İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Anadoluda ilk Turk Beylikleri
 


ANADOLU'DA İLK TÜRK BEYLİKLERİ


1. Saltuklular (1071-1202)

2. Danişmentliler (1080-1178)

3. Mengücekler (1072-1228)

4. Artuklular (1102-1409)

5. Çubukoğulları

6. İnaloğulları

7. Dilmaçoğulları

8. Ahlatşahlar ( Ermenşahlar Beyliği, Sökmenliler Beyliği )

9. İzmir Beyliği

10. Tanrıvermişoğulları

11. İnançoğulları


Yukarıda adlarını saydığımız ilk Türkmen beylikleri Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük rol oynamışlardır. Buradaki Bizans, Ermeni ve Gürcü gücünü kırdılar. Haçlılara karşı başarılı mücadele verdiler. Bu dönemde yoğun Türkmen göçü ile Anadolu'daki Türk nüfusu arttı. Böylece, Avrupalılar XII. Yüzyıldan itibaren Anadolu'ya "Türk Diyarı" demeye başladılar.

Saltuklu Beyliği (1092-1202)

Malazgirt Meydan Muhârebesinden sonra Erzurum ve civârında kurulan beylik.

Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’da ilk kurulan Türk beyliği budur. Başşehri Erzurum olan beyliğin kurucusu, Malazgirt Zaferinin kazanılmasında önemli rol oynayan Emir Saltuk’tur. Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferinden sonra, Bizans İmparatoru Dördüncü Romanos Diogenes’in ölümü ile anlaşma şartlarının yerine getirilmemesi üzerine, emrindeki kumandanlara Anadolu’da fetihlere devâm edilmesini emretmişti. Buna dayanarak Emir Saltuk, Erzurum ve civârını fethederek, Saltuklular Beyliğini kurdu. Önceleri Büyük Selçuklu Devletine tâbi olan beyliğin, Emir Saltuk zamânındaki siyâsî târihi hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi bulunmamaktadır.

Ebü’l-Kâsım Saltuk’un ölümünden sonra yerine oğlu Ali geçti. Büyük Selçuklu Sultânı Berkyaruk ile kardeşi Muhammed Tapar arasındaki saltanat mücâdelesi sonunda varılan anlaşma netîcesinde, Saltuklu toprakları, Melik Muhammed’in hâkimiyet bölgesi içinde kaldı. 1121 Senesinde Artuklu Emîri İlgâzi’nin Gürcülere karşı çıktığı sefere Saltukoğlu Ali Bey de katıldı. Fakat bu seferde Gürcüler gâlip geldi.

Emîr Ali’nin ölümünden sonra Saltukluların başına, hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi bulunmayan kardeşi Ziyâüddîn Gâzî geçti. Binâ kitâbelerinden anlaşıldığına göre, Erzurum’daki Kale Câmii ve Tepsi Minâreyi yaptıran bu beydir. Ziyâüddîn Gâzi, 1126 senesinde Gürcülere karşı tertiplenen sefere katıldı. 1131 senesinde İspir ve Pasinleri geçerek Oltu’ya kadar gelen Gürcüleri büyük bir bozguna uğrattı. Artuklu Timurtaş Bey, Ziyâüddîn Gâzinin kızıyla evlenince, iki hânedân arasında akrabâlık bağı kuruldu.

Emîr Gâzî’nin 1132 senesinde ölümünden sonra beyliğin başına yeğeni İkinci İzzeddîn Saltuk geçti. Kaynaklarda, İzzeddîn Saltuk’a âit bilgiler bir evlilik sebebiyledir. Ani Emîri Fahreddîn Seddâd, İzzeddîn Saltuk Beyin kızlarından birine tâlib oldu. Fakat bu isteği reddedildi. Buna içerleyen Ani Emîri, 1154 senesinde, Gürcülere karşı koruyamayacağını söyleyerek şehri satın alması için, İzzeddîn Saltuk’a haber gönderdi. Bu dikkatlice hazırlanmış bir intikam plânıydı. İzzeddîn, şehri teslim almak için Ani’ye geldiğinde, Fahreddîn Şeddâd bir günlük mesâfede bulunan Gürcü Kralı Dimitri’yi şehre dâvet etti. Gürcü Kralı, âni bir baskınla Saltuk’u mağlup ederek, onu ve mâiyetinden birçok kimseyi esir aldı. Daha sonra dâmâdı Ahlatşâh İkinci Sökmen ve Artuklu beylerinin teşebbüsleriyle yüz bin dînâr karşılığında İzzeddîn Saltuk serbest bırakıldı. İzzeddîn Saltuk Bey, 1168 senesi Nisan ayında vefât etti. Hıristiyan tebeasına da iyi muâmele ederdi. Bu yüzden onların da sevgi ve saygısını kazanmıştı. Devrinde Saltuklu Beyliği toprakları, Tercan’dan başlayıp, Tâhir Gediğine kadar uzanırdı. Erzurum, Bayburt, Avnik, Micingerd, İspir, Oltu gibi şehir ve kasabaları içine alırdı.

İzzeddîn Saltuk’un ölümünden sonra yerine oğlu Nâsırüddîn Muhammed Bey geçti. 1189 senesinde basılan bir sikkeden onun, Irak Selçuklu Sultânı Üçüncü Tuğrul ve asıl iktidârı elinde tutan Atabeg Kızıl Arslan’a tâbi olduğu anlaşılıyor. Nâsırüddîn Muhammed zamânında Gürcüler, Erzurum önüne kadar geldiler. KraliçeTamara’nın kocası David’in kumandası altındaki Gürcü kuvvetleriyle Saltuklular arasında iki gün devâm eden şiddetli çarpışmalar oldu. Saltuklu kuvvetleri şehre kapandılar. Gürcü kuvvetleri, muhâsaraya girmeden aldıkları ganîmetlerle yetinerek, geri döndüler. Nâsırüddîn Muhammed’in ölümünden sonra beyliğin başına kız kardeşi Mama Hâtun geçti.

Kaynaklar, 1191 senesinde Erzurum’a Mama Hâtun’un hâkim olduğunu yazmaktadır. Selâhaddîn Eyyûbî’nin yeğeni Meyyâfârikîn Hâkimi Takiyyeddîn Ömer, Ahlat ülkesini ele geçirdiği ve Malazgirt Kalesini muhâsara ettiği sırada Mama Hâtun askerleriyle ona yardım etti.

Ancak çok geçmeden kendisine karşı olan emirler tarafından tahttan indirilen Mama Hâtun’un yerine Muhammed’in oğlu Melikşâh geçti. Bunun zamânında, Anadolu’daki diğer beylikler gibi Saltuklular da Türkiye Selçuklu Devletinin tehdidine mâruz kaldı. Türkiye Selçukluları Sultânı Rükneddîn İkinci Süleymân Şâh, 1202 senesinde Gürcistan Seferine çıktı ve bağlı hükümdâr ve beylere haber gönderip, kendisine katılmalarını istedi. Süleymân Şâh, 25 Mayıs 1202’de Erzurum önlerine geldi. Kendisini karşılamaya gelen Saltuklu beyi Melikşâh’ı yakalatıp hapsettirdi. Böylece Saltuklu Devleti sona ermiş oldu. Süleymân Şâh bölgenin idâresini kardeşi Mugiseddîn Tuğrul Şâha verdi. Melikşâh’ın topraklarının elinden alınışına, Süleymân Şâhı karşılamada ağır davranması sebep gösterilmektedir.

Saltuklular zamânında Erzurum, diğer Anadolu şehirleri gibi iktisâdî ve ticârî açıdan oldukça önemli bir şehirdi. Akdeniz limanlarından ve Suriye’den yola çıkıp, Konya, Kayseri, Sivas ve Erzincan yoluyla Âzerbaycan’a, İran’a giden ve Türkistan’dan Erzurum’a gelip aynı yoldan Akdeniz ve Trabzon limanlarına ulaşan büyük bir ticâret yolunun üzerinde bulunuyordu. Bu bakımdan Erzurum’da ekonomik hayat oldukça canlıydı. Bunun yanında geniş otlaklara sâhip olması yüzünden bölgede hayvancılık çok gelişmişti.

Saltuklu beyleri, kültür ve sanata çok önem vermişler ve sâhip oldukları yerlerde çeşitli mîmârî eserler yaptırmışlardır. Melik Gâzi; Kale Câmii ve Tepsi Minâreyi inşâ ettirmiştir. Erzurum’da 1179’da inşâ edilen Ulu Câmiyi Nâsıreddîn Muhammed yaptırmıştır. Üç kümbetler ismiyle bilinen türbelerden biri İzzeddîn Saltuk’a âittir. Bu türbenin yanında bir de zâviye vardır. Tercan’da Mama Hâtun tarafından bir kervansaray ve türbe yaptırılmıştır. 1232 senesinde Ebû Mensûr tarafından inşâ ettirilen Micingerd Kalesi, Saltuklulara âit önemli eserlerdendir. Bunlar zamânımıza kadar ulaşmıştır.


Saltuklu Beyleri'nin Tahta Geçiş Tarihleri
Saltuk Bey / 1072
Ali bin Ebü’l-Kâsım / 1102
Ziyâüddîn Gâzi (takriben) / 1124
İzzeddîn İkinci Saltuk / 1132
Nâsırüddîn Muhammed / 1168
Mama Hâtun / 1191
Melikşâh bin Muhammed / 1200
Türkiye Selçukluları Hâkimiyeti / 1202

Danişmendliler Beyliği (1092-1178)

Anadolu'da fetihlere memur edilen Gazi Ahmed Bey, Türkmenlere hocalık, öğretmenlik yaptığı için "Danişmend" lâkabı ile anılıyordu. Danişmend Gazi Ahmed Bey, Kızılırmak ve Yeşilırmak dolaylarını ele geçirmişti. Emir Danişmend'in Bizanslar ile bir savaşta ölen Battal Gazî (öl. 740)'nin neslinden geldiği söylendiği gibi, onun Anadolu fâtihi Sultan Süleymân b. Kutalmış'ın dayısı olduğu da rivayet edilmektedir. 1086'da Süleymanşah ölünce gücünü arttırdı. I. Kılıçarslan'ın Haçlılarla yaptığı Savaşlara katılarak başarı gösterdi. Antakya Prensi Bohemond'u esir aldı ve Malatya'yı ele geçirdi. Bu prensin serbest bırakılmasını isteyen Kılıçarslan'la arası açıldı ve aralarında savaş çıktı. Bu savaşta Gazi Ahmed Bey yenildi ve 1106'da öldü.

Bu Türkmen hanedanının kuvvet merkezi aslında, Kuzey Anadolu'da Tokat, Amasya ve Sivas çevresinde idi.. Ancak Danişmend'in asıl adının Taylu olduğu ve hocalık yaptığı biliniyor. Buna göre Emîr Danişmend 1080 yılında Sivas'a gelmiş ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan burada yerleşmişti.

Daha sonra Yeşilırmak havzasında fetihlerde bulundu, Niksar'ı muhasara ve zabtetti (1097'den önce). Emîr Danişmend Anadolu'daki emîrler arasında mücadelelerden yararlanarak devletinin hudutlarını genişletmiş, Haçlı Seferleri'nin başlaması ile batıdan gelen bu yeni düşmana karşı çetin mücadelelere katılmıştır. Türkiye Selçuklu sultanı I. Kılıç Arslan, İznik önünde doğuya çekildikten sonra, Haçlılara karşı Emîr Danişmend ve Kapadokya Emîri Hasan ile birleştiler. Bu müttefik Türk ordusu 1 Temmuz 1097'de Darylaeum (Eskişehir) civarında Haçlılara karşı savaşa tutuştu, fakat Türkler ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldılar.

Haçlıların ulaşamadıkları yerlerde Danişmendliler faaliyetlerini sürdürdüler ve 1098 yılında Bayburt'u aldılar. 1101yılında muhtelif batılı prenslerin idaresindeki üç büyük Haçlı ordusu peşpeşe Anadolu'ya girdi. Emîr Danişmend, Haçlılara karşı I. Kılıç Arslan ile birleşerek onları perişan etti. Danişmend Gazî bu zaferlerden sonra derhal Malatya'nın üzerine yürüyerek orayı zabtetti (1103). Danişmend Gazî 1106 yılında öldü.

Yerine oğullarından Emîr Gazî geçti. I. Kılıç Arslan ise Danişmend'in ölümünden yararlanarak Malatya'yı ele geçirmişti (1105). Ancak Türkiye Selçuklularının bu üstün durumu I. Kılıç Arslan'ın ölümüne kadar sürdü (1107). Emîr Gazî Selçuklu şehzâdelerinin taht kavgalarına karışmış ve bu şehzâdelerden damadı olan Mes'ûd'u destekleyerek, onun Konya'da sultan olmasını sağlamıştır (1116). Daha sonra 1127'de Kayseri ve Ankara'yı zabtetti. Böylece Emîr Gazî, Sultan Mes'ûd'un arazisi dışında, Fırat'dan Sakarya kaynaklarına kadar uzanan Orta ve Kuzey Anadolu'ya hâkim oluyor ve Danişmendliler Anadolu'daki devletlerin en kudretlisi haline geliyordu.

Emîr Gazî daha sonra Çukurova'ya girerek Ermeni Leon'u itaate mecbur ediyordu (1131. Bizanslılar, Haçlılar ve Ermenilere karşı zaferleriyle Türk-İslâm dünyasında haklı bir şöhret ve hürmet kazandı. Bu sebeple Bağdad Halîfesi el-Müsterşid ve Büyük Selçuklu sultanı Sencer onun "melik" unvanını tasdîk etmişlerdi. Yerine geçen oğlu Melik Muhammed de Haçlılar ve Ermeniler ile savaştı. Melik Muhammed'in ölümü ile (1142), Danişmend Devleti'nin temelleri taht mücadeleleriyle sarsılırken, Anadolu'da üstünlük yavaş yavaş Selçuklulara geçiyordu. Muhammed'in oğulları ile kardeşleri arasında taht mücadeleleri başladı. Kardeşi Yağı-basan Sivas'da kendisine hükümdar ilân ederken, öteki kardeşi Ayn ed-Devle, Elbistan ve Malatya'da aynı yolu takip etmişti. oğlu Zû'n-Nûn ise Kayseri'yi aldı. Böylece bir müddet için Danişmendlilerde birbirine rakip üç şube meydana çıktı.

Danişmendlilerin üçe bölünmesi Türkiye Selçuklu sultanları için bulunmaz bir fırsattı. Bu durumdan yararlananların başında II. Kılıç Arslan geliyordu. O, muhtelif zamanlarda Sivas şubesinin işine karıştı. Nihayet 1169'da Kayseri ve Zamantı'yı zabtetti. Zû'n-Nûn, Suriye'de Atabeg Nûr ed-Dîn Mahmûd'un yardımı ile tekrar Anadolu'ya döndü ve Sivas şehri ile Danişmendli ülkesinde hüküm sürmeğe başladı. Ancak Nûr ed-Dîn Mahmûd'un ölümü II. Kılıç Arslan iyi bir fırsattı. Zû'n-Nûn'u ortadan kaldırmak için önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. Derhal harekete geçerek Danişmendlilere ait Sivas, Tokat, Niksar ve Amasya gibi şehirleri zabtetti (1175). Zû'n-Nûn ise Bizans imparatoruna sığındı. Malatya'da ise 1162'de ölen Zülkarneyn'in üç oğlu arasında anlaşmazlık mevcuttu. Bunlardan Nâsır ed-Dîn Muhammed, bir süre II. Kılıç Arslan'ın vassalı olarak hüküm sürdü.

Daha sonra, II. Kılıç Arslan 1178'de Malatya'ya giderek, Danişmendlilerin burada hüküm süren koluna da son verdi ve böylece Anadolu'nun birliğini sağlamış oldu. Bundan sonra Danişmendli ailesine mensup emîrlerin bir kısmı Selçukluların hizmetine girdiler. Danişmendlilerin XII. yüzyılda yaptıkları câmiler orijinal şekilleri ile zamanımıza kadar gelmemiştir. Onlara ait oldukları tespit edilen birkaç câmi, medrese ve kümbet vardır. Câmilerden; Niksar Ulu Câmii, Kayseri Ulu Câmii, Kayseri Kölük Câmii ve Sivas Ulu Câmii değişiklikler ve ilavelerle zamanımıza kadar gelmiştir. Danişmendlilerden Yağı-basan biri 1151-2'de Tokat'da, öteki 1157-8'de Niksar'da olmak üzere iki medrese yaptırmıştır. Danişmenlilerden zamanımıza altı kümbet (türbe) kalmıştır. Bunlardan hanedanın kurucusu Emîr Danişmend'e nisbet edilen türbe Niksar'dadır ve ötedenberi bir ziyaretgâh kabul edilmektedir.

Mengücükler (1118-1250)

Mengücük Gazî'nin, Malazgirt savaşına iştirak ettiği ve bu savaştan sonra Sultan Alp Arslan'ın Anadolu'yu zabtetmek için görevlendirdiği beyler arasında bulunduğu bilinmektedir. Türkmen beylerinden Mengücük, Anadolu'nun fethi sırasında Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar'ı zaptetmişti. Kendisi bu çarpışmalarda şehit düştü. Oğlu İshak, 1118'de bu bölgede, babasının adını taşıyan beyliği kurdu.

İshak Bey, beyliğini korumak için Selçuklularla, Artuklu ve Danişmendli beylikleriyle mücadele etti. Fakat Artuklu Belek tarafından mağlup edildi (1120). İshak Bey 1142'de ölünce beylik ikiye ayrıldı. Oğullarından Davud, Kemah ve Erzincan'da, Süleyman ise Divriği'de kendi beyliklerini ilan ettiler.

Erzincan Kemah kolundan Fahreddîn Behrâm-şâh (1162-1225) ülkesini iyi yönetmiş, Erzincan onun zamanında önemli bir kültür ve ticaret merkezi haline gelmişti. Bu sırada Mengücüklü Beyliği, Türkiye Selçukluları Devleti'ne tâbi olmuştu.

Davud Bey, Selçuklu II. Kılıçarslan tarafını tuttuğu için, ona düşman olan Danışmendli Yağıbasan tarafından 1162'de öldürüldü. Yerine geçen Fahreddin Behramşah, II. Kılıçarslan'ın damadı idi. 63 yıl hüküm sürdü ve bu süre içinde Erzincan'ı bir ticaret ve kültür merkezi haline getirdi.

Behramşah, 1125'te öldüğü zaman oğlu Davudşah, Erzincan'da öteki oğlu Mehmed, Karahisar'da oturuyor ve bu şehirleri idare ediyorlardı. Bu şehirler 1128'de I.Alaeddin Keykubat tarafından Selçuklu topraklarına katılınca, beyliğin Kemah-Erzincan Kolu ortadan kalmış oldu.

Divriği idaresini elinde tutan İshak Bey'in oğlu Süleyman ölünce, yerine oğlu Seyfeddîn Şehinşah geçti. Şehinşah Hıristiyanlarla mücadelede başarılı oldu. Selçuklu II. Kılıçarslan'a ve Sultan Süleymanşah'a bağlı kaldı. Fakat bu ailenin son beyi Melik Salih zamanında, Sultan I. Keykubat beyliğin topraklarını sınırlarına kattı ve Mengücük Beyliği sona ermiş oldu. Divriği kolunun beylerinden Seyfeddîn Şahinşah (öl.1197) Türkiye Selçuklularına tâbi idi. Onun türbesindeki kitabeden Alp, Kutlug, Tuğrul ve Tegin gibi Türkçe unvan ve lâkablar kullandığı anlaşılıyor.

Mengücükler, bir çok sanat eserleri yaptırmışlar ve bunlardan özellikle Divriği'de bulunan bazıları zamanımıza kadar gelmiştir. Bu eserlerden birisi Divriği'deki Kale Câmii'dir ve 1180-1'de Şâhin-şâh b. Süleymân tarafından yaptırılmıştır.

Yine aynı kasabadaki meşhur Ulu Câmii de Mengücüklerden Ahmed Şâh tarafından 1228-89 yılında inşâ ettirilmiştir. Bu câmiin kapıları sanat tarihi bakımından birer şaheserdir. Ulu Câmii'n minberini ve hisarın kapılarından birini de Ahmed-şâh yaptırmıştır. Mengücüklü eserlerinden birisi de, Behrâm Şâh'ın kızı Turan Melek tarafından Ulu Camii'ye bitişik olarak yaptırılan Dârüşşifâ'dır.

Artuklu Beyliği (1101-1409)

Kültür ve sanatıyla iz bırakmış uzun ömürlü beyliklerden biri Artuklu Beyliği'dir. Oğuzların Döver boyundan ünlü bir Türkmen Beyi olan Artuk Bey, Anadolu'nun fethi sırasında büyük hizmetler görmüştü. Fakat, Tutuş'la Süleymanşah'ın arasındaki savaşta Tutuş'tan yana olarak savaşı ona kazandırmış ve Süleymanşah'ın intiharına sebep olmuştu. Tutuş, Artuk Bey'in yardımına karşılık olarak onu Kudüs valisi yapmıştı. Ölüm yılı olan 1091'e kadar bu görevde kaldı.

Artuk Bey ölünce Kudüs Fatımî'lerin eline geçti.Fakat Artuk Bey'in oğulları Sökmen ve İl-Gazi, Selçuklu hükümdarı tarafından kendilerine verilen bölgelerde beylikler kurdular. Artuk Bey'in oğulları tarafından kurulan bu beylikler üç kol halinde gelişti.


1. Hısn Keyfâ ve Âmid,
2. Mardin ve Meyyâfârıkîn,
3. Harput'da, üç kol halinde hüküm sürmüş bir Türkmen sülâlesidir.


Artuk Bey, önce Sultan Alp Arslan'ın hizmetinde bulunmuş ve Malazgirt savaşına da iştirak etmişti 1071 Anadolu'nun Türklere açılmasında rol oynayan emîrler arasında Artuk Bey de bulunuyordu. Daha sonra Artuk Bey, Sultan Melikşâh tarafından kendisine iktâ edilen Huvân'a çekildi. Ahsâ ve Bahreyn Karmatîlerini itaat altına almak görevini başarıyla sonuçlandırdı. Artuk Bey'in bir süre sonra Sultan Melikşâh'a küskünlüğü, Suriye Selçuklu Meliki Tutuş'un hizmetine girmesine yol açtı. Tutuş da ona Kudüs ve havalisinin valisi yaptı (1085)

Artuk Bey, 1091 yılında bu şehirde öldü. Ancak oğulları Sökmen ve İlgazî Kudüs'ü muhafaza edemediler. Emîru'l-cüyûş Efdal kumandasındaki bir Fâtımî ordusu kırk günlük bir kuşatmadan sonra şehri aldı (1098).

Mu'îneddîn Sökmen, Cezîret-i İbn Ömer sahibi Çökürmüş tarafından kuşatılan Musul hâkim Mûsâ'nın yardımına koştu ve bu hizmetine karşılık 10.000 dinar ve Hısn Keyfâ kalesini aldı. Böylece Sökmen, Artukluların "Hısn Keyfâ ve Sökmeniyye" denilen ilk şubesini kurmuş oldu (1102). Eyyûbî hükümdarı Melik Kâmil önce Âmid'i sonra da Hısn Keyfâ'yı zapt ederek Artukluların Hısn Keyfâ kolunu ortadan kaldırmıştı (1231).

Necmeddîn İlgazî, Nisan 1105'de Bağdad şahneliğinden azledildikten sonra Mardin'e gelerek bu şehre hâkim olmuş ve burada Artukluların "Mardin veya İlgaziyye" denilen şubesini kurmuştur (1108). İlgazî yavaş yavaş bu bölgedeki Selçuklu topraklarına hâkim oldu, 1117'de Haleb'i ele geçirdi. Beraberinde Bitlis ve Erzen hâkimi Togan Arslan'ın bulunduğu 20.000 kişilik ordu ile harekete geçerek Tell Afrin savaşında Antakya persi Roger'in kumandası altındaki Haçlılara karşı büyük bir zafer kazandı (1119). Bunu Tell Danis'de Kral II. Baudouin'e karşı kazanılan takip etti. Selçuklu sultanı Mahmûd ise İlgazî'ye Meyyâfârıkîn şehrini iktâ etmişti (1121). Daha sonra Mardin Artukluları bazan Eyyûbîlere bazan da Tükriye Selçuklularına tâbi olarak varlığını sürdürdü. Kara Arslan el-Muzaffer (1260-1292) ise, Moğolların hâkimiyetini kabûl ederek barış yaptı.

O bu sayede hanedanın devamını sağladığı gibi Mardin şehrini de bir felaketten kurtarmıştı. Bu kolun son hükümdarı Melik el-Sâlih Mardin'i müdafaa edemeyeceğini anlayınca bu şehri Karakoyunluların reisi Kara Yûsuf'a teslim etti (1409). Bu suretle Artuklular Devleti sona erdi.

Artukluların üçüncü kolu 1185 yılında Harput ve havalisinde kurulmuşsa da fazla uzun ömürlü olmamıştı.Sultan I. Alâ ed-Dîn Keykubâd 1234 yılında Harput'u zabtederek, Artukluların bu koluna son vermişti. Artuklular büyük Türkmen kitlelerine dayanan bir Türk devleti idi. Bu sebepten millî teşkilât ve ananelerini muhafaza etmişlerdi. Alp, İnanç, Kutlug gibi eski Türkçe unvanları kullanmakla da bu ananelerini koruduklarını göstermişlerdir. Artuklular devlet anlayışında eski Türk hukukuna göre devletin hanedanın ortak malı olduğu görüşün de uyguladılar. İlgazî ve Belek gibi kudretli şahsiyetlerin mevcudiyeti Artuklu Devleti'nin siyâsî birliğini sağlayabilmiş, aksi takdirde ayrı beylikler halinde hüküm sürmüşlerdir.

Artuklu hükümdarları, gerek Müslüman ve gerekse Hıristiyan halka adâletle hizmet etmişler, idareleri altındaki ülkelerde düzen ve emniyeti sağlamışlardı. Ayrıca ticarî ve iktisadî hayatın gelişmesine büyük ölçüde yardımcı oldular. Bu maksatla bazı şehirlerdeki ticarî vergileri kaldırmışlardır. Bu iktisadî gelişme mimarî eserlerden de anlaşılmaktadır. Artuklular, bir kısmı bugüne kadar mevcudiyetlerini koruyan, birçok mimarî eserler sözgelişi; külliyeler, câmiler, medreseler, hamamlar, köprüler, sivil ve askerî yapılar yapmışlardır. Onların devrinde mimarîde görülen gelişme sebebiyle bugün güney-doğu Anadolu bölgesinde her önemli eser Artuklulara bağlanmak istenmektedir.

Artuklu ülkesindeki Meyyâfârıkîn, Âmid ve Mardin gibi şehirler birer ilim ve kültür merkezi haline gelmişti. Bu hanedana mensup hükümdarlar ilim ve sanat adamlarını himâye etmişler, bunun neticesinde de onlar adına bazı eserler yazılmıştır.

Çubukoğulları (1085-1113)

1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra, Bizans yönetiminde oluşan otorite boşluğundan yararlanan ve Harput çevresinden Çukurova'ya kadar olan bölgede egemenlik kuran Ermeni Fhilaretos/Fileratos, bir [müddet direnirse de bölgede fazla tutunamaz. Sultan Melikşah tarafından Diyarbakır'ı (Amid) fethetmeye gönderilen Fahr al-Davla Muhammed bin Cuhayr (Fahrüd-Devle), yanında Çubuk Bey ve Artuk Bey ile birlikte Diyarbakır'ı kuşatır. Kuşatmanın uzun sürmesi üzerine; Fahrüd Devle, Çubuk Bey'i Harput ve civarını fet-petmeye gönderir-". 1087 yılında Çubuk Bey, 300 atlı süvari ile Filera-los'un elinde bulunan Harput'u alır. Selçuklu geleneklerine göre bir bey, bir yeri fethettiğinde, merkeze bağlı olmak koşulu ile kendi beyliğini kurabilirdi. Çubuk bey, bu gelenek gereği Harput ve civarında, Çubukoğuları adıyla anılan kendi beyliğini kurar. Çubuk Bey'in Harput'taki egemenliğinin ne kadar sürdüğü tam olarak bilinmezse de; oğlu Mehmet bey'in, 1106-1113 yılında Harput Hükümdarı olduğu bilinmektedir. 26 yıl süren Çubukoğulları Dönemi'nden' günümüze ulaşan yapısal kalıntının olmaması; bu dönemde yeni yapılaşma olmadığını, mevcut iç kale ve içindeki yapıların kullanıldığını gösterir. İbadet ihtiyacı için, yine kale içinde uygun bir yapının kullanıldığını ya da küçük bir mescid inşa edildiğini düşünebiliriz.

Beyliğe adını veren Emir Çubuk, Anadolu’nun fethinde ve özellikle Amid’in (Diyarbakır) ele geçirilmesinde önemli rol oynamıştır. Bir ara Selçuklular adına Amid askerî valiliğine de getirilen Emir Çubuk, Harput merkez olmak üzere Palu, Arapkir ve Çemişkezek’te kendi hükûmetini kurmuştur. Oğlu Mehmed Bey zamanında Artuklu Belek Gazi, Harput’u ele geçirerek beyliğe son vermiştir (1113).

İnaloğulları Beyliği (1098-1183)

Büyük Selçuklu tahtının varisleri Tutuş ile Berkyaruk arasındaki mücadele sırasında Diyarbekir bölgesi muhtelif emîrler arasında paylaşılmıştı. Bu sırada Sadr adında bir Türk emîri de Âmid (Diyarberik)'e hâkim oldu. Bu hakimiyet Sadr'ın yerine gelen kardeşi ve bu sülâlenin kurucusu olarak kabûl edilen Türkmen emîrlerinden İnal ile (1098) devam etti. Emîr İnal da çok yaşamamış ve yerini oğlu İbrâhîm almıştı. Emîr İbrâhîm, Tutuş'un ölümünden sonra ikiye ayrılan Suriye Selçukluları Devleti'nin Dımaşk koluna tâbi idi.

1098'de Haçlıların Antakya'yı kurtarmak için harekete geçen Musul emiri Kürboğa idaresindeki Selçuklu ordusunda İnaloğulları da yer almıştı. Emîr İbrâhîm değişen şartlara göre Büyük Selçuklulara, Türkiye Selçuklularına ve Ermanşâhlara tâbi olmuştu.

İl-Aldı zamanında (1110-1142), Emîr Zengî ve Mardin Artuklu emîri, Timurtaş ile birleşerek Âmid'i muhasara ettilerse de, şehrin kuvvetli surları karşısında çekilmek zorunda kaldılar (1134). Emîr İl-Aldı'nın ölümünden sonra İnaloğulları Beyliği'nde Vezîr Nisanoğlu Mü'eyyeddîn ve evlâtlarının önemli bir rol oynadıkları ve yönetime hâkim olduklarını görüyoruz.

Emîr Timurtaş'ın 1151 yılında Âmid'i iki kere kuşatmasından sonra İnaloğulları ve bu emîrliği baskı altında tutan Nisanoğulları ailesi Mardin Artuklularına tâbi oldular. Hısn Keyfâ Artuklularından Nûreddîn Muhammed, Salahaddîn Eyyûbî'ye bağlanmış ve ona karşı bütün vazifelerini yerine getirmişti. Ancak Nûreddîn'in bir isteği vardı, bu da Âmid şehrine sahip olmaktı. Salahaddîn, adı geçen şehri alıp, ona vermeğe va'd etti. Salahaddîn verdiği sözü yerine getirmek için beraberinde Nûreddîn Muhammed olduğu halde Âmid üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Neticede 9 Mayıs 1183'de Âmid'e girerek şehri Nûreddîn Muhammed'e verdi. Böylece İnaloğulları Beyliği sona ermiş oldu.

İnaloğulları zamanında, Âmid'i iktisadî ve kültürel bakımdan çok ilerlemiş, ayrıca şehirde mühim imâr faaliyetlerinde bulunulmuştu. Emîr İl-Aldı zamanında yanan Diyarbekir Ulu Câmii'nin tekrar yapıldığını biliyoruz. Yine bu emîrin sur üzerinde de bir kitabesi vardır. İnaloğulları zamanında Âmid'de dokuma sanayî çok gelişmişti ve bu şehirde halı, kumaş ve çadır bezleri imâl ediliyordu. 1122 yılında ise Âmid'e bağlı Zü'lkarneyn ve Ergani kaleleri civarında bakır madeni bulunmuş ve işletilmeğe başlanmıştı.

Dilmaçoğulları Beyliği

Doğu Anadolu'da kurulmuş olan Türk beyliklerinden birisi de Bitlis ve Erzen'de hüküm sürmüş olan Dilmaçoğullarıdır. Bu beyliğin kurucusu Dilmaçoğlu Mehmed (Muhammed) Bey, Sultan Alp Arslan devrinde Bekçioğlu Afşın, Ahmed-şâh gibi Türkmen emîrleri ile Bizans idaresindeki Anadolu'ya akınlarda bulunuyordu.

Dilmaçoğlu Mehmed Bey Malazgirt savaşına da iştirak etmişti (1071). Daha sonra onu Haleb çevresindeki fetihlere katıldığını görüyoruz. 1085 yılında Diyarbekir alındıktan sonra Bitlis ve Ahlat da Selçuklu kuvvetleri tarafından zapt edilmişti. Bitlis ve havalisi Mehmed Bey'in idaresine bırakılarak ona iktâ (kullanımı verildi) edildi. Bu suretle Dilmaçoğulları Beyliği kurulmuş oldu. Önce Kılıç Arslan'a, onun ölümünden sonra da Ermenşahlar'a (Ahlatşahlar) bağlandı. Togan Arslan daha sonra Artuklulardan İlgazî'ye tâbi olmuş ve bu hükümdarla beraber Haçlılara ve Gürcülere karşı savaşmıştı.

Hüsâmeddîn Kurt zamanında (1137-1143), Irak Selçuklu sultanı Mes'ûd, kardeşi Selçuk-şâh'a Ahlat, Malazgird ve Erzen bölgesini iktâ etmişti. 1138 Selçuk-şâh bu bölgeyi tahrip ettiği gibi, halkına da kötü davranmıştı. 1192 yılında Ermenşâhlardan Begtimur Bitlis'i zapt etti. Bundan sonra Dilmaçoğulları Beyliği Erzen ve havalisinde XIV. yüzyılına sonların kadar hüküm sürmüş, muhtemelen Akkoyunlular devrinde tarihe karışmıştır.

Ahlatşahlar Beyliği

Bu beyliğe, Ermenşahlar Beyliği, Sökmenliler Beyliği de denir. Sultan Melikşah'ın amcasının oğlu olan Kutbeddin İsmail, 1080 yılında Azerbaycan genel valiliğine tayin edilmişti. Kutbeddin İsmail'in kumandanlarından olan Sökmen, Büyük Selçuklu sultanı Melikşâh'ın amcası Yâkûtî'nin oğlu olan Kutbeddîn İsmâ'il'in gulâmı (yardımcı-hizmetli) idi. Kısa zamanda kendini göstermiş ve süratle yükselerek kumandan olmuştur. Adâleti ve iyiliği ile şöhret kazanan Sökmen, Mervânîlerden Ahlat'ta hâkim olan emîrin halka kötü davranması sonucu bu şehre davet edildi. Sökmen askerleri ile Ahlat'a gelerek, şehri teslim aldı. Burada bir hükümet yani beylik kurdu. Aileye de bundan sonra Ahlat Şahları (Ahlatşahlar) ve Ermenşahlar denildi.

Sökmen Bey, 1108'de Meryafarikin'i ele geçirdi ama onun ölümünden sonra bu şehri Artuklular aldılar (1121). Ahlatşahlar komşu beyliklerle (Artuklu, Saltuklu, Mengücek beylikleriyle ) nüfuz çekişmeleri içinde geçen sürelerde güçlerini korudular. XII. yüzyılın ikinci yarısında hakimiyet sınırlarını Kars'a kadar genişlettiler. Fakat 1207 yılında, İzzettin Balaban'ın beyliği sırasında, Eyyûbîler bu beyliğe hakim oldu.

Melik Muhammed Tapar'ın başarılı hizmetlerinden dolayı Ahlat ve Van çevresini ona iktâ etmesiyle Ahlatşâhlar Beyliği kurulmuş oldu (1100). Sökmen daha sonra Haçlılara karşı yapılan savaşlara iştirak etti ve Haçlılar üzerine tertip edilen bir sefer sırasında öldü. Bu beylik emîrlerinden II. Sökmen (1128-1185)'in çocukluk yıllarının buhranlı geçmesine rağmen, daha sonra Ermenşâhlar Devleti onun zamanında en parlak devresini yaşamıştır. Selahaddîn Eyyûbî'nin genişleme siyâseti Doğu Anadolu devletleri için bir tehlike teşkil ediyordu. II. Sökmen komşu beylerle bu tehlikeyi önlemeğe çalıştı. Diğer taraftan Artuklu İlgazi'nin ölümü üzerine (1184), yerini, küçük yaştaki oğlu Hüsâmeddîn Yavlak Arslan almıştı. II. Sökmen, Yavlak Arslan'ın dayısı olması sebebiyle Artuklu ülkesinin idaresine de karışıyordu.

Eyyûbîler ise Doğu Anadolu'daki Türk devletlerini hâkimiyetleri altına almak fikrinden vazgeçmiyorlardı. Nitekim bir süre sonra II. Sökmen'in kölelerinden İzzeddîn Balaban, beyliğin idaresini ele geçirmek isterken meydana çıkan karışıklıktan yararlanmak isteyen Meyyâfârıkîn hükümdarı Necmeddîn Eyyûb, Ahlat üzerine yürüdü. Balaban ona karşı Erzurum Melîki Tuğrul-şâh'dan yardım istedi. Bu iki hükümdar Necmeddîn'i mağlûp ettiler. Ancak Tuğrul-şâh'ın da bu ülkede gözü vardı ve bu sebeple Balaban'ı öldürdü, fakat halk onu Ahlat'a sokmayarak Melik Evhad Necmeddîn Eyyûb'u davet etti. Bu suretle Eyyûbîlerin arzuları gerçekleşmiş ve Ahlatşâhlar Beyliği ortadan kalkmış oluyordu.

AHLATŞAHLAR

Ahlatsahlar, 1100-1207 tarihleri arasinda Ahlat ve civarinda hüküm sürmüs bir Türk-Islâm hanedanidir.

Van gölünün kuzeybatisinda yer alan Ahlat adinin Urartular'dan geldigi ve onlarin bu sehre "Halads" dedikleri kabul edilmektedir. Ermenilerin Salent, Süryanilerin Keloth dedigi Ahlat Arapça Islâm kaynaklarinda Hilât seklinde geçer. Fakat Türkler'in buraya hâkim oldugu tarihten itibaren Ahlat olarak telaffuz edilmeye baslanmis ve günümüze kadar da bu adla anilagelmistir. Sehir ilk defa Hz. Ömer devrinde el-Cezîre fatihi Iyaz b. Ganm tarafindan Bitlis ve diger bazi sehirlerle birlikte fethedilmistir (20/640-641). Yapilan anlasmayla Ahlat ve Bitlis beyleri Islâm devletinin himayesinde kalacak ve yillik muayyen miktarda vergi ödeyecekti. Selçuklular'in bu bölgeye ilk akinlari, Çagri Bey'in 1015-1021 yillari arasinda gerçeklestirdigi meshur Dogu Anadolu seferi sirasinda yapilmisti. Çagri Bey'in dönüsünde: "Bize karsi koyabilecek bir kavme rastlamadim" seklindeki raporu, Selçuklular'in bu bölgeyi ele geçirme ümitlerini artirdi. Ilk Selçuklu sultanlari Tugrul Bey ve Alparslan, hem Türkmen kitlelerine yurt bulmak ve hem de Islâm ülkelerini korumak gayesiyle Bizans sinirlarina akinlar düzenlediler. Tugrul Bey bu seferlerden birinde Bargiri ve Ercis'i zaptetti.

Sultan Alparslan zamaninda Selçuklular'in eline geçen Ahlat, Anadolul'nun fethi sirasinda bir üs ve karargâh olarak kullanilmistir. Muhtemelen Malazgirt zaferinden önceki bir tarihte Türk hâkimiyetine giren sehir, Selçuklu sultanlari tarafindan tayin edilen valilerce yönetiliyordu. Kaynaklarin ifadesine göre; Malazgirt savasina katilan Ahlatlilar, elde ettikleri ganimetler sayesinde zengin olmuslardir. Daha sonra Mervanîler'in eline geçen Ahlat, 1100 yilina kadar onlarin idaresinde kaldi.

a) Sökmen el-Kutbî (1100-1111):

Ahlatsahlar hanedaninin kurucusu olarak kabul edilen Sökmen'e Selçuklular'in Azerbaycan valisi Kutbuddevle Ismail b. Yâkutî'nin kölesi oldugu için efendisine nispetle el-Kutbî deniliyordu. Kutbuddevle Ismail, Sultan Meliksah'in ölümünden sonra ogullari ve hanedan mensuplari arasinda baslayan taht kavgalari sirasinda öldürülünce, Sökmen onun oglu Mevdud'un hizmetine girdi (486/1093). Ahlat'a hâkim olan Mervanî emirlerinin zulüm ve iskencelerinden usanan halk, adaletiyle meshur Sökmen el-Kutbî'ye haber göndererek onu buraya davet ettiler. Sökmen bu daveti kabul ederek Ahlat'a geldi ve halk tarafindan coskun sevinç gösterileriyle karsilandi (493/1100).

Sökmen Mervanîler'i oradan uzaklastirarak sehre hâkim oldu. Sultan Meliksah'in oglu Melik Muhammed Tapar, kardesi Sultan Berkyaruk'a karsi giristigi taht mücadeleleri sirasinda daima kendisini destekleyen ve basarili hizmetlerde bulunan Sökmen el-Kutbî'ye Ahlat ve Van gölü havzasini ikta ederek onun Ahlat ve çevresine hâkimiyetini onayladi (493/1100). Ahlat merkez olmak üzere kurulan bu hanedana, kuruldugu yer dolayisiyla Ahlatsahlar denildigi gibi kurucusunun adina nispetle de Sökmeniyye, Sokmaniyya veya Sökmenliler de denilir.

Sökmen bu tarihten itibaren yine Melik Muhammed Tapar'a sadakatle hizmet etti. Nitekim 496 (1103) yilinda Hoy'da Muhammed Tapar ile kardesi Berkyaruk arasinda meydana gelen muharebede Yagisiyan'in oglu Muhammed ve Siirt emîri Kizil Arslan ile birlikte Sökmen de Muhammed Tapar'in saflarinda bulunuyordu. Bu savasta yenilen Muhammed Tapar, taraftarlariyla beraber Ercis'e ve oradan da Ahlat'a gitti. Ertesi yil Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasinda anlasma saglaninca, Selçuklu topraklari ikiye ayrilmis ve Sepidrud (Kizilözen) sinir olmak üzere Derbend'den Diyarbekir ve Suriye'ye kadar uzanan saha Muhammed Tapar'in hâkimiyet sahasi olarak kabul edilmis ve Ahlat'ta da hutbe Muhammed Tapar adina okunmustur.

Sultan Muhammed Tapar, 1105 tarihinde Musul'da Emir Çökürmüs'ü kusatirken Sökmen yine onun yanindaydi. Sultan Muhammed Tapar, Eylül-Ekim 1108 tarihinde Emîr Mevdud'u; Porsukoglu Porsuk, Aksungur Porsukî ve Sökmen el-Kutbî ile birlikte Musul'u Çavli'nin elinden almak üzere gönderdi. Sökmen el-Kutbî, daha sonra Mevdud'un birinci Urfa seferine katildi(1110).

Sultan Muhammed Tapar'in emriyle Haçlilar'a karsi bir sefer hazirligina girisen Emir Mevdud, Artukoglu Ilgazi ve Sökmen el-Kutbî'nin de yer aldigi büyük bir orduyla Urfa üzerine yürüdü. Ceziret Ibni Ömer (Cizre)'de karargâh kuran Selçuklu ordusu, diger komutanlarin ve gönüllü mücahitlerin de katilmasi için beklemeye basladi. Urfa'yi ele geçirmeye karar veren müttefik kuvvetler, 2-11 Mayis 1110 tarihleri arasinda Urfa'yi kusatip giris-çikisi kontrol altina aldilarsa da bu kusatmadan önemli bir basari elde edilemedi.

Mevdud, Sultan Muhamed Tapar'in emriyle ertesi yil yeni bir sefere hazirlandi. Ismen sultanin oglu Mesud'un emrinde gerçeklestirilen bu sefere; Ilgazi'nin oglu Ayaz, Meraga emîri Ahmedîl ve Hemedan emîri Porsukoglu Porsuk'tan baska Ahlatsah Sökmen el-Kutbî de katildi. Birlesik Selçuklu ordusu Tellbâsir'i kusatti. Fakat Halep Selçuklu meliki Ridvan'in tutarsiz hareketleri ve Ahmedîl'in Tellbâsir kontu Joscelin ile anlasarak Mevdud'u kusatmayi kaldirmaya ikna etmesi sebebiyle yine netice elde edilemedi.

Sökmen bu sefer sirasinda Bâlis'te aniden rahatsizlanarak öldü (505/1111). Bunun üzerine ona bagli birlikler, efendilerinin cenazesini alarak Meyyafarikîn istikametinde yola devam ederken Sökmen'in hazinelerini ele geçirmek isteyen Ilgazi'nin saldirisina maruz kaldilar. Sökmen'in adamlari tabutu ortalarina alip kahramanca savastilar, Ilgazi'yi maglup ederek Ahlat'a gittiler ve cenazeyi burada defnettiler.

Sökmen'in ölümünden sonra Ahlatsahlar devleti büyük bir sarsinti geçirdi. Meraga emîri Ahmedîl, Sultan Muhammed Tapar'in yanina giderek Sökmen ilini kendisine ikta etmesini istedi. Fakat diger emîrler buna razi olmayinca Ahmedîl'in bu arzusu gerçeklesmedi. Hoy'un batisinda buraya bir konak mesafedeki Sökmenâbâd sehrinin Sökmen el-Kutbî mi yoksa torunlarindan II. Sökmen tarafindan mi kuruldugu kesin olarak tesbit edilememistir.

Sökmen el-Kutbî'nin hükümdarligi sirasinda Ahlatsahlar, basta Ahlat olmak üzere Malazgirt, Ercis, Adilcevaz, Eleskirt, Van, Tatvan, Erzen, Bitlis, Mus, Hani ve Bargiri sehirlerini hâkimiyetleri altina almislardi. Sökmen 502 (1108-1109) yilinda Meyyafarikîn'i yedi ay muhasara ettikten sonra Humartas'in elinden aldi ve Oguzoglu'nu (Kizoglu) buraya vali tayin ederek bazi agir vergileri kaldirdi. Sökmen devrinde bu bölgedeki ticarî hayat büyük gelisme gösterdi. Nitekim Ahlat ticaret gemileri Karadeniz sahillerinde de ticarî faaliyetlerde bulunuyorlardi. Tarihçiler böyle bir ticaret gemisinin Kostantiniyye denizinde (muhtemelen Karadeniz) battigini ve gemideki tüccarlarin boguldugunu ifade ederler.

b) Zahireddin Ibrahim (1111-1127):

Sökmen'in ölümü üzerine yerine zayif bir sahsiyet olan oglu Zahireddin Ibrahim geçti (1111). Ibrahim babasindan güçlü bir devlet miras almisti. Ilk olarak Meyyafarikîn'e giden Ibrahim vali Oguzoglu'nu (Kizoglu) azlederek yerine Ebû Mansur el-Muîn'i tayin etti. Ibrahim 507 (1113-1114) yilinda veziri Ebû Sa'd es-Sedîd'i idam edince Meyyafarikîn valisi olan kardesi Ebû Mansur isyan etti. Sultan Muhammed Tapar, daha sonra Meyyafa-rikîn'i önde gelen emîrlerinden Karaca es-Sâkî'ye ikta etti (508/1115). Böylece Meyyafarikîn Ahlatsahlar'in hâkimiyetinden çikmis oldu. Bu isyan ve karisikliklar sirasinda Meyyafarikîn harap oldugu gibi bu olaylardan rahatsiz olan halk da sehri terketmeye basladi. Sehir daha sonra Artuklular'in eline geçti (515/1121).

Ibrahim'in annesi Inanç Hatun'un ihtiraslari ve devleti ele geçirme arzusu, Ahlatsahlar'in zayiflamasina sebep oldu. Daha önce Ahlatsahlar'a bagli olan Erzen ve Bitlis beyi Hüsameddin Togan Arslan, bagimsiz hareket etmeye basladi. Ibrahim 518 (1124) yilinda Togan Arslan üzerine yürüyerek Bitlis'i kusatti. 1125 tarihinde de Artuklu Davud ile Gürcistan seferine çikti fakat bir netice elde edemedi ve yaklasik ondört-onbes yil hüküm sürdükten sonra 1126 veya 1127 yilinda öldü.

c) Ahmed (1127):

Ibrahim'in ölümü üzerine yerine kardesi Ahmed geçti ise de ancak on ay iktidarda kaldi. Ahmed'in kizi Zeyneb Hatun Artuklular'dan Necmeddin Alpi ile evlenmis ve 1166'da ölmüstür.

Bu sirada Inanç Hatun yeniden siyasî faaliyetlere giristi ve Ibrahim'in oglu Sökmen'i tahta çikardi. Inanç Hatun'un sonu gelmeyen ihtiraslarindan rahatsiz olan devlet adamlari, onu öldürerek devleti kurtardilar (1134).

d) Devletsah Nâsireddin Muhammed Sökmen (II. Sökmen) (1128-1185):

Ahmed'in tahttan uzaklastirilmasindan sonra hanedanin basina Devletsah Nâsireddin Muhammed Sökmen geçti (522/1128).

Irak Selçuklu Sultani Mesud, Ahlat, Malazgirt ve çevresini kardesi Selçuksah'a ikta edince (532/1133-38), Selçuksah Ahlat'i muhasara ederek ele geçirmek istedi. Fakat netice alamadan geri döndü.

540 (1145) yilinda Ahlatsahlar'la Artuklular arasinda sihriyet yoluyla akrabalik kuruldu. Sökmen de Erzurum meliki Saltuk'un kizi Sahbânû ile evlenerek bu iki hanedani birbirine yaklastirdi.

Musul atabegi Imadeddin Zengî'nin ölümü üzerine Ahlat sahi Sökmen de Hizan, Maden ve diger bazi bölgeleri kendi hâkimiyet alanina dahil etti. Daha sonra Artuklular'dan Kara Arslan, Sökmen'e ait olan Malazgirt'i isgal ve yagma etti. Necmeddin Alpi, buna müdahale edip iki taraf arasinda baris sagladi (549/1154).

Türk hükümdarlarinin birbirleriyle ve Haçlilarla mücadelesini firsat bilen Gürcüler, Azerbaycan ve Dogu Anadolu'daki bazi yerleri isgal ettiler. Erzurum meliki Izzeddin Saltuk da Gürcüler'e esir düstü. Fakat daha sonra fidye ödenerek kurtarildi. Gürcüler Ani'yi isgal edince, II. Sökmen, Izzeddin Saltuk, Bitlis emîri Togan Arslan'in oglu Devletsah ve Artuklular'dan Necmeddin Alpi, kuvvetlerini birlestirerek 1161 yilinda Gürcistan seferine çikmaya karar verdiler. Fakat Alpi henüz iltihak edemedigi, Saltuk da habersiz ayrildigi için II. Sökmen agir bir bozguna ugradi. Askerlerinin büyük bir kismi öldürüldü.

Ibnü'l-Esîr, bu olayda dörtyüz süvariden baska salimen dönen olmadigini kaydeder. Türk kuvvetleri büyük kayiplar vererek geri döndüler ve II. Sökmen esirleri kurtarmak için büyük meblaglar ödemek zorunda kaldi. Gürcüler bu zaferden kuvvet ve cesaret alarak 1162 yilinda Duvin'i isgal ve yagma ettiler. Duvin ve köylerinde onbin kisiyi kiliçtan geçirdiler. Kadin-erkek pek çok kisiyi esir aldilar. Kadinlari çirilçiplak soyup yalinayak götürdüler. Cami ve mescitleri yakip yiktilar. Müslüman kadinlara yapilan zulüm ve iskenceyi gören Gürcü kadinlar bile bu durumu tasvip etmediler ve : "Siz müslümanlari, onlarin kadinlarina yaptiginiz seylerin aynisini bize yapmaya mecbur ettiniz" diyerek onlari giydirdiler.

Gürcü kadinlarinin dahi isyan etmelerine sebep olan bu zulüm ve iskenceler, müslümanlari harekete geçirdi. II. Sökmen, Devletsah, Azerbaycan atabegi Ildeniz ve Irak Selçuklu sultani Arslansah, 1163 tarihinde ellibini askin büyük bir orduyla Gürcistan topraklarina girdiler, sehirlerini yagma edip kadin ve çocuklarini esir aldilar. Yaklasik bir ay süren savaslar neticesinde Gürcüler agir kayiplar verdiler. Türk kuvvetleri; ihtida eden, fakat bunu gizleyen bir Gürcü askerin yardimiyla büyük bir zafer kazandilar ve zengin ganimetlerle döndüler.

Sökmen, Ahlat'ta muhtesem bir merasimle karsilandi. Tarihçiler bu hâdiseyi "görülmeye deger bir gün" olarak tavsif ederler. Bu zafer münasebetiyle Türk sehirlerinde bayram yapildi.

Gürcüler ertesi yil (1164) Ani'ye tekrar saldirdilar. Fakat Atabeg Ildeniz yetisip sehri kurtardi. Ildeniz sehri tamir etmekle mesgul iken Gence'nin isgal edildigini duyunca süratle hareket etmis fakat Ahlatsahlar'a tâbi olan Surmari emîri Ibrahim daha önce sehri kurtarmisti. Türkler'le Gürcüler arasindaki savaslar araliklarla devam etti. 1175 yilinda Aras ovasinda Gürcüler'le savasa tutusan Ildeniz, maglup olunca II. Sökmen'den yardim istedi. Irak Selçuklu sultani Arslansah da bu kuvvetlere katildi. Müttefik kuvvetler, Akhalkelek ve Trialith'i yagma ettikten sonra Duvin'e kadar geldiler. II. Sökmen 1175'de Ahlat'a döndü.

Selâhaddin Eyyubî, Siî-Fatimî halifelige son verip Eyyubiler devletini kurduktan sonra hâkimiyet sahalarini genisletmek, Firat ve Dicle vadilerini kendi topraklarina katmak istiyordu. Bu durum, Musul atabegligiyle Artuklular için önemli bir tehlike teskil etmeye basladi. Ahlat sahi II. Sökmen, hem Musul atabegi Izzeddin Mesud, hem de Artuklu Kutbeddin Ilgazi'nin akrabasi oldugu için Selahaddin'in Urfa, Seruc ve Nusaybin'i alarak Musul'a kadar uzanmasi üzerine onu muhasaradan vazgeçirmek için elçiler gönderdi. Sonunda Abbasî halifesi Nâsir Lidinillah, Azerbaycan atabegi Kizil Arslan ve Seyhu's-Suyuh Sadreddin ile isbirligi yaparak onu Musul'u muhasara etmekten vazgeçirdiler. Selahaddin dönüsünde Sincar'i kusatinca, Atabeg Izzeddin Mesud tekrar Sökmen ve Ilgazi'den yardim istedi. Sökmen ileri gelen adamlarindan Seyfeddin Begtimur'u gönderip muhasaraya mâni olmak istedi. Fakat Eyyubîler'in ileri sürdügü sartlara öfkelenerek geri döndü.

Bu yoldaki gayretlerinin neticesiz kaldigini gören Sökmen, Kutbeddin Ilgazi ve Atabeg Izzeddin Mesud da askerlerini toplayarak Mardin-Koçhisar arasindaki Harzem köyünde bulustular. Fakat Selahaddin Sincar'i zaptedip oradan Harran'a geçmis ve askerlerini dagitmisti. Onlarin isbirligi yapip toplandiklarini duyunca, Hama'da bulunan yegeni Takiyyüddin'e haber gönderip onu yardima çagirdi. Takiyüddin geldi ve Selahaddin'e derhal oradan ayrilmasini tavsiye etti. Fakat digerleri ona sakin ayrilma dediler. Selahaddin kendisi de ayrilmaktan yanaydi, bu sebeple oradan Ra'su'l-Ayn'a gitti. Birlesik kuvvetler, onun ayrildigini duyunca dagildilar. Ahlatsahi Sökmen de: "Asker toplayip geri gelecegim" diyerek Ahlat'a döndü. Bu arada Izzeddin ve Kutbeddin Musul'a gitti. Selâhaddin ise yola devam edip Harzem'de konakladi ve birkaç gün orada bekledi.

Ahlat'in zenginligi çevredeki hükümdarlarin bu sehre göz dikmesine sebep oluyordu. Bunlar arasinda Ildeniz'in oglu Cihan Pehlivan, Selahaddin Eyyubî, yegeni Takiyyüddin Ömer, Eyyûbi meliki Mevdud b. Âdil ve Selçuklu Tugrulsah'i sayabiliriz. Sökmen'in 10 Temmuz 1185 tarihinde ölümü, bu hükümdarlarin Ahlat üzerindeki emellerini daha da artirdi. Çünkü Sökmen, geride evlat birakmadigi gibi kendinden sonra devletin basina geçecek baska bir hanedan üyesi de yoktu.

II. Sökmen uzun yillar hüküm sürmüs ve yaklasik seksen yaslarinda ölmüstür. Çevredeki bütün hükümdarlar ona saygi gösterirlerdi. Akilli, ileri görüslü ve güzel ahlâkli bir hükümdardi. Halk da onu çok severdi. Cesareti ve Gürcüler'e karsi cihadi, halkin gönlünde taht kurmasina sebep olmustu. Bundan dolayi hatirasi uzun müddet halkin gönlünde yasadi. Gerçekten de Ahlat, en parlak dönemine onun devrinde ulasti.

e) Seyfeddin Bektimur (1185-1193):

II. Sökmen, oglu olmadigi ve hanedan mensuplarindan da bu görevi üstlenecek kimse bulunmadigi için halkin ve devlet erkâninin arzusu üzerine memluklerinden Bektimur'u evlât edinmis ve devletini ona vasiyet etmisti. Bu vasiyet uyarinca hanedanin basina Bektimur geçti (1185-1193). Selahaddin devlet adamlarini toplayip bu hususu onlarla istisare etti. Bazilari: "Ahlat çok muazzam ve zengin bir vilâyettir. Su anda sahipsizdir" diyerek onu Musul'u muhasaradan vazgeçirip Ahlat'a gitmege tesvik eettiler. Selahaddin ne yapacagina tam karar veremedi. Bu sirada Ahlat'in ileri gelenlerinden, emîrler ve halktan gelen mektuplar da onu Ahlat'a davet ediyordu. Aslinda bu bir taktikten ibaretti. Çünkü o sirada Azerbaycan ve Hemedan hâkimi Semseddin Pehlivan da Ahlat iline göz dikmisti. Ahlatlilar Selahaddin ile Pehlivan'i birbirlerine düsürerek ülkelerini korumak istiyorlardi. Selahaddin vali Davud ve adamlarinin tesvikiyle Nâsireddin Muhammed, Muzaffereddin ve diger bazi emîrlerini Ahlat'a gönderdi. Kendisi de Meyyafarikîn'e dogru yola çikti.

Pehlivan Ahlat yakinlarina kadar gelerek karargâh kurmustu. Sonunda halk ve Bektimur, Eyyubîler'e karsi Pehlivan ile isbirligi yapmaga karar verdiler. Bu arada Selahaddin Meyyafarikîn'i ele geçirdi (29 Agustos 1185) ve halifeye haber gönderip Ahlat, Diyarbekir ve Musul'a hâkimiyetinin tasdik edilmesini istedi. Bektimur Pehlivan ile anlasarak Ahlat'in Eyyubîler tarafindan istilâ edilmesine mâni oldu. II. Sökmen gibi güçlü bir hükümdardan sonra Bektimur'un ülke yönetimine hâkim olmasi Ahlatsahlar için büyük bir bahtiyarlikti. Halkin destegini ve sevgisini kazanmis olan Bektimur, Eyyubîler'in en kuvvetli dönemlerinde Ahlat'i istilâ etmelerine engel oldu.

Bununla beraber Eyyubîler'den Takiyyüddin Ömer, 1191 yilinda Ahlatsahlar'in hâkimiyetindeki Hani'yi ele geçirdi ve Ahlat üzerine yürüdü. Sehri bir müddet kusattiysa da netice elde edemeden ayrilmak zorunda kaldi. Daha sonra Malazgirt üzerine hücum etti. Fakat Erzurum meliki Saltuk'un kizi Mama Hatun Ahlatsahlar'in yardimina kosarak Malazgirt'in istila edilmesine mâni oldu. Bundan dolayi muhasara uzun sürdü ve nihayet Takiyyüddin, Ekim 1191'de ölünce Bektimur rahat bir nefes aldi. Fakat Eyyubîler'in Ahlat'i istila emelleri Selahaddin Eyyubî'nin 1193 yilinda ölümüne kadar devam etti.

Bektimur Selahaddin'in ölümünü duyunca, çok sevinmis ve kendisine el-Melikü'l-Muazzam Selahaddin Abdülaziz adini vermistir. Onun bu davranisi tarihçiler tarafindan ayiplanmaktadir.

Selahaddin'in ölümünden sonra Artuklu Yavlak Arslan ve Musul atabegi Izzeddin Mesud ile anlasan Seyfeddin Bektimur, Meyyafarikîn'i geri almaya tesebbüs etti, fakat 5 Mayis 1193 tarihinde ölümüyle bu tesebbüsü yarim kaldi. Bektimur'un Batinîler tarafindan öldürüldügüne dair rivayetler oldugu gibi, onun yerine göz diken damadi Bedreddin Aksungur Hezar Dinarî tarafindan öldürülmüs olmasi da muhtemeldir. Ibnü'l-Esîr'e göre, Hezar Dinarî tarafindan öldürülmüstür.

Bektimur âdil, dindar, hayir ve hasenati seven, âlimleri, fakir ve sûfîleri himaye eden, cömert, cesur ve güzel ahlâkli bir hükümdardi. Çok sadaka verir, halka çok iyi davranirdi. Ermeni tarihçi Vardan Bektimur'un Sasun bölgesini de fethettigini ve Takiyyüddin Ömer'in ölümünden sonra hristiyanlara karsi da çok iyi davrandigini yazar.

f) Bedreddin Aksungur Hezar Dinarî (1193-1198):

Seyfeddin Bektimur'un öldürülmesi üzerine ülkeye Aksungur Hezar Dinarî hâkim oldu (1193-1198). O da II. Sökmen'in memlûklerindendi. Ahlatsah tarafindan Cürcanli bir tüccardan 1000 dinara satin alindigi için kendisiine Hezar Dinarî lâkabi verilmisti. Daha sonra Bektimur'un kizi Ayna Hatun ile evlenerek yüksek bir mevki elde etmisti. Ihtirasli oldugu için Bektimur'u öldürüp karisiyla oglunu da hapsetmisti. Erzurum meliki Tugrulsah ile birleserek Gürcü kuvvetlerini maglup etti ve pek çok ganimet ele geçirdi. Kaynaklarda onun ölümüyle ilgili farkli rivayetler vardir. Ebu'l-Fidâ Aksungur'un 594'te (1197-1198) yilinda öldügünü söylerken Sibt Ibnü'l-Cevzi ile Ebu'l-Ferec onun 604 (1207-1208) tarihinde Bektimur'un baska bir oglu tarafindan öldürüldügünü kaydederler.

g) Sücaeddin Kutlug (1198):

Aksungur'un ölümünden sonra, Sücaeddin Kutlug adli bir köle Ahlat'ta yönetimi ele geçirdi. Bektimur'un küçük yastaki oglu Muhammed'i de ortak hükümdar ilan etti. Fakat kisa bir müddet sonra Bektimur'un ogluyla anlasmazliga düstü ve onu saltanattan uzaklastirdi. Bunun üzerine Bektimur'un oglu, Kutlug'un Ermeni asilli oldugunu söyleyerek halki ona karsi kiskirtti. Ayaklanan halk Kutlug'u sigindigi kalede yakalayip öldürdü (1198). Ibnü'l-Esîr ve ondan naklen Müneccimbasi, Kutlug'un ileri görüslü, âdil ve halka iyi muamele eden bir hükümdar oldugunu, buna karsilik Bektimur'un oglunun sefih bir insan oldugunu söylerler.

h) el-Melikü'l-Mansur Muhammed (1198-1207):

Kutlug'un öldürülmesi üzerine Ahlat'ta büyük karisikliklar çikti ve sonunda Bektimur'un oglu Muhammed "el-Melikü'l-Mansur" ünvaniyla tek basina tahta çikti (1198-1207). Onun devrinde Gürcüler yeniden birçok sehri isgal ettiler. 1204 yilinda Ercis'e kadar gelerek sehri yagmaladilar ve çok sayida esirle döndüler. Daha sonra Erzurum beyliginin sinirlarinda yer alan Samankale'de, Ahlat ve Erzurum askerleri tarafindan perisan edildiler. Pek çok Gürcü askeri esir alindi. Bunlar arasinda bas komutan Küçük Zekeriyya da vardi. Gürcüler, 1205 yilinda Ahlat'a tekrar saldirdilar. Bektimur'un oglu Muhammed, çok genç oldugu için asker ve halk üzerinde otorite saglayamamisti. Bu yüzden Gürcüler, ciddi bir mukavemetle karsilasmadilar. Ancak daha sonra sûfîler ve gönüllülerin etrafinda toplanan halk Gürcüler'i bozguna ugratti.

el-Melikü'l-Mansur Muhammed'in içki ve eglence âlemlerine dalmasi, halk nezdindeki itibarini kaybetmesine sebep oldu. Askerler de ona karsi ayaklandilar. Bu gelismeler üzerine bir grup Ahlatli, II. Sökmen'in vaktiyle halef tayin ettigi yegeni Nâsireddin Artuk Arslan'a haber gönderip onu ülkelerine davet ettiler. Bu sirada II. Sökmen'in köle emirlerinden Balaban da el-Melikü'l-Mansur Muhammed'e isyan ederek Malazgirt'i ele geçirdi ve topladigi kuvvetlerle Ahlat üzerine yürüdü. Artuklu meliki Nâsireddin Artuk Arslan, davet sebebiyle hiç bir muhalefet ve mukavemetle karsilasmadan Ahlat'a hâkim olacagini düsündügü için yanina silah ve agirliklarini almadan gelmisti. Balaban ona haber gönderip:

"Ahlat halki, beni sana mütemayil olmakla itham ediyorlar. Onlar Araplar'dan nefret ederler. Sen geri dönüp bir merhale uzaklasirsan daha iyi olur. Ben sehri ele geçirirsem sana teslim ederim, çünkü benim Ahlat meliki olmama imkân yoktur." dedi. Fakat Artuk Arslan uzaklastiktan sonra "Ülkene dön, yoksa gelir seni de maiyetini de perisan ederim." diye haber yolladi. Öte yandan Eyyubîler'in el-Cezîre ve Harran bölgesi meliki Melik Esref de Artuk Arslan'in Ahlat'a gittigini duyunca derhal Mardin üzerine yürüdü ve sehrin mahsulünü alip Düneysir'de konakladi. Bir yandan Balaban'in diger taraftan da Melik Esref'in tehdidine maruz kalan Artuk Arslan, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmus ve Mardin'e dönmek zorunda kalmistir.

Nâsireddin Artuk'un Ahlat'tan uzaklasmasi üzerine Balaban, sehri daha siddetli bir sekilde muhasara etmege basladi. Bektimur'un oglu Muhammed, askerleri ve halki toplayip Balaban'in üzerine hücum etti. Balaban kendi hâkimiyetindeki kalelere çekilmek zorunda kaldi. Daha sonra Malazgirt, Ercis ve diger kalelerden asker toplayip yeniden Ahlat üzerine yürüdü. Devlet büyüklerine de haber gönderip onlari kendi tarafina çekmeye çalisti. Onlara bol vaatlerde bulundu. Emîrler Bektimur'un oglunun ülkeyi idare edecek durumda olmadigini, içki ve eglenceye düskün oldugunu bildikleri için Balaban'in teklifini kabul ettiler. Ancak Balaban'dan verdigi sözde duracagina dair yemin etmesini istediler. Sonra da Bektimur'un oglunu ve Ahlat'i ona teslim ettiler. Balaban sehre hâkim olup Bektimur'un oglunu hapsetti (1206).

Bir müddet sonra Meyyafarikîn hâkimi Necmeddin Eyyub, Ahlat üzerine yürüdü ve Ahlat'in bazi kalelerini ele geçirdikten sonra Ahlat'i muhasara etmege basladi. Bunun üzerine Balaban onu aldatmak için hileye basvurarak sehri müdafaa etmekten aciz oldugunu bildirip muhasarayi kaldirmasi için güzel sözler söyledi. Bu davranis Necmeddin Eyyub'u daha da tahrik etti. Fakat Balaban düzenledigi bir baskinla onu perisan etti. Necmeddin çok az sayidaki askeriyle Meyyafarikîn'e dönmek zorunda kaldi.

Bu karisikliklar sirasinda Gürcüler, Kars sehrine saldirdilar ve uzun süre muhasara ettikten sonra ele geçirdiler. Kars valisi, kaç defa elçi gönderip Ahlat'tan yardim istediyse de bu yardim gerçeklesmedi. Vaziyetin giderek aleyhlerine gelistigini ve kendilerine yardim edilemedigini gören vali, sonunda onlardan alacagi iktalar ve para karsiliginda sehri teslime razi oldu. Devrin hükümdarlari, birbirleriyle mücadele etmekle, zulüm, içki ve eglenceyle mesgul olduklari için Kars'in düsman eline düsmesine mâni olamadilar. Böylece Kars, bir Islâm beldesi olmaktan çikip bir küffâr ve sirk beldesi oldu.

Ahlatsahlar'in iç ve dis müdahaleler sebebiyle giderek zayiflamaga baslamasi üzerine Necmeddin Eyyub, büyük bir orduyla Ahlat'a saldirdi. Balaban ona karsi savastiysa da basarili olamadi ve Ahlat'a siginip Erzurum meliki Mugiseddin Tugrulsah'tan yardim istedi. Tugrulsah, ordusunun basinda bizzat yardima geldi ve müttefikler Necmeddin Eyyub'u maglup ettiler. Eyyubîler'in ele geçirdigi Mus kalesini de geri alacaklari sirada Tugrulsah Balaban'a hainlik etti ve ülkesine göz diktigi için onu öldürdü. Buradan süratle Ahlat'a gittiyse de halk onun bu hareketini tasvip etmedigi için sehre sokmadi. Tugrulsah eli bos; fakat bu cinayet sebebiyle günahkâr olarak ülkesine dönerken halk, Necmeddin Eyyûb'a haber gönderip Ahlat'a davet etti. O da bu daveti kabul ederek Ahlat'a gitti ve bir asri askin zamandan beri bölgeye hâkim olan Ahlatsahlar hanedanina son verdi (1207).

Eyyubîler sehre hâkim olduktan sonra pek çok kisiyi öldürdüler. Ileri gelenleri de Meyyafarikîn'e sürdüler. Bu Ahlat için çok agir bir darbe oldu.

Eyyubî hükümdari Melik el-Adil, Abbasî halifesi en-Nâsir Lidinillah'a haber gönderip Ahlat ve Meryafarikîn'e hâkimiyetini tasdik etmesini istedi. Bu teklifini onaylayan halifenin mensûrunu aldiktan sonra, bu iki sehri oglu Necmeddin Eyyub'a verdi (1207). Fakat Ahlat halki ve askerler, yabanci bir yönetimi kolay kolay kabul edecege benzemiyordu. Bazi askerler, Van kalesine çekildiler ve daha sonra Ercis'i kendi hâkimiyetleri altina aldilar. Bunun üzerine Necmeddin Eyyub, babasindan yardim istedi. O da diger oglu Melik Esref'i kardesine yardima gönderdi. Bu sayede Van'i ele geçirdiler. Malazgirt üzerine yürüdükleri sirada Ahlat halki, Sökmen'in bayragini açarak halki bu bayrak altinda toplanmaga ve Eyyubîler'e karsi ayaklanmaga çagirdi. Melik Esref tekrar müdahale ederek sehri muhasara ve zaptetti. Isyana katilan pek çok kisiyi öldürdü.

Bu olaylar Gürcüler'in ihtiraslarini tahrik ediyordu. Nitekim 1208 yilinda Ercis'i isgal ve yagma ettiler. Necmeddin Eyyub halkin isyan etmesinden endise ettigi için Ahlat'tan ayrilamadi. Bundan dolayi Gürcüler, sehri diledikleri gibi yagma edip, yakip yiktiktan sonra ayrildilar.

Gürcüler 1210 tarihinde tekrar saldiriya geçince, Ahlatlilar, köprüyü yikarak yolu kapattilar. Sarhos olan Ivani, köprüden geçmek isterken atindan düstü ve esir alindi. Ivani'den alinan fidyeyle Ahlat'in surlari onarildi ve Gürcüler'le üç yillik bir mütareke imzalandi.

Necmeddin Eyyub, bu sirada ölünce kardesi Melik el-Esref Ahlat'a hâkim oldu. Çok geçmeden Mogol istilâsi her tarafi altüst etti. Onlara karsi kahramanca savasan Harezmsah Sultan Celâleddin, Gürcüler'in Azerbaycan, Ahlat, Erzurum ve Sirvan'da yaptiklari zulüm ve iskenceleri duyunca, 1225 yilinda Tiflis'e girdi ve sehri yeniden Islâm topraklarina dahil etti. Böylece Ani ve Kars sehirleri Gürcüler'den temizlenmis oldu. Bu basarilari ona karsi duyulan sevgiyi kat kat artirdi. Fakat Ahlat muhasarasi bütün iyiliklerini silip süpürdü. Harezmsah 1229 yilinda Ahlat'i muhasara etmeye baslayinca, Anadolu Selçuklu sultani Alâeddin Keykubat, ona haber gönderip âlim, zâhid ve din adamlariyla dolu olan ve bundan dolayi da Kubbetü'l-Islâm adiyla anilan bu sehri muhasaradan vazgeçmesini istedi. Fakat Celâleddin bu teklifi reddetti ve muhasarayi kis boyunca sürdürdü. Halk çok perisan oldu.

Sehirden disari çikan halk açliktan o derece sararmisti ki, baba evlâdini, evlât da babasini taniyamaz haldeydi. Nihayet 14 Nisan 1229'da Ahlat'a giren Harezmsah'in askerleri sehri üç gün yagma ettiler. Sakladiklari altin, gümüs ve degerli esyayi almak için halka iskence ettiler. Celâleddin bu hareketinin cezasini 1230'da Yassiçimen'de maglup olduktan sonra kaçarken Meyyarafarikîn yakinlarinda öldürülerek ödedi.

Alâeddin Keykubad Yassiçimen savasindan sonra Ahlat, Van, Bitlis, Malazgirt ve civarini topraklarina katarak bölgede ziraat ve ticaretin gelismesi için çalisti. Fakat 1243 Kösedag bozgunuyla Mogollar, her tarafi tahrip etmeye basladilar. Ahlat daha sonra Ilhanli, Karakoyunlu ve nihayet Osmanli hâkimiyetine girdi ve Osmanlilar uzun yillar önce yurt tuttuklari bu sehre yeniden hâkim oldular.

"Ertugrul Bey'in ecdadi ve mensup oldugu boy, Anadolu'nun ilk açilisinda yani XI. asrin ikinci yarisinda Sultan Tugrul Bey ve Alparslan'in ümerâsinin maiyyetinde Ahlat bölgesine gelmisler ve Anadolu gaza ve fetihlerine istirak etmisler ve Ahlat bölgesinde yurt tuttuklari gibi Mus, Malazgirt, Eleskirt ve Sürmari (Sürme-Çukuru) ovalarinda ve daglarinda kislak ve yaylak tesis etmisler ve bilâhare Ahlat emîrlerine yani Sökmenliler'e tâbi olmuslar ve onlarin maiyyetinde olmak üzere Gürcüler'e bazen de Erzurum ve Erzincan emirleriyle birlikte Trabzon dükaligina ve bilahare imparatorluguna karsi yapilan gazalara istirak etmislerdir. XIII. yy. baslarinda Ahlat'in Eyyubîler'in eline geçmesi, belki de daha sonra Celâleddin Harezmsah'in Ahlat bölgesini istilasi üzerine Ertugrul Bey'in babasi, maiyyetindeki boy ile birlikte ve tipki kendisi gibi Kayi boyundan olan Artukogullari'nin yani Mardin hükümdarlarinin maiyyetine girmistir. Bu arada Ertugrul'un babasi herhangi bir sebeple belki kislamak üzere Ceber'e giderken Firat'ta bogulmus olabilir".

ILIM, KÜLTÜR VE MEDENIYET

Van gölü havzasinin merkezinde yer alan Ahlat, ilim, kültür, medeniyet ve ticaret bakimindan Ortaçagin en önde gelen sehirlerinden biriydi. Ahlatsahlar, sehri onarmak için büyük gayret sarfettiler. Meselâ 1164 yilinda meydana gelen bir yangin sirasinda pek çok ev ve dükkân harabeye dönmüstü. II. Sökmen'in karisi Sahbânu bu hasari telâfi etmek için seferber olmus, çok sayida köprü ve yolu yeniden yaptirmis, Bitlis kapisi önünde güzel hanlar insa ettirmisti. Ayrica kale ve surlari da onartmisti. Ticaret ve tarim sahasindaki gelismelerle Ahlat, surlarin disina çikmis, halk fevkalâde zengin olmustu. Ahlatli tüccarlarin denizasiri ülkelerle de ticaret yaptiklari bilinmektedir. Ahlat'ta demir-çelik ve çilingirlik çok ilerlemisti.

Ahlat ilim, kültür ve din adamlariyla; zahid, mutasavvif ve san'atkârlariyla meshur bir sehirdi. Bundan dolayi sehre Kubbetü'l-Islâm denilirdi. O dönemde muhtelif sehirlerde insa edilen pek çok eserin Ahlatli mimarlar tarafindan yapilmis olmasi da buranin nasil bir medeniyet merkezi oldugunu gösterir. Ahlatsahlar; ilim, din, san'at ve tarikat adamlarini himaye ederek ilim ve kültürün gelismesine hizmet etmislerdir.

Ahlatli meshur sanatkâr ve âlimlerden bazilari sunlardir: Haci el-Ahlatî, Mufaddal el-Ahlatî, Hurremsah el-Ahlatî (mimar), Fahreddin el-Ahlatî (asronomi bilgini), Ebû Ali el-Ahlatî (filozof) Ibrahim b. Abdullah, Hüseyin el-Ahlatî (kimyager), Safiyüddin Ebu'l-Berekât, Ebdüssamed b. Abdurrahman, Ali b. Muhammed, Seyh Mü'min ed-Darîr, Yahya b. Ahmed, Muhammed b. Melikdâd, Muhammed b. Ali, Ali b. Ömer (âlim).

Ahlatsahlar'in bir medeniyet ve kültür merkezi olan baskentleri Ahlat, Harezmsah Celâleddin'in muhasara ve yagmasi, Mogol istilâsi ve Mogol-Memlûk savaslari sirasinda büyük çapta tahrip edilmis, iktisadî ve ticarî hayat gerilemis ve halk bölgeyi terketmeye baslamistir.

Bazı tarihçiler, esnaf ve sanatkâr birliklerinin (fityan) de ilk defa Ahlat'ta görüldüğünü söylerler. Bu teşkilât mensupları Ahlat'ın siyasî hayatında önemli rol oynuyor ve muhasara sırasında şehrin müdafaasında yardımcı oluyorlardı.

İzmir Beyliği (1081-1097)

Anadolu'nun fethi sırasında, Malatya dolaylarında faaliyet gösteren Oğuz'un Çavuldur boyundan olduğu sanılan Çakan, İstanbul'da uzunca bir müddet kaldıktan sonra 1081'e doğru İzmir'e gelerek bir beylik kurmuştur.

Bizans İmparatorluğunun zayıf noktalarını iyi bilen Çakan, Foça'yı ve civarını aldıktan sonra 40 parça gemiden kurulu kuvvetli bir donanma yaptırarak Ege Denizi'nde Sakız, Midilli, Sisam, Rodos adalarını zapt etti ve Çanakkale'ye doğru ilerledi. Üzerine gönderilen Bizans donanmalarını birkaç kere mağlûp etti. İstanbul'u ele geçirip İmparator olmak istiyordu.

Kara kuvveti kâfi gelmediği için, Balkanlar üzerinden Trakya'ya doğru ilerleyen Peçenek Türkleri ile işbirliği yaptı. Onlar karadan İstanbul'u baskı altına alırken Çakan Bey de denizden hücuma geçecek ve Bizans başkenti düşürülecekti. Fakat plân başarıya ulaşamadı. Çünkü, İmparator Aleksios Komnenos, Tuna boyundaki Kuman Türkleri'ni Peçenekler üzerine saldırtmış ve aralarında cereyan eden, Meriç kıyısındaki Lebonium Savaşı (Nisan 1091)'nda Peçenekler ağır mağlûbiyete uğramışlardı.
İzmir Beyi Çakan, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan I. tarafından ortadan kaldırıldı (1097). Yine bu sıralarda Efes bölgesinde de çok küçük bir Türkmen beyliği daha görülmektedir ki, başında Tanrıvermiş Bey bulunuyordu.

Tanrıvermişoğulları

Çaka Bey’in İzmir’de hâkimiyetini kurduğu yıllarda Tanrı-bermiş adlı bir Türk komutanı da ele geçirdiği Efes’te beyliğini kurmuştu. Bizans’ın sahil bölgelerine yolladığı donanma Efes’i ele geçirince bu beylik de ortadan kalkmıştır ( 1097).

İnançoğulları Beyliği

İnançoğulları, Germiyanoğulları hânedânındandır. Fakat İnanç Bey'le babasının hangi Germiyan beyinin oğlu veya kardeşi olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Bunlar o zaman "Lâdik" denen Denizli başkent olmak üzere Denizli bölgesinde hüküm sürmüşlerdir. Topraklan 8.000 km2'yi geçmemiştir. 1276'dan 1368'e kadar 92 yıl devam etmişlerdir.

Önce Selçuklu valisi, sonra 1335'e kadar İlhanlılar'a tabî olan Germiyanoğulları'na tabî olmuşlardır. "Denizli Beyleri" de denen İnançoğulları'nın ilki Ali Bey, Türkiye Hâkanlığı'nın Denizli valisi idi. Oğlu İnanç Bey ve diğer oğlu Toğan Paşa, onu makamında istihlâf etmişlerdir. Toğan Paşa'dan sonra oğlu Arslan Bey ve bunun oğlu İshak Bey, tahta çıkmışlardır.

Moğol istilâsı önünden Anadolu'ya kaçan ve yerleşen Türkmenler arasında en kuvvetlilerini Denizli (Lâdik), Honas ve Dalaman bölgesinde bulunanlar teşkil etmekteydi. Başlarında uc gazisi sıfatlarını taşıyan Mehmed Bey, kardeşi İlyas, damadı Ali Bey gibi beyler vardı. Mehmed 1261'de Sultan II. İzzeddîn Keykâvus'a karşı ayaklanmış ve ertesi yıl İlhanlı Sultanı Hûlâgû'ya (1256-1265) bağlı olarak Denizli beyliğini kurmuşlardı (1262). Daha sonra Mehmed Bey İlhanlılar tarafından mağlûp edilerek yakalandı ve öldürüldü. Ona ihanet eden Ali Bey Türkmenlerin başına geçti ve bir süre Selçuklulara tâbi olarak kaldı. Daha sonra Selçuklu Devleti'ne sadakatsizlik gösterdi ve bu da beyliği kaybetmesine sebep oldu.

Bundan sonra, Denizli bölgesinin bir süre için Sahip-Ataoğullarının eline geçtiği anlaşılıyor. Bu bakımdan İnanç Bey'in hangi tarihte beyliğin başına geçtiği kesinlikle bilinemiyor. 1314 yılında İlhanlı Beylerbeyi Emîr Çoban Anadolu'ya geldiği zaman ona itaat edenler arasında İnanç Bey de bulunuyordu. Beyliğin sonuncu emîri İshak ise ilmi ve bilginleri koruyan bir şahıstı. Lâdik (Denizli) beyliği, Denizli şehrinin Germiyanoğullarının eline geçmesi ile son bulmuştur (1368).








 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol