kaynaklardan anlıyoruz. Kaynaklarda, sazlık kadar sık ormanların kestirildiğinden bahsediliyor. Diğer taraftan, Süphan, Başkale, Gâvur Dağı ve Palandöken civarında orman kalıntıları ve eski ormanlara delil eden yer adları ormanlık sahanın çok olduğunu gösterir. Düzlüklerde ve çukur yerlerde, buğday ziraatı yapılmış, yüksek yerlerde iklimde sertleşmeden dolayı tarım yapılamamış, çayır ve meraların çokluğundan dolayı hayvancılık gelişmiştir.

Urartuların komşuları ise; Asurlar, Geç Hitit Devletleri, İran Bölgesinde Medler, Kuzeyinde ise küçük yerel kırallıklar vardır.

Urartular, kısaca ana özeliklerinden bahsettiğimiz bu arazi üzerinde, birçok kent kurmuşlardır. Konumuzu daha iyi inceleyebilmek için bu kentlere kısaca değinmeliyiz.

Tuşpa: Bugünkü, Van Kalesinin kapladığı alanda kurulmuştur. Urartu Devletinin başkentidir. Bugün halâ, Urartu kalıntılarına rastlanmaktadır.

Tuşpa’ dan sonraki en önemli Urartu kenti (adı bilinmiyor) Karaköse’den (Ağrı), Erciş’e uzanan yol üzerindeki ilçe merkezi, Patnos’un bitişiğinde, Anzavur tepede kurulmuştur.

Erebuni: Bu Urartu kenti, Ermenistan da, Erivan yakınında Arin, Bend höyüğünde ki kazılarla ortaya çıkmıştır. Ermenistan sınırları içinde, başka Urartu Kentlerinin kalıntıları da vardır. Bunların en önemlileri, Argiştinhinili (Argişti’ nin kurduğu kent) ve Teişebaini (Tanrı Teişeba kenti)dir.

Rusahinili: Van’ın Kuzeydoğu ucunda bulunan Toprakkale’ deki Urartu kentidir( Rral Rusa’nın kurduğu kent). Rusahinili, Tuşpa’nın yerine bu kenti başkent yapmıştır ve kurucusunun ismini taşımaktadır.

Altın tepedeki Urartu Kenti ve Erzincan yakınındaki höyükte gizlenen kentin adı bilinmiyor.

( Diğer bir ) Rusahinili: Bu da II.Ayanis şimdi Agarti adını taşıyan köyün yakınında, Van Gölünün Doğu Kıyısının aşağı yukarı, orta yerindedir.

Dilkaya Höyüğündeki Urartu Kenti, Van ilinde bir ara (bucak merkezi iken) Gümüşdere denen ilçe merkezi, Edremit Kasabasının güneybatısında göl kıyısında, eski adı Horkum olan Dilkaya Köyünün yakınındaki höyükten çıkan kentler.

Ve diğer Kentlerin bazıları; Van yakınında, Çavuşköy’de olan kent, Adilceva, Kef Kalesi diye anılan yerde olan kent, Varto güneyinde, Kayalıdere’de kurulan kentler sayılabilir.

ETNİK MENŞEİ

URARTULARIN KÖKENİ

Hitit Devletiyle çağdaş, Güneydoğu Anadolu’ya egemen olan Mitanni Devleti, Hititlere yenilip, Hititlerce küçültülüp kendilerine bağımlı krallığa dönüştürülünce, Eski Mitanni Devleti ülkesinde egemen öğe olmamakla birlikte çoğunluğu oluşturan Hurri Halkı, Doğu Anadolu da küçük beylikler kurdu.

Urartu Devletinin temelini oluşturacak bu ulus bundan sonraki yüzyıllarda, Van Gölü çevresindeki, hem tarıma hem de hayvancılığa elverişli bölgede yaşayan, Hurri Kökenli çeşitli boyların karışmasıyla ve kuşkusuz karışıma biraz da diğer komşu halkların katkıda bulunmasıyla oluştu. Bu karışıma M.Ö 13. yylın başından bu yana Anadolu’ya ve yakın doğuya dalgalar halinde göçebe kavimlerde karışarak Urartu ulusunu oluşturdular. Bu göçebe kavimler Kafkaslar üzerinden bölgeye gelmişlerdir. Urartu Dili, üzerine yapılan çalışmalar bu halkın Hurri Dilinin bir lehçesini konuştuğunu ortaya koymuştur.

Hititlerle, Asurluların mücadelelerinde, Urartu Ulusu tam anlamıyla daha sonra devlet şekline dönüşmeye başlamıştır. Hititler, Hurrilerin Doğu Anadolu da küçük krallıklar kurmasını destekliyordu. Özellikle bu krallıklardan birisi olan “Hanigalbat”ı. Çünkü Asur Devletiyle arasında tampon bir bölge oluşturuyordu. Hititler, Mısırla Suriye egemenliği için savaşmışlar ve savaşın bir sonucu olmayacağını görerek bir barış antlaşması imzalamışlardı (Kadeş Antlaşması) Bu anlaşmaya göre; Suriye’nin Kuzeyi Hititlerin, Güneyi Mısırın olacaktı. Hititler, Mısırla yaptıkları savaşlar sonucu güçsüz bir hale düştü. Durumu iyi değerlendiren Asurlar, Suriye ye göz dikmişti işte bu nedenle Hititler, Asurla arasına tampon bir devletin olmasını istiyordu.

Asurlar açısından, kendi bulundukları topraklar bereketsizdi. Eğer Suriye ve Mezopotamya’yı ele geçirirse güçlenecek, ticareti kontrollerinde bulunduracak ve ilkçağda çok değerli olan zengin demir madenleriyle güçlü silahlar yapacaklardı. Asur Kralı Salmansar, Hititlerin güçsüz durumundan faydalanarak Hurri Krallıklarını kontrol altına aldı. Hititler ise Hurrilere bir yardım gönderemedi. Böylece Hitit, Asur arasındaki tampon bölge kalktı ve Hitit siyaseti etkisiz hale gelmiş oldu. Urartuların menşei olarak kabul ettiğimiz bu küçük krallıklar Asur egemenliğine girmiş oldu.

Asur Devletinin bu küçük krallıklar üzerindeki kesin zaferi M.Ö 13. yylın en önemli tarihi olaylarından birini oluşturur. Böylelikle Yukarı Mezopotamya da üç yüz yıllık Hurri egemenliği ve Asur ile Hitit arasında süregelen Kuzey Suriye’nin denetimi için verilen kavga sona ermiştir. Asur Devleti gücünün doruğuna çıkmıştır. M.Ö. 1274 yılında Salmansar I’ in kayıtlarında “Uruadri” adından ilk kez söz edilir. Asur yazılı kanunları dikkatle incelendiğinde “Uruadri Ülkesi Halkı” Salmansar I’in devrinden önce de bilinmekteydi. Asur Kralı tahta geçiş yılında Uruadri Ülkesi üzerine yaptığı sefer için şu gerekçeyi göstermektedir;

“o zaman, rahipliğimin başlangıcında Uradri Ülkesi ayaklandı. Benden yabacılaştı ve düşmanlık yarattı.”

Salmansar’ın Kullandığı “benden yabancılaştı” ve “düşmanlık yarattı” deyimleri bize “Uraadri Ülkesinin” Asur tarafından daha önceden bilindiğini dostluk veya düşmanlık ilişkileri içinde bulunduklarını yani Asur için kayda değer bir güç olarak gözüktüğünü gösterir.

URARTU DEVLETİNİN KURULUŞU

BEYLİKLER DÖNEMİ

Yukarıda Urartu Devletinin etnik menşesine değinirken bir çok kavmin kaynaşmasından Urartu Ulusu doğduğunu söylemiştik. Bu kaynaşma sırasında küçük krallıklardan (beylik?) söz etmiştik, işte bu krallıkları konumuzda Beylikler dönemi başlığı altında inceleyeceğiz.

Bu Beyliklerin kurulmasındaki ana etken Asur Devletidir. Yukarıda bu konuya değinmiştik ( Asur zengin maden yatakları ve bölgenin ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle bölgeyle ilgilenmiştir ). Asurlar zaman zaman bu Beyliklerin üzerine akınlar düzenlemiştir. Bu akınlar Asur Kitabelerinde de geçmiş olduğundan dönemi bize biraz olsun aydınlatır. Asur Kralı Salmansar’ın yazıtında Uruadri (Urartu) adıyla anılan ülkenin kapsamı konusunda güvenli bir belirleme yapılabilmiş değildir. Fakat anlaşıldığına göre “o, ülke, en azından, belki her biri kendi başkentinin adıyla anılan, Himme, Vadkun, Borgun ( ya da Maşkun ), Salua, Halila, Nilipahri, Zingun adlı sekiz beylikten oluşmakta ve ülke kapsamında en azından eli bir kent bulunmaktadır”. Yine Asur Kralı Tiglat Pileser’in yaptırmış olduğu kitabelerde kendisine karşı, yirmi üç yerel bey, birleşik yerel bir ordu çıkardığı yazılıdır. Tiglat Pileser bu orduyu İ.Ö. 1112’de Muş’un Bulanık ilçesinde Yoncalı denen yerde yaptığı savaşta yenmiş ve yengisini oraya çivi yazılı anıtta yazmıştır.

Dönemin sonlarına doğru Asurluların Doğu Anadolu üzerine yaptıkları seferleri sonucu aralarında herhangi bir siyasi birlik bulunmayan “Feodal Beylikler” tehlike ile karşı karşıya kaldıkları için birleşerek güç birliği yapmışlar ve böylece tarih sahnesine Asurluların yazıtlarında geçen şekliyle “Nari” ya da “Uruatri” krallığı ortaya çıkmıştır.

MERKEZİ KRALLIK DÖNEMİ

Urartular küçük beylikleri birleştirerek merkezi krallığa geçmişlerdir. Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda Urartuların on üç tane kralı tespit edilmiştir.

URARTU KRALLARI

Aremu (M.Ö. 860-840)

Hakkında elimizde çok az bilgi vardır. Kendisinin Urartu’nun Beylikler Döneminde güçlü bir bey olduğu ya da birleşik beyliklerin başında hükümdar olduğu sanılıyor. Asur Kralı Salmanssar III (M.Ö.858-824) birkaç defa Fırat kaynaklarından, Dicle Kaynaklarına kadar uzanan topraklarda (o günkü Urartu Toprakları) Aremu’ya karşı savaştığı kitabelerinde yazılıdır.

I. Sardur (M.Ö. 840- 830)

Lutipri oğlu Kral Sardur (M.Ö. 840-830) gerçek manada Urartu Devletinin kurucusudur. Kendisinden önce kral olan Aremu ile hiçbir kan bağının olmadığı kesindir. Buna göre Aremu başka bir sülâleden gelmiştir. Sardur I kendi sülâlesini başa geçirmiş ya da Aremu onun tâbiiyeti altındaki krallardan biridir.

Sardur I, Van Gölünün doğu kıyısında başşehir Tuşpa’nın özünü teşkil eden muhteşem Van Kalesini kurmuştur. Bu kaleyi kurmasının nedeni M.Ö.832 yılında, Asur Kralı Salmansar III’e yenildiği için, Asur tehlikesinden uzağa ve saldırılara daha az açık olan bir yöreye taşıma zorunluluğuydu. Kendi adıyla anılan Sardur burcuna kitabe kazıttı. Bu kitabe çivi yazısı ile yazılmış ve kitabede “Lutripi oğlu Kral Sardur, Kudretli kral, Nairi ( Urartu ) ülkesinin kralı, büyük kral”, gibi unvanları kullanarak, dünya hakimiyeti iddiasında bulunmakta ve siyasi programlarını açıklamaktadır. Bundan başka, Asur’un üstünlüğünü kabul etmediğini bildirir.

Urartu kralı Sardur’un askeri eylemleri ile ilgili bilgilerimiz çok sınırlıdır. Ancak yeni başkentin doğuda seçilmesi krallığında ilk aşamada doğuya yayılmak amacında olduğunu gösterir.

İşpuini (M.Ö. 830-810)

Sardur I’ in oğludur, egemenlik yıllarında askeri eylemler daha çok doğu ve güney-doğu bölgeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Sayıları fazla İşpuini devri yazıtlarından anlaşıldığı üzere, iki göl (Van-Urumiye) arasındaki bölgeler öncelikle egemenlik altına alınmak istenmiştir. Bu kral daha hayatta iken, oğlu Menua’yı saltanatına ortak etmiş ve ülkeyi birlikte idare etmeye başlamıştır.

Bu iki kral, Asur kralı Salmansar III ve onun halefleri zamanındaki Asur Devletinin zayıf durumundan yararlanarak kendi devletlerinin gücünü artırmışlar ve gerçek manada genişleme siyasetine başlamışlardır. İlk defa olarak bu zamanda kitabeler, Urartu dilinde de kaleme alınmaya başlanmıştır. Devletin doğu sınırları Randuz’a kadar uzanmıştır. İşpuini yaptığı bu fetihlerden dolayı kendini Asur Kralı ile aynı seviyede görmüştür.

Menua (M.Ö. 810-785/80)

Menua (M.Ö. 810-780) : Babasının ölümünden sonra tahta tek başına kalan Menua, zamanında Urartu Krallığı, gayet iyi organize edilmiş ve gelişmiş bir devlet haline gelmiştir. Bu dönemde Urartular, doğu komşuları olan Mannalarla mücadele etmişler ve onlara karşı zaferler kazanmışlardır. Urumiye Gölü’ nün güneydeki Taş tepede bulunmuş olan Menua Kitabesi bu zaferlerin delilidir. Batıda Fırat Nehrine kadar uzanan Menua, Geç Hitit şehir devletlerinden biri olan Malatya Krallığını vergiye bağlar. Kuzeyde Erzurum’a kadar ilerleyen Urartu Orduları, Aras Nehrinin Kuzeydeki Etius memleketini de ele geçirmişlerdir. Bu zamandan itibaren Aras Nehri ile Ararat Dağı arasındaki bölge, Urartu Krallığı sahasına teşkil edilmiştir.

Menua askeri başarılarının yanında imar faaliyetlerinde de bulunmuştur. Stratejik öneme sahip noktalara kaleler inşa etmiş ve bu kaleleri birbirine bağlayan yollar yaptırmıştır. Ayrıca bugün “Şamran Suyu” olarak bilinen ve Van’ın içme suyunu taşıyan su kanalını da Menua tarafından inşa ettirilmiştir. Eli bir kilometre uzunluğundaki bu kanal, Urartu su mühendisliğinin gerçek bir şaheseridir. Menua’nın 110’dan fazla yazıtı vardır. Askeri fütuhatla yeni kazanılan toprakların devlete katılması idari teşkilatlanmayı gerektirmiş ve böylece vilayetlere bölünen ülke, valiler tarafından idare edilmiştir.

I. Argişti ( M.Ö. 785/80-756)

Menua’dan sonra krallık tahtına oğlu Agişti I çıktı. Urartu’nun kudretini daha da artırdı. Batıda Malatya ve öteki Hatti Ülkeleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Argişti I’in savaş seferlerinin asıl sebebini doğu ve güneydoğu ülkeleri teşkil ediyordu. Tekrar tekrar Aras Nehri üzerinde bugünkü Leninakan ve Erivan ile Gökçe Göl etrafındaki kabilelere karşı hareketlerde bulunmuş, Transkafkasya’nın içlerine kadar seferler yapmıştır. Manalar üzerine yaptığı seferlerden bir sonuç alamamış bu bölgeyi topraklarına katamamıştır. Ancak Argişti, Barsuai yani Parşua ülkesine kadar ilerlemiştir. Bu münasebetle Asurlulura karşı kazandığı muhtelif zaferlerinden gururla yazıtlarında söz eder.

Tuşpa (Van Kalesi) da mezar anıtı kitabesinden kralın babasının genişleme siyasetini, Ağrı Ovasının kolinize edilmesiyle geliştirerek, Aras Nehrinin kuzeyinde, Erebuni ve Argeştihinili gibi büyük çaptaki şehirleri kurduğu anlaşılmaktadır. Urartular, Asurluların savaş ve egemenlik metodlarını biliyorlardı. Özellikle Urartular, Asurluların mecburi göç ettirme politikasını uygulamışlardır. Argiştinin I’in anallarında Hititler ülkesinden (muhtemelen Malatya’dan) ve Şupani’den göç ettirilen 6600 savaşçının Transkafkasya’da mecburi iskâna tabi tutuldukları yazılıdır.

II. Sardur (M.Ö. 756-730)

Argişti I’in oğludur. Onun zamanında Urartu Devleti en geniş sınırlarına ulaşmış ve ön Asya dünyasının en güçlü krallığı haline gelmiştir. Asur Kralı Adad V, Nirari’yi yenmiştir. Bu devirde Asur iç isyanlarla çalkalanmakta idi. İşte bu fırsattan yararlanan Sardur II, hiçbir engelle karşılaşmadan kuzeyde gücünü sağlamıştır. Aras ötesindeki kabileleri tamamen vergiye bağladığı gibi, Kuzey Suriye’de de üstün bir güç haline gelmişti. Hakikatten, Malatya Kralı Hilarunda’ nın mağlup edilmesi Haleb’in zaptı, Suriye ve Anadolu’daki vasal devletlerin Asur’dan ayrılarak Sardur II ile ittifak etmeleri, Urartu Devletinin ne kadar güçlenmiş olduğunu, açıkça ortaya koymaktadır. Anlaşılan, Urartu Devleti, müttefikleriyle birlikte, Asur’u tam bir kıskacın içine almıştı. Fakat tam bu sırada Asur’da bir değişiklik olmuştur. Bir ihtilâl sonucu eski Asur sülâlesi devrilmiş ve Pul isimli askeri bir diktatör, Tiglat Pileser III (M.Ö 745-727) lâkabı ile kendisini kral ilan etmiştir. Orduları yeniden organize ederek o günün dünyasının en mükemmel ordusunu oluşturmuştur. Bu oluşumlar Sardur II’ nin aleyhine olmuştur. Asur Kralı Tiglat Pileser, Doğuda kaybedilen yerleri yeniden kazanarak batı siyasetine dönmüştür. Orta Anadolu yaylası ile Asur arasındaki ticaret yolunu kesmiş bulunan Urartu çemberini parçalamak için, M.Ö. 742’de Urartu Devletiyle savaşmıştır. Sonuçta Sardur II’ nin makam arabasını, taht arabasını, tahtırevanını, kraliyet gerdanlığını ele geçirmiş, 72.950 askerini esir ettiğini kitabelere yazdırmıştır.Bu mağlûbiyetten sonra Urartular, Van Gölü etrafındaki ana memleketlerine çekilmiştir.

M.Ö.736’da Asur Kralı, Tiglat Pileser tekrar Urartu üzerine yürümüş ve Urartu Devletini bir kez daha yenmiştir. Bu savaş sonucunda Urartu şehirleri artarda Asurların eline geçmiş ve acımasızca tahrip edilmiştir. Bu zaferden sonra Asırlar, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye şehir devletlerini tekrar hakimiyetlerine geçirerek, Orta Anadolu ve Akdeniz bağlantısını kurmuştur.

Sardur II’ nin son devirleri hakkında elimizde yeterli bilgi yoktur. Sardur II devri, siyasi bakımdan olduğu kadar, imar faaliyeti, kültür ve sanat hareketleri bakımından da Urartu Devletinin en parlak çağı olmuştur. Çavuştepe (Sardurihinili) kenti bu parlaklığı en iyi şekilde gözler önüne sermektedir. Bir kitabesinde Guguna Irmağından bir kanal açtırdığını, tarlalar ve bahçelerle, bir kent kurdurduğunu, Haldi ve İmuşini tapınakları ile birlikte büyük eserler meydana getirdiğini söylemektedir.

I. Rusa (M.Ö. 730-714/3)

Sardur II den sonra Urartu tahtına oğlu Uedipriş geçmiştir. Bu kral, Asur metinlerinde “Ursa” olarak geçen ve bizim Rusa I olarak bildiğimiz kraldır. Rusa I devrinde devlet, yeniden organize edilmiştir. Bugünkü Irak toprakları içerisindeki Topzava’ da ele geçirilen iki dilli hitabe, stratejik bakımdan önemli bir merkez olan ve Prens Urzana tarafından idare edilen Muşaşir’in tekrar Urartu kontrolüne girdiği ve Asura karşı bir müstahkem mevki olarak kullanıldığını göstermektedir. Dış politikada babası Sardur II’ yi takip eden Rusa, Anadolu’daki Tabal Kralı Ambaris ve Muşki Kralı Mita ile ittifak yapmıştır.M.Ö.727 yılında Asur Kralı Tiglat Pileser ölmüş ve Rusa I bu durumdan yaralanarak durumu biraz düzeltmiştir. Transkafkasya’ da Gökçe Gölü çevresinde bir kısım yerler yeniden zapt edildi ve kaleler inşa edilerek, egemenlik altına alındı. Güneydoğuda Manna’lardan Urmiye Gölünün bütün doğu sahilini alarak, bugünkü Tebriz’le birlikte İran Azerbeycanı’nın tamamını Urartu tabiiyetine geçirdi. Bu ülkeden ordusu için gerekli atları temin etmekle birlikte, ülkenin iktisadi bakımdan kalkınması için sulama tesisleri yapmıştır.

Fakat, Asur tehlikesinden kurtulmanın uzun süreli olmayacağı kendini gösterdi. M.Ö. 722 yılında Asur tahtına Sargon II çıkmış ve Asur ordusu, yeniden karşı konulması imkânsız bir güç haline geldi. Asur Kralı, Tiglat Pileser’in politikasını takip ederek, önce batıda fetihlere girmiş ve Filistin’e kadar olan ülkeleri Asur hakimiyetine aldıktan sonra, M.Ö. 715 yılında Rusa I’ in müttefiki olan Muşki Kralı Mita üzerine yürümüş ve düşmanı Torosların ötesine sürmüştü. Şimdi kendisine tek rakip Urartulardı.

Uaus Dağı eteğinde Sargon II ordusu ile Rusa I’ in ordusu arasında meydana gelen savaşta Urartular ağır yenilgi aldılar. Rusa savaş meydanından ülkesine kaçmak zorunda kaldı. Kitabelerde yazıldığına göre, Rusa demir bir hançerle intihar etmiştir. Bu zaferden sonra Asurlar, Ulhu şehrini zaptettiler ve bu şehirle birlikte bütün eyaleti yakıp yıktılar. Ancak başşehri ele geçiremediler. Sargon, Asura dönüş seferinde, Urartu Devletinin doğudaki eyalet merkezi olan Musaşir şehrini hücumla zaptederek burada krallık sarayını ve Haldi Tapınağını yağma edip, pek çok sanat eseri ile tapınaktaki altın ve gümüş adak hediyelerini, silahları Asura götürmüştür.

II. Argişti (M.Ö. 713-685)

Rusa I’ in oğlu Argişti II devrinde Urartu bağımsızlığını, doğuda ve batıda eski sınırlarını koruyarak kudretli bir devlet olmaya devam etmiştir. Kimmer akınlarının yoğunlaştığı ve tehlikeli bir hâl aldığı bu devirde Kral uzak sınır kesimlerinin korunma gücünü arttırarak, buraları takviye etmek amacını gütmüştür. Argişti II zamanında Urartu Devleti yeni bir yükseliş devrine girdiği görülmektedir

II. Rusa (M.Ö. 685-645)

Argişti II den sonra tahta çıkan Rusa II zamanında Urartu Devleti bir rönesans dönemi yaşamış, geniş çaplı imar faaliyetlerinin yanında, iktisadî ve idarî alanda da yeni hamleler yapılmıştır. Urartu Devleti; son yarım yüz yıl içinde devamlı mücadele halinde olduğu büyük rakibi Asur ile yaptığı savaşlar ve bunu takiben Kuzeyden saldırıya geçen Kimmer kabilelerinin akınları sebebiyle çeşitli yörelerde büyük sayıda toprak ve insan kaybına uğramıştır. Ayrıca bu zamanda Asur üzerine yönelen İskit tehlikesi, Urartu’ yu kısa da olsa huzura kavuşturmuştur. Sargon II’den sonra Asur, kuzey politikasını gevşetmiş, daha çok batı politikasına önem vermiştir. İşte bu fırsattan yararlanmasını bilen Rusa II, büyük insan kayıplarına uğramış olan ülkesinin bu açığını kapatmak amacıyla değişik bir metod kullanarak, yeni bir iskân ve nüfus politikası uygulamıştır. Kral ekonomik hamleler için gerekli boş toprakları işlemek ve buna paralelel olarak yeni şehirler, ticarî ve askerî merkezler kurabilmek için yeterli insan gücünü temin amacı ile yeni ve dinç toplumların oluşmasını zorunlu görmüştür. Bu husus için gerekli halk kitleleri çeşitli komşu ülke ve bölgelerden sağlanarak, Urartu topraklarına yerleştirmiştir.

Rusa II, Arasın kuzey bölgelerinde ve doğuda çok geniş bayındırlık faaliyetlerine girişmiştir. İran Azerbaycan’ındaki Bastam şehri ve kalesini yaptırmış ve Transkafkasya’ nın yeni eyalet başşehri Teişeba da onun kurduğu bir diğer önemli merkezdir. Merkezde ise başkentin Toprakkaleye taşınması ve Adilcevaz Kalesinin kurulması, Rusa II ‘nin gerek sınırlarda ve gerekse merkezi bölgede uyguladığı şehircilik politikasını açıkça belgelemektedir.

Rusa II’ nin Asurun dikkatini başka tarafa çekerek, krallığını güçlendirmeye çalıştığı sırada Urartu Ülkesinin İskit istilâsına uğradığı ve söz konusu tehlikenin, devleti epeyce uğraştırdığı anlaşılmaktadır. Fakat Rusa II ustaca bir politik manevra ile bu istilâ tehlikesinden de kurtulmuş ve İskitleri, Manna Ülkesine göndermiştir.

İskitlerin Asur egemenliği altındaki Manna Ülkesine gönderilmesi ile meydana gelen İskit-Manna ittifakı sayesinde Rusa II, Asur Kralı Asarhaddon’u (M.Ö. 680-668) daha bir güç duruma soktuğu, bundan yaralanarak da ülke kalkınmasına yeni bir hız verdiği anlaşılmaktadır. Bu başarılı politik manevraya rağmen Asarhaddon, İskit-Manna ittifakını bozdu ve bu bölgedeki ayaklanmayı M.Ö.679 yılında bastırdı. Hattâ bir süre sonra Asur Krallığı ile İskitler arasında bir yakınlaşma başlamış ve Asarhadddon, kızını İskit Kralı Bartatua ile evlendirerek, bu yakınlaşmayı akrabalık bağları ile kuvvetlendirmiştir.

İşte bu sırada Rusa II, politik manevrasının başarı kazanmaması ve belki de bu arada doğuda gittikçe artan Med tehlikesine karşı, M.Ö. 654 yılları civarında Asurbanipal (M.Ö. 668-627) ile diplomatik ilişkiler kurmak üzere elçiler göndermiştir. Asur-Urartu yakınlaşmasının daha çok Med’lere karşı yapılmış olduğunu, Kyaxares’in tahta çıkışıyla M.Ö.650 yıllarından sonra başlayan ve giderek ağırlaşan Med baskısı dolayası ile anlamak mümkündür. Bu yakınlaşmadan kısa bir süre sonra Rusa II ölmüştür.

III. Sardur (M.Ö. 645-625)

Rusa II’ nin ölümü üzerine Urartu tahtına çıkan oğlu Sardur III babasının politikasını takip ederek, Assurbanipal’e elçiler göndermiş (M.Ö. 640 dan hemen sonra), yardım ricasında bulunmuş hatta kendiliğinden gönüllü olarak Asur yüksek hakimiyetini tanımak istemiştir. Bu olay, Rusa II’ nin ölümünden sonra, Urartu Krallığının Ön Asya tarihinde artık eski önemini büyük ölçüde yitirdiğini ortaya koymaktadır.

Erimena (M.Ö. 625-605)

Sardur III’ ün oğludur. Çağındaki siyasi olaylar hakkında fazla bir bilgi sahibi olmamakla birlikte, “Erimena oğlu Rusa”nın yani Rusa III’ ün Toprakkaleye bulunan kalkanlarda adının geçmesi ve özellikle Armavir’de bulunan bir yazıtta, Kralın burada bir tahıl ambarı inşa ettirdiğini bildirmesi, Urartu Devletinin M.Ö. VII. yüzyılın son yılları içinde kuzey sınır bölgelerinde inşa faaliyetlerine girişebilecek kadar ayakta olduğunu göstermektedir.

Erimena döneminde, Asur Devleti de giderek eski kudretini tüketmiş ve gittikçe büyüyen Med tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ninive’nin alınmasından önce ise, Med’ler ile İskitler arasında bir ittifak yapılmış ve kentin düşmesinde İskitler büyük rol oynamışlardır. Asur Kralı Assuubalit, başkent Ninive’nin düşmesinden sonra Harran’a çekilmiş ve M.Ö. 609 tarihine kadar burada bulunmuş, nihayet M.Ö. 605 yılında Karkemiş’in düşmesiyle Asur İmparatorluğu tamamen yıkılmıştır.

III. Rusa (M.Ö. 605-590)

Erimena’ nın oğludur. Yukarıda Erimena dönemini incelerken, Rusa III’ ün imar faaliyetlerinden bahsetmiştik. Dönemi ile ilgili bilgilerimiz son derece kısıtlıdır. Fakat bu dönemde Asur İmparatorluğunun yıkılışı “Ön Asya” da ki siyasî dengeyi ortadan kaldırdı ve başta İskitler olmak üzere, Med’ler ve Babil’ ler tarih sahnesinde yeni birer politik güç olarak rol oynamaya başladılar. Ortaya çıkan bu yeni durum arasında, Urartu Krallığının siyasî bir güç olarak varlığı tartışma konusudur.

IV. Sardur (M.Ö. 590-580)

Sardur III’ ün oğludur. Erimena’ nın kardeşidir. Urartu Devletinin son dönemi hakkındaki bilgiler kısıtlı olduğu için Sardur IV’ ün ne gibi faaliyetlerde bulunduğunu bilemiyoruz. Asur Devleti de yıkıldığı için Asur Kitabelerinden öğrenme imkanımız yoktur.






 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol