İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Hititler
 


HİTİTLER



Hititler ile ilgili bilgilerimiz daha bu yüzyılın başlarına dayanır. Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar, Hititlerin tarihiçindeki konumu bilinmiyordu. Gerçi Mısır metinleri ve Tevrat bir kavimden söz ediyordu ama bu kavmin Anadolu kökenli olabileceği kimsenin aklına gelmemişti.

İç Anadolu’nun İlk Çağ tarihi ile ilgili yapılan araştırmalar, On dokuzuncu yüzyılda buraları gezen Charles Texier, William Hamilton gibi gezginlerin izlenimlerinden öteye gitmemiştir.

Daha sonra “Yozgat Tabletleri” adı verilen , Boğazköy arşivine ait eserle bulunmuş ve ünlü Çek bilgini Hronzy tarafından 1917 yılında çözülmüştür.

Bu tabletlerde Anadolu’nun bu bölgesinden Hatti Ülkesi diye sözedildiği görüldüğünden bu uygarlığı yaratanlara , Tevrat’taki isimle de uyuşturarak Hititler denmiştir.

Hititleri tanımak Anadolu uygarlığını, hatta Anadolu’nun bugününü tanımak demektir.

Anadolu toprakları üzerinde Hittiler’in mirasçısı olan bizler , bu kültürü tanıdıkça, inançlarını öğrendikçe, bugünkü kültürümüzü daha iyi anlayabiliriz.

M.Ö. yaklaşık 1750'den sonra Orta Anadolu'da bir krallık, M.Ö. XIV. ve XIII. yy'larda da Yakındoğu'nun büyük bölümünü egemenliği altına alan güçlü bir imparatorluk kurmuş olan Hint-Avrupa kökenli eski halktır. Başlangıçta Karadeniz'in kuzeyinde göçebe hayvancılıkla geçinen bir halk olan Hititler, M.Ö.2300'de Anadolu'ya göçerek, daha önce bölgeye yerleşmiş olan Hattilerle kaynaştılar. M.Ö.1640'a doğru kral Labarna l (ya da Tabarna), krallığını Akdeniz'e kadar genişletti (Tabarna adı, sonraki bütün hükümdarlar tarafından krallık unvanı olarak benimsendi; eşi Tavanana'nın adı da kraliçelerin unvanı oldu). Bu arada Suriye'de ve Mezopotamya'nın bir bölümünde, Hint-Avrupa kökenli başka devletler de kurulmuştu. Aralarından en güçlüleri, Mitanniler ile Halepliler'di. Labarna'nın oğlu Hattuşili l, krallığın merkezini Hattuşaş'a (Boğazköy) aktararak, Eski Krallık Dönemini başlattı. Halep'e savaş açtıysa da, büyük başarı sağlayamadı. Oğlu Murşil l'se, Halep'i ele geçirip, Hammurabi'nin kurmuş olduğu Babil sülalesine son vermeyi başardı. Hitit Krallığı, M.Ö. XVIII. yy'ın ikinci yarısından, M.Ö. XVI. yy'a kadar sık sık iç ve dış savaşlarla çalkalandı. Ünlü krallarından Telipinu, imparatorluğu yeniden düzenlemeye çalıştıysa da, başarıya ulaşamadı. Tuthalya II'yse, Hurri-Mitanni ve Halep krallıklarına büyük bir darbe indirip, M.Ö.1440'a doğru Yeni Krallık Dönemini başlattı.

M.Ö.1371 'e doğru tahta çıkan Hititlerin en büyük hükümdarı Şuppiluliuma, bazen kaba kuvvete, bazen de diplomasi oyunlarına başvurarak yurdunu askerlik ve siyaset açısından Ortadoğu'nun en güçlü ülkesi haline getirmeyi başardı, Hurri-Mitanni Krallığı'nı da parçaladı. Ayrıca Mısır'a bir sefer düzenleyerek, ilk Hitit-Mısır çatışmasını başlattı. Yerine geçen oğlu Murşil II (M.Ö.1344'e M.Ö.1315), babasının izinden yürüyüp, birçok başarılı sefer düzenleyerek egemenliğini yaygınlaştırdı. Murşili'nin oğullarından Muvatallis'in, Ramses lI'yle Suriye'yi paylaşarak, Mısır tehlikesini önlemesinden sonra öbür oğlu Hattuşili III'de, Ramses II'yle M.Ö.1283'te, her iki krallığın saygınlık ve etkisini artıracak bir antlaşma (tarihte bilinen en eski yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması) imzaladı. Yerine geçen oğlu Tuthalya IV, çeşitli savaşlarla topraklarını batıya doğru genişletti. Bütün bu başarılara karşın, Hitit imparatorluğu M.Ö.1190'a doğru "Deniz Halkları" adı verilen halklar tarafından ortadan kaldırıldı ve yerinde küçük krallıklar kuruldu. Zaman içinde yıkılan bu Hitit kent devletlerinin sonuncusu olan Kargamış devleti de, M.Ö.717'de Asur kralı Sargon lI'ye boyun eğmek zorunda kaldı.

Hitit uygarlığında şiddet yerine hoşgörü egemendi. Adalet işleri kısasa kısas yerine, cezayı ödeme ilkesine göre işlerdi. Kadınları, yarı kölelikten kurtulmuş, büyük saygınlık kazanmıştı. Akkad, Sümer ve Hitit dilinde yazılmış tabletler yardımıyla uzun çalışmalardan sonra çözülen Hitit hiyeroglifleri, eski Hattuşaş'ta (Boğazköy) pek çok metnin anlaşılmasını sağlamıştır. Gene belgelerden öğrenildiğine göre Hitit halkı, bir tapınağa, bir saraya ya da beylik topraklarına bağlı, ama özgürdü. Soylu diye adlandırılabilecek kesim, genellikle krallık soyundan gelenlerden oluşuyordu ve üyeleri, sarayda askeri ve yönetici işlerle görevliydiler.

Tanrının "sevgili kulu" sayılan kral, hem siyasal önder, hem de din adamıydı. Kralın yanı sıra kraliçenin de dinsel törenlerde önemli görevleri vardı. Hükümdarlar öldükten sonra tanrılaştırılırdı. Hititlerin dini, yabancı tanrılara da açık, bağdaştırıcı nitelikte bir dindi, imparatorluk döneminde, ilkel tanrılar (verimlilik, fırtına, güneş ve cehennem tanrıları) ile büyük önem taşıyan eski totemlere (boğa, aslan, geyik) aynı derecede saygı gösterilirdi.

HATTİLER

Hititler’i incelemeye başlamadan önce, Hitit göçlerinden önce aynı yerlerde uygarlık kurmuş olan ve Hititler’i büyük ölçüde etkilemiş olan Hatti uygarlığını incelemek gerekmektedir.

Yaklaşık MÖ 2500-1700 yılları arasında Anadolu’da büyük bir uygarlık oluşturmuş Hattiler hakkında bilgilerimiz oldukça sınırlıdır.

Hattiler Anadolu’nun yerli halkı olarak kabul edilmekle beraber, göçlerle geldiklerini – hatta Türk kökenli olduklarını- savunanlar da vardır.

Yapılan araştırmalar Hititler’in uygarlık ve inanç/mitoloji bakımından Hattiler’den oldukça etkilendiklerini ortaya koymuştur.

Hititler kendilerini başka isimle anmalarına rağmen, ülkelerine Hatti ülkesi demeleri ve din ile ilgili tabletlerde rahibin Hatti dilinde konuştuğunu belirtmeleri bu etkiyi göstermektedir. Ayrıca özel isimlerin bir çoğu da Hatti dilinden gelmektedir.

Hatti uygarlığına ait en önemli eserler Alacahöyük’te bulunmuştur. 1935’de Atatürk’ün himayesinde başlayan kazılarda bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen güneş kursları, heykelcikler, altın kupalar bir çok eser bulunmuştur.

Yapılan kazılarda ölülerin hocker pozisyonunda bulunması (ana rahminde olduğu gibi, cenin vaziyetinde) , toprak ve yeniden dirilme kültlerini varlığını, dolayısıyla da ana tanrıça kültünün varlığını göstermektedir.

Bir başka buluntu yeri de Tokat Horoztepe’dir. Burada da ana tanrıçaya ait idoller ve tören zilleri bulunmuştur. Ancak buluntuların büyük bölümü yurt dışına kaçırılmıştır.

Hattiler’e ait süsleme ve bezeme şekillerinin Anadolu’nun bir çok yerinde görülmesi bu uygarlığın ne kadar yayılmış olduğunu ve önemini göstermektedir.

Hatti halkı, hayvan biçimli tanrıların kültünü geliştirmiş, özellikle de boğa en önemli simge olmuştur. Boğa ile gök/güneş kurslarının birlikteliği boğa/gök ilişkisini düşündürtmüştür. Buna göre boğa en büyük gök tanrıyı temsil etmektedir.

Hattiler Hititler’le kaynaşmış, Hatti uygarlığı Hitit uygarlığı içinde yaşamaya devam etmiştir.

Hitit Krallıklar Dönemi

ESKİ KRALLIK

I.Hattuşili M.Ö.1660-1630
I.Murşili M.Ö.1630-1600
I.Hantili M.Ö.1600-1570
I.Zidanta M.Ö.1570-1560
Ammuna M.Ö.1560-1540
I.Huzziya M.Ö.1540-1535
Telipinu M.Ö.1535-1510
Alluvamna M.Ö.1510-1500
II.Hantili M.Ö.1500-1490
II.Zidanta M.Ö.1490-1480
II.Huzziya M.Ö.1480-1460

BÜYÜK KRALLIK

Tuthaliya M.Ö.1460-1440
I.Arnuvanda M.Ö.1440-1420
II.Hattuşili M.Ö.1420-1400
II.Tuthaliya M.Ö.1400-1380
Şuppiluliuma M.Ö.1380-1345
II.Arnuvanda M.Ö.1346-1345
II.Murşili M.Ö.1345-1315
Muvatalli M.Ö.1315-1282
III.Murşili(Urhi-Teşup) M.Ö.1282-1275
III.Hattuşili M.Ö.1275-1250
III.Tuthaliya M.Ö.1250-1220
III:Arnuvanda M.Ö.1220-1200
II. Şuppiluliuma M.Ö.1200-1190

I.HATTUŞİLİ

(M.Ö.1660-1460)

Hitit İmparatorluğu’nun kurucusudur.Telipinu’nun metinlerinde I.Hattuşili için şu sözler yer almaktadır.

“Büyük kral, Tabarna Telipinu şöyle söyler:Bir zamanlar Labarna büyük kraldı. O dönemlerde , çocukları, kardeşleri, akrabası, kendi kanından olanları ve askerleri çevresinde toplanmışlardır.Ve ülke küçüktü, ama her nereye akın etti ise düşman ülkesine güçlü bir kolla egemen oldu, ve ülkeyi yok etti. Onları(kendi ülkesini) denizin komşusu yaptı. Her seferden geri geldiğinde, oğullarından her biri bir ülkeye giderdi. Bunlar Hupişna, Tuvanuva, Nenaşşa, Landa, Zallara, Puruşhanda, Luşna kentlerini idare ediyorlardı. Büyük kentler bunların eline verilmişti.Arkasından Hattuşili hüküm sürdü. Onunda çocukları, kardeşleri, akrabası, kendi kanından olanları ve askerleri çevresinde toplanmışlardır. Her nereye akın etti ise düşman ülkesine güçlü bir kolla egemen oldu, ve ülkeyi yok etti. Onları(kendi ülkesini) denizin komşusu yaptı. Ancak prensin adamları başkaldırınca , evleri yıkmaya, efendilerine ihanet etmeye ve onların kanlarını dökmeye başladılar.”

Hititlerin daha I.Hattuşili döneminde Halep’e kadar akınlar yaptığını kendi ağzından öğreniyoruz;

“Büyük Kral Tabarna, tavanannanın kardeşinin oğlu Hattuşa’da kraldı. Şahuitta üzerine yürüdüm, şehri yakıp yıkmadım ama dolaylarını yok ettim. Birliklerimi iki yerde bıraktım ve onlara her çeşit mal verdim. Zabbar üzerine yürüdüm ve onu yok ettim. Kentin tanrılarını ve üç Majaltun arabasını Arinna’nın güneş tanrıçasına çıkardım, bir gümüş boğayı Fırtına Tanrısı’nın tapınağına ve dokuz tanrı heykelini Mezulla Tapınağı’na çıkardım.

Gelen yılda Alhala üzerine yürüdüm ve onu yok ettim. Gelen yılda Arzava Ülkesi üzerine yürüdüm. Büyükbaş hayvanları ve koyunları aldım.”

Arzava’ya yaptığı akınlardan sonra şöyle anlatmaktadır;

“Arkamdan Hannigalbat (Hurri) Ülkesi’ndeki düşman ülkeme girdi ve ülkeler benden koptular. Sadece Hattuşa kenti elimde kaldı.”

Bu akınlar yeni bir devlet kuran Hititler için en önde gelen uğraş idi. Hatta bu akınlar mitoloji konusu olmuştur. Bir eski Hitit metninde bir boğanın krala ve ordusuna boynuzlarıyla Toros Dağları arasından geçit açtığını görüyoruz. Genç ve enerjik bir ulusun akınları başarılı idi. Ancak alınanı korumak ve disiplinli bir idare kurmak kolay değildi. Hattuşili’nin vasiyetnamesinde veliahtın başkaldırdığını göreceğiz. Hattuşili, duruma egemen olmuş ve veliahtı Hattuşaş’dan uzaklaştırarak yerine evlat edindiği I.Murşili’yi tahta çıkarmayı başarmıştır.

I.MURŞİLİ

(M.Ö.1630-1600)

Babil’i yıkarak Hammurabi sülalesine son verdi. İmparatorluğun Yakındoğu’ya (Mezopotamya’ya) ve deniz kıyısına ulaşma politikasını saptadı.Hattuşili’nin torunu ve Adoptif oğlu olduğunu Hattuşili’nin Vasiyetnamesi'nden öğrendiğimiz I.Murşili üzerindeki diğer bilgilerimizi, Telipinu Metninden öğreniyoruz:

“Murşili, Hattuşa’da egemen olduğu sürede onun çocukları, kardeşleri, akrabası,kendi kanından olanları ve askerleri çevresinde toplanmışlardı ve düşman ülkesini güçlü kolla dizginledi. Kendi ülkesini denizin komşusu yaptı. Ve o Halpa(Halep) üzerine yürüdü ve Halpa’yı yakıp yaktı. Halpa’dan aldığı tutsakları ve onların mallarını Hattuşa’ya getirdi. Ondan sonra Babil’e yürüdü ve Babil’i yakıp yıktı. Hurrilere de saldırdı ve Babil’den aldığı tutsaklarla onların mallarını Hattuşa’ya götürdü. Ve Hantili sarayda içki sunucubaşı idi. Karısı Haraşili Murşili’nin kızkardeşi idi. Zidanta Hantili’ye yanaştı ve bunlar kötü bir iş yaptılar. Murşili’yi öldürdüler ve kan akıttılar."

I.HANTİLİ

(M.Ö.1600-1570)

Elini kana bulayarak tahta geçen Hantili’nin adı Luvice’dir.Hantili’de Suriye’yi elde tutma politikasını sürdürmüştür. Ancak Hurrilerin saldırıları sonucu Kraliçe Harapşili ile prenslerin öldürülmesi, sarayda ve ülkede taht kavgasının ve kargaşaların süregeldiğini açığa vurmaktadır. Yasalar kurulmamış ve devlet daha yerine oturmamıştı. Bununla beraber Hantili çaba göstermekten ve Hitit kentlerini korumaktan geri kalmıyordu. Gerçekten bir metinde kral şöyle demektedir;

“Hatti Ülkesi’nde hiçkimse surlar inşa etmemişti. Ben, Hantili, bütün ülkede duvarlarla korunmuş kentler yaptım ve Hattuşa kentini de tahkim ettim.”

Telipinu’nun metninden Hantili’nin yaşlı olarak öldüğünü öğreniyoruz.

I.ZİDANTA

(M.Ö.1570-1560)

Hantili’nin damadı olan Zidanta’nın adı Luvicedir. I.Murşili’nin öldürülmesi ile başlamış olan cinayetlerin ardı kesilmemişti. Telipinu’nun metinlerinden öğrendiğimize göre, Zidanta bir kez daha elini kana buladı ve tahta geçmek amacı ile Hantili’nin oğlu Pişeni’yi ve bazı prensleri öldürdü. Zidanta kısa bir süre içinde kral oldu. Murşili’yi Hantili ile birlikte öldürdüğüne göre ve Hantili de uzun süre kral olduğuna göre , kendisinin yaşlı iken kral olduğu anlaşılıyor.Kötülük kötülüğü doğurur. Elini iki kez kana bulayan Zidanta’nın kendisi öz oğlu Ammuna’nın eli ile can verdi.

AMMUNA

(M.Ö.1560-M.Ö.1540)

Adını Hattice kutsal bir dağdan alan Ammuna babasını öldürüp tahta geçti. Telipinu’nun Hitit tarihi özetinde şunları okuyoruz:

“...ve Zidanta kral oldu ve o zaman tanrılar Pini’nin kanının hesabını sordular; ve tanrılar Ammuna’yı, kendi oğlunu kendisine düşman yaptılar ve o, babası Zidanta’yı öldürdü.”

Metnin geri kalan kalan bölümünde Ammuna ile ilgili satırlar iyi korunmamıştır. Orada onun kral olduğu dönemde ürünlerin azaldığı, hayvanların açlıktan kırıldığı anlamına gelebilecek yarım kalmış sözler okunmaktadır.

I.HUZZİYA

(M.Ö.1540-1535)

Huzziya sözcüğü bir Hatti tanrısının adından alınmadır. Bu kral hakkında Telipinu’nun Hitit tarihi özetinde verilen bilgi iki satırdan oluşmaktadır:

“Ondan sonra Huzziya kral oldu. Onun birinci kızkardeşi Istapariyaş, Telipinu’nun karısı idi. Huzziya onları öldürmek isteyince Telipinu onları sürgüne gönderdi.”

TELİPİNU

(M.Ö.1535-1510)

Tahta çıkış yasasını çıkardı. Böylece ülkeyi zayıflatan iç kavgaları önledi. Arzava ile anlaşma yaparak Hitit Devleti’nin gerçekleştirdiği ilk anlaşmayı imzaladı. Telipinu sürgüne gönderdiği Huzziya’nın yerine kral olmuştu. Telipinu, Hititlilerin Hattilerden aldığı bir tanrının adıdır. Tanrı Telipinu darılıp gittiğinde bütün doğa ölür, o gelince de yeniden canlanır. Asıl adı şüphesiz başka olan Telipinu’nun bu adı alışı bilinçli bir davranışa işaret eder. Telipinu saray için yeni bir yasa koymuştur. Telipinu’nun metninden şu buyrultuyu okuyoruz:

“Birinci kadından doğan erkek çocuk kral olur. Eğer birinci sıradan bir prens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kral olur. Bir kral çocuğu, bir oğlan mevcut değilse bu durumda birinci sıradan olan kız evlendirilir, onun kocası kral olur.”

Her ne kadar Telipinu’nun kendiside tahta bir önceki kralı sürgüne göndererek geçmiş ise de, kurduğu yasa ile Eski Hitit Krallığı Dönemi’nde adet haline gelen cinayetlere ve taht kavgalarına bir son vermesini bilmiştir. Telipinu’nun pankus’un onayı ile kurduğu yasa büyük iş yapmış oldu. Kurduğu bu yasa Büyük Krallık Dönemi’nde de aynen uygulanacaktır. Telipinu tahta çıktığında siyasal durum bozuktu. Arzava ülkesindeki başkaldırmalar Güneybatı Anadolu’dan çekilmeyi gerektirmişti. Buna karşılık yeni kral, yukarı Fırat boylarındaki Hitit egemenliğini oraya yaptığı seferlerle korumayı başardı. Ancak güneyde durum nazikti. Adaniya(Adana) düşmüş, Kizzuvanta ve güney kıyılar elden gitmiştir. Telipinu Kizzuvanta Kralı İşputahşu ile anlaşarak Hititlilerin ilk devlet anlaşmasını imzalamış oldu.

ALLUVAMNA

(M.Ö.1510-1500)

Boğazköy’de bulunmuş bir kurban listesinde Alluvamna ve karısı Harapşili’nin adları geçmektedir. Alluvamna’nın adı Boğazköy’de ele geçen ve iki bağış belgesine ait mühür baskılarında da anılmaktadır. Baskıların ikiside aynı mühre ait olup metin şu sözcüklerden oluşmaktadır;

“Tabarna, Büyük kral Alluvamna’nın mührü. Kim değiştirilirse öldürülecektir.”

Boğazköy’de bulunan bazı tablet parçalarındaki Alluvamna adının da bu krala ait olduğu kabul edilmektedir. Söz konusu bağış belgeleri Eski Krallık Dönemi’nde, büyük kralın istediklerine devlet malından bağışladığı mülkün belgesidir.

II.HANTİLİ

(M.Ö.1500-1490)

Boğazköy kurban listelerinde Alluvamna karısı Harapşili’den sonra Kral Hantili yer almaktadır. Bu kralla ilgili pek fazla bilgi yoktur. Bununla birlite Kizzuvanta Kralı Eheya’nın bir Hitit kralı ile yaptığı Akkad dilinde yazılmış bir anlaşmayı H.Otten II.Hantili’ye bağlamaktadır.

II.ZİDANTA

(M.Ö.1490-1480)

Boğazköy kurban listelerinde Kral II.Hantili’den sonra Zidanta ile karısı İyaya’nın adı geçer. II.Zidanta ile ilgili bir başka bilgi ise onun Kizzuvanta Kralı Pilliya ile eski hitit dilinde yazılmış bir barış anlaşması yapmış olduğudur. Tell Açana kazılarına IV. Tabakada bulunan ve mülteci mübadelesi konusunda yapılmış olan bir anlaşma Alalah kralı ile Pilliya tarafından imzalanmıştı. Böylece II.Zidanta’nın Alalah Kralı İdrimi ile çağdaş olduğu anlaşılmaktadır.

II.HUZZİYA

M.Ö.1480-1460)

Karanlık dönemin son kralı Huzziya ile karısı Summiri, kurban listelerinde Kral Zidanta ile karısı İyaya’dan sonra anılırlar. Ayrıca Boğazköy bağış belgelerinden birine ait mühür baskısında şu yazıt okunmaktadır;
“Büyük Kral, Tabarna, Huzziya’nın mührü; sözleri kim değiştirirse öldürülecektir.”

Bu bağış belgelerinde görülen mühürdeki yazıt kompozisyonu bakımından gelişmenin son ve doruk noktasını gösterir. Bu nedenle kompozisyon bakımından bu mühür Alluvamna’nın mühründen çok daha gelişmiş olduğundan mührün I.Huzziya’nın olması akla yakın gelmemektedir. Böylece kurban listelerindeki adların gerçekten kronolojik sıraya göre dizildiği ortaya çıkmaktadır.

DEVLET YÖNETİMİ

Hititlerin başında büyük kral ünvanını taşıyan bir hükümdar bulunuyordu. Krallık babadan oğula geçmekteydi. Kral aynı zamanda başkomutan, baş yargıç ve baş rahipti. Kralın yanında Pankuş denilen bir tür asiller meclisi de yönetimde söz sahibiydi. İlk zamanlarda kralın yetkileri meclis tarafından sınırlandırılmıştı. Ancak imparatorluk döneminde meclisin yetkileri azalmıştır.

Kraldan sonra devlet yönetiminde en yetkili kişi Tavananna denilen kraliçeydi. Tavananna, kral sefere çıktığı veya oğlu küçük yaşta kral olduğu zaman devlet işlerini yürütür, dini törenlere başkanlık ederdi.

Hitit devlet yönetiminin temelini feodal tımar sistemi oluşturmaktaydı. ilk zamanlarda fethedilen toprakların yönetimi prenslere verilmiş, böylece küçük krallıklar ortaya çıkmıştır. Yeni krallık zamanında feodal beylikler kaldırılmış, yerine valiler gönderilmiştir. Böylece devletin merkezi otoritesi güçlenmiştir

ORDU

Hititlerin ilk zamanlarında daimi ordu yoktu. Eli silah tutan bütün erkekler asker sayılırdı. Ancak Hititlerin dört tarafından düşmanla sarılmış olması ve beyliklerin sık sık ayaklanmaları sonucunda imparatorluk döneminde sürekli ordu kurulmuştur.

Hitit ordusunun büyük kısmı yaya askerlerden oluşuyordu. Yaya askerlerin yanı sıra savaş arabalarını kullanan askerler de bulunuyordu. Ayrıca asiller kendilerine verilen toprakların gelirleriyle asker beslemek ve savaşa katılmak zorundaydı. Hititler bazı savaşlarda ücretli askerlerden de faydalanmışlardır.

HUKUK

Hitit hukuk sistemi Sümer kanunlarından etkilenerek hazırlanmıştır. Eski Mısır ve Mezopotamya gibi Hititler de adalet kavramını güneşle sembolize etmiştir. Sümerlerde olduğu gibi Hititlerde de mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Hititler aile hukukuna ve ceza hukukuna büyük önem vermişlerdir. Yaptıkları medeni kanunla evlilik resmi bir sözleşme olarak kabul edilmiştir.






 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol