İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Ozbekistan, Pakistan, Rusya Federasyonu, Singapur ve Srilanka
 


ÖZBEKİSTAN, PAKİSTAN, RUSYA FEDERASYONU, SİNGAPUR ve SRİLANKA

ÖZBEKİSTAN


DEVLETİN ADI: Özbekistan Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Taşkent
YÜZÖLÇÜMÜ: 447.400 km2
NÜFUSU: 21.000.000
RESMİ DİLİ: Özbek Türkçesi
DİNİ: İslâmiyet
PARA BİRİMİ: Ruble

Orta Asya’da yer alan bir Türk Devleti. Kuzeyve kuzeybatısında Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Türkmenistan, güneyinde ise Afganistan yer alır. Amuderya (Ceyhun) ile Siriderya (Seyhun) ırmakları arasında kalan toprakların büyük bölümünü içine alır.

Târihi

Özbek halkının târihinin ilk dönemlerine âit bilgi yoktur. Özbeklere bu ad, ilk olarak 1313-1340 yılları arasında hüküm süren Altınordu Hükümdarı Gıyâseddîn Muhammed Özbek tarafından verildi. Tîmûr Hanın ölümü üzerine zayıflayan Timur İmparatorluğu topraklarının Aral Gölü ve Seyhun Irmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşıyan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428’de onu kendilerine han îlân ettiler. Kısa zamanda kuvetlenerek çevredeki diğer boyları da hâkimiyetleri altına aldılar.CeyhunIrmağı kıyısındaki Sığnak, Arkuk, Suzak, Özkent gibi şehirleri ele geçirdiler ve bunlardan Sığnak’ı başşehir yaptılar. Türkistan taraflarına düzenlenen seferlerde Kalmuklara mağlup olunca, bu durumdan istifâde eden Kanay veCanibek adlı başbuğlar bâzı Özbekleri de yanlarına alarak Çağatay Hanına sığındılar. Bölgeden ayrılan bu Özbeklere Kazak veya Kırgız kazakları adı verildi.

Ebü’l-Hayr’ın vefâtından sonra Özbekler, Çağatay-Moğol hükümdarı Yunus Hana yenilerek dağıldılar. Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak, Yunus Han tarafından öldürüldü. Dağılan Özbekler Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek’in (Şeybânî) etrafında toplandılar. Bu târihten îtibâren Şeybânîler adıyla da anılan Özbekler 1500 yılındaTîmûroğulları Devletindeki iç karışıklıktan istifâde ederek Buhara’yı zabtedip, Tîmûr Hânedanına son verdiler. Harezm ve Hive’yi ele geçiren Özbekler, Çağatay Hükümdârı Bâbür’ü mağlup ettiler. Belh, Herat ve Taşkent’i zapteden Özbekler, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler.

Özbekler bir ara Safevîlere karşı yenildiler ve bâzı bölgeler ellerinden çıktı ise de 1512’de buraları geri aldılar. Özbek hâkimiyeti 16. yüzyıl boyunca Mâverâünnehr’de devam etti. 1598’de İkinci Abdullah Hanın vefat etmesinden altı ay sonra oğlu Abdülmü’min de kendisine bağlı taraftarlarca öldürülünce, Özbekler ülkesinin hâkimiyeti,Şeybânîlere akrabâ olan Canoğullarına (Astırhan Hanları) geçti.

Özbekler on altıncı asır boyunca İran’dakiŞiî-Safevîlerle devamlı olarak savaştılar. Ehl-i sünnet olanOsmanlılar ve Hindistan’daki Bâbürlülerle iyi münâsebetler kurmaya çalıştılar. 17 ve 18. yüzyılın ortalarına kadar Astırhanlar Hanlığının hâkimiyeti altında kaldılar. 1740’ta Nâdir Şah tarafından Astırhanlar Hanlığı yıkıldı.

Nâdir Şahın vefâtından sonra, hâkimiyet Canoğullarının yerine Mangıthanlar Sülâlesine geçti. Bu sülâle hâkimiyetlerini 1860’a kadar devam ettirdi. 1860’tan îtibâren Türkistan içlerine doğru ilerleyen Rusların himâyesinde yarı bağımsız olarak devâm eden Buhârâ Hanlığının hâkimiyetinde kalan Özbekler, Rusların çeşitli baskıları altında yaşadılar.

Bugün Özbekistan’ın bulunduğu toprakların büyük bir kısmı 19. asırda Hive, Buhara ve Hokand hanlıklarının idâresi altında bulunuyordu. 1917 Sovyet Devrimi ardından, bölgede Özbeklerin ve diğer Müslümanların hemen hiç söz sâhibi olmadığı bir geçici hükümet kuruldu. Aralık 1917’de Hokand’da bir millî kongre toplayan Müslümanların Mustafa Çokayev başkanlığında kurdukları hükûmet 1918’de gönderilen Rus askerleri tarafından devrildi. Darbeden sonra yeni yönetime karşı Basmacı ayaklanması olarak bilinen bir direniş hareketi başladı. Harezm ve Buhara Sovyet Halk Cumhûriyetlerinin kurulması Basmacı Ayaklanmasının yayılmasına sebep oldu. Türkistan Komisyonunun 1922’de başlattığı reformlar neticesinde ayaklanma etkisini kaybetti.

1924’te Orta Asya ve Kazakistan’da sınırları etnik temellerde tekrar belirleyen düzenleme ile Harezm, Buhara ve Türkistan cumhûriyetleri dağıtılarak bölge toprakları Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Kazakistan arasında paylaştırıldı.

Sovyetler Birliğinde 1989’da başlayan yenileşme hareketleri neticesinde, Özbekistan 1991 Ağustosunda bağımsızlığını îlân etti. Daha sonra kurulan Bağımsız Devletler Topluluğuna bağlandı.

Fizikî Yapı

Düz ve kurak batı kesimi Özbekistan topraklarının büyük kısmını meydana getirir. Kuzeybatıda yer alan alüvyonlu Turan Ovası, güneyde Kızılkum Çölü ile birleşir. Batıda yer alan Üstyurt Yaylası hafif dalgalı düz bir yüzeye sâhiptir. Bölgenin en büyük özelliği alçak sıradağlar ve tuzlu bataklıklar, düdenler ve mağaralarla kaplı kapalı havzalardır. Ceyhun Deltası alüvyonlu topraklarla kaplıdır. Kızılkum Çölünün büyük bölümü ülke toprakları içinde kalır. Özbekistan’ın doğusu ise dağlıktır. Tanrı Dağlarının batı kesimlerini meydana getiren dağ silsileleri bölgeyi engebelendirir. Bunlar Ugam, Pskem, Çatkal ve Kuramin sıradağlarıdır. Orta Asya’nın en büyük vâdisi olan Fergana bu bölgededir.

En önemli gölü Aral Gölüdür. Amuderya (Ceyhun) ve Siriderya (Seyhun) nehirleri dışında irili ufaklı 600 akarsu vardır.

İklimi

Özbekistan’da çok kurak kara iklimi hüküm sürer. Senelik ortalama yağış miktarı 200 mm’dir. Yazlar uzun, kışlar ise kısadır. Yazın sıcaklık sık olarak 40°C’nin üzerine çıkar. Kışın ara sıra don görülür.

Tabiî Kaynaklar

Madenler: Özbekistan yeraltı zenginlikleri yönünden önemli bir ülkedir. Gazlı, Carkak, Mubarak’ta doğalgaz, Fergana Vâdisi ve Aşağı Surhan-Derya’da petrol, Angran’da kömür, Almalık ve Kaytaş’ta bakır, çinko, kurşun, molibden ve Muruntau’da bol miktarda altın yatakları vardır. Nuratav’dan çıkarılan Gazgan mermeri güzelliği ve dayınıklılığı ile meşhurdur.

Bitki Örtüsü ve Hayvanlar: Ülke topraklarının % 12 gibi çok az kısmı ormanlarla kaplıdır. Batı kesimindeki düzlükler, havzalar ve dağ eteklerinde otsu bitkiler, tepelerde ise odunsu ve çalımsı bitkiler vardır.

Özbekistan’da genelde çölde yaşayan yabânî hayvanlar çoğunluktadır. Dağlarda kurt, ayı, tilki, ceylan, antilop, çok sayıda kuş yaşar.

Nüfus ve Sosyal Hayat

21 milyona varan Özbekistan nüfûsunu 60 kadar farklı etnik grup meydana getirir. Nüfûsun % 71,4’ünü Özbekler, % 10.8’ini Ruslar, % 4’ünü Kazaklar, % 3,9’unu Tacikler, % 9.9’unu diğer etnik gruplar meydana getirir. Şehirleşme hızlı olmasına rağmen, Özbeklerin dörtte üçü kırsal kesimde oturur. Orta Asya’nın en büyük yerleşim merkezi olan Taşkent’te en çok yaşayan etnik grup Ruslardır. Özbekistan’ın en önemli şehirleri Semerkand, Buhara, Hive ve Hokand’dır.

Özbekistan’da eğitim ve kültür Rusya’nın etkisi olmasına rağmen büyük gelişme göstermiştir. Taşkent Üniversitesi 1920’de kurulmuştur. Günümüzde üniversite sayısı 46’ya ulaşmıştır. Orta öğretimin mecburi olduğu Özbekistan’da okuma-yazma oranı % 100’e yakındır. Özbekistan üniversiteleri büyük ilim merkezleridir.

Ruslar, Özbekistan’ı ele geçirdikten sonra Türklerdeki millî şuuru ve dîne olan bağlılığı ortadan kaldırmak için bütün her şeylerini seferber ettiler. Bunun için baskının dışında kullanılan en yaygın metod Ruslaştırma metoduydu. Ruslaştırma metodu ise önce Rus dilini çok yaygın hâle getirmek şeklinde yürütüldü. Fakat bunlara rağmen Müslüman Türkler inançlarını ve millî duygularını kaybetmediler.Özbekistan’ın bağımsızlığını îlân etmesinden sonra dînî yasaklar kaldırıldı ve birçok câmi, mescit ve medrese açıldı ve dînî faaliyetler belirgin bir şekilde arttı.

Özbekistan’ın Semekand ve Buhara şehirleri târih boyunca ilim ve kültür merkezi olmuştur. Bunun tesirleri günümüzde hâlâ devam etmektedir. Bu şehirlerde; Birûnî, Uluğ Bey, Kâdızâde-i Rûmî, Ali Şir Nevâî, Gıyâseddîn Cemşid Kâşî eş-Şirâzî, Ubeydullah-ı Ahrâr, Necmeddîn-i Kübrâ gibi âlim ve ilim adamları yetişmiştir.

Ekonomi

Özbekistan ekonomisi sanâyi ve tarıma dayalıdır. Dünyânın üçüncü pamuk üreticisidir. İpekböcekçiliği yaygın olarak yapılır. Üzümleri meşhurdur. İklimi ve bitki örtüsü sığır ve koyun besiciliğine elverişlidir. Bölgede en çok Karakul koyunları beslenir.

Özbekistan Orta Asya’nın en önemli makina ve ağır donanım üreticisidir. Çıkarılan doğal gaz boru hattı ile komşu cumhûriyetlerine de gönderilir. En önemli hafif sanâyi ürünleri pamuklu ve ipekli kumaştır. Aral Gölü kıyısında bulunan Muynak’ta havyar, kurutulmuş, tütsülenmiş ve tuzlanmış balık üretilir.

Özbekistan yeraltı kaynakları bakımından çok zengindir. Navoi eyâletinde bulunan zengin tabiî gaz, altın ve uranyım yatakları, bölgenin hızla gelişmesine sebep olmuştur. Bölgede çimento fabrikası, büyük kimyâ sanâyii ve elektrik santrali kurulmuştur. Zarafşan’daki Muruntau’da bulunan altın mâdeninden senede 80 tona yakın altın çıkarılmakta olup, bu miktar dünyâdaki en büyük altın ocaklarının üretiminden fazladır. Çıkarılan mâdenler eyâlet merkezi Navoi’de işlenmektedir.

Özbekistan bağımsızlığını kazandıktan sonra, Türkiye ile sıkı diplomatik ilişkilere girmiştir. İki ülke arasında ekonomi, ticâret, kredi, turizm ve kültür anlaşmaları imzâlanmıştır.

Ulaşım

Özbekistan’da ulaşım başlıca Taşkent, Semerkand, Buhara, Çarçay ve Fergana arasındaki 3000 km’lik demiryolu, 21.500 km’lik şose ve Amuderyâ üzerinde 1200 km’lik su yolu ile sağlanmaktadır. Birçok şehrinde havaalanı vardır.

PAKİSTAN


DEVLETİN ADI: Pakistan İslâm Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: İslamâbad
YÜZÖLÇÜMÜ: 803.943 km2
NÜFUSU: 130.129.000
RESMİ DİLİ: Urdu, İngilizce
DİNİ: İslâm
PARA BİRİMİ: Rupi

Güney Asya’da (20° 46’ - 36° 55’) kuzey enlemleri ve (60° 52’-92°41’) doğu boylamları arasında yeralan, doğusunda Hindistan, batısında Afganistan veİran, kuzeydoğusunda Çin ve güneyinde Umman Denizi ile komşu olan bir ülke.

Târihi

Pakistan Devleti, yirminci yüzyılda kurulmuş genç bir devlettir. Pakistan’ın 15 Ağustos 1947 yılından evvelki târihi Hindistan ile aynıdır. (Bkz. Hindistan)

“Pakistan” adı ilk olarak, İngiltere’de öğrenim gören Müslüman öğrenciler tarafından 1940 yılında ortaya kondu. Pakistan, Pencap, Afgan, Keşmir, Sind ve Belucistan isimlerinin başharflerinin yanyana gelmesinden meydana gelip, mânâ itibariyle “temiz ülke” demektir. Hindistanlıların, İngilizlerin egemenliğinden kurtulmaya çalıştıkları sırada, bölgedeki Müslümanlar birleşerek 1947 yılında bir dominyon kurdular. Bu dominyon, İngiliz Milletler Cemiyetine dâhil durumdaydı. Bu yıllarda Pakistan liderliğini M. Ali Cinnah yürütmekteydi.

Pakistan 1956 yılında cumhûriyet oldu. İki yıl sonra General M. Eyüb Han darbe yaparak idâreyi ele geçirdi. 1960 yılında ve 1965’te yeniden başkan seçildi. Bunun 1969 yılında istifâ etmesi üzerine Doğu Pakistan’da ayaklanmalar başgösterdi. Daha sonra General Ağa M.Yahya Han idâreye el koydu. İdâreyi ele alır almaz ülkede sıkıyönetim îlân etti. 1970 seçimleri sonucunda Doğu Pakistan, Avamî Partisi büyük çoğunluk elde etti. Fakat seçimlerden bir yıl sonra Yahya Han, Millet Meclisini dağıttı. Bunun üzerine ülkede grevler ve isyanlar artmaya başladı. Bundan dolayı hükümet kuvvetleri Doğuya taarruzlar tertipledi. Fakat çok geçmeden Hindistan’dan kuvvet desteği alan doğulular, bağımsızlıklarını îlân ederek Bangladeş Devletini kurdular. Ayrıca çarpışmalar kesilmedi. Binlerce insan öldürüldü. 10 milyonu aşkın Doğulu Hindistan’a göç etti. Nihâyet Pakistan-Hindistan Harbi patlak verdi. Doğu Pakistan’daki, Pakistan birlikleri kuşatılınca, ateş-kes imzâlandı. Her iki taraf da birliklerini geri çekti. İki ülke arasındaki münâsebetler 1976 yılında yeniden normal hâle getirildi.

Bu esnâda Pakistan başkanlığına, Pakistan Halk Partisi Başkanı Zülfikâr Ali Butto geldi. 1973 yılında yeni bir anayasa kabul edildi. Pakistan, bundan böyle “Federal İslâm Cumhûriyeti” adını aldı. Butto, aynı yıl Başbakan oldu.

1977 yılının Haziran ayında, General Ziyâ-ül Hak, askerî bir ihtilâlle idâreye el koydu. Butto başbakanlıktan alındı. Evvelce, Butto’nun siyâsî muhâlifi öldürüldüğünden, ihtilâl sonrası Butto, bu suçtan mesul tutuldu. 1974 yılında işlenmiş bulunan bu cinâyet sebebiyle, Butto 1979 yılında îdâm edildi. Bunun üzerine Pakistan-ABD münâsebetleri gerginleşti. Bu hadiselerden sonra halk Amerikan üslerine ve görevlilerine tepki gösterdi. 1981 yılında Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgâli üzerine, ABD Pakistan ile anlaşmak mecburiyetinde kaldı. İki ülke arasında altı yıllık askerî ve ekonomik yardım programı hazırlanarak imzâlandı. Afganistan işgâli iki milyon civârında Afganlının, Pakistan’a göç etmesine sebep oldu. 1988 Ağustosu’nda esrârengiz bir uçak kazâsında devlet Başkanı General Muhammed Ziyâ-ül-Hak’ın ölmesi üzerine yerine Gulam İshak Han geçti. Yapılan seçimleri sol eğilimli Pakistan Halk Partisi kazandı ve Müslüman bir devletin ilk kadın başbakanı olarak Benâzir Butto hükûmeti kurdu. Bâzı yolsuzluklar ve iç asâyişin sağlanmaması üzerine Devlet başkanı Gulam İshak Han 1990’da Benazir Butto’yu görevden alarak yerine Nevaz Şerif’i başbakanlığa atadı. 1993’te yapılan seçimleri kazanan Benâzir Butto tekrar başbakanlığa getirildi.

Fizikî Yapı

GüneyAsya’da yeralan Pakistan, yaklaşık olarak 803.943 km2lik bir yüzölçüme sâhiptir. Normal olarak dört ana bölgeye ayrılır; Pencab, Sind, Belucistan ve Kuzeybatı Sınır Bölgesi.

Pakistan’ın büyük bir bölümü dağlık arâzidir. Kuzeydeki dağlar oldukça yüksek ve karlıdır. 7700 m yükseklikteki Tiriş Mir Dağı ülkenin en yüksek noktasıdır. Batı bölgeler, İran Yaylasının bir devamı olup, bir seri yayla ile doludur. Bölgenin etrafı dağlarla çevrili durumdadır. İran Yaylası çoğunlukla çıplak ve kurak, bazı bölgeler ise sulaktır. Pakistan fizikî yapısı içinde en önemli göze çarpan husus İndus Nehridir. Pakistan’ın ikinci çölü, Pencab bölgesindeki Tar Çölüdür. Pakistan’ın kuzey dağlarının tamâmı ormanlık bir arâzidir.

İklim

Pakistan iklimi, umûmiyetle sıcak ve kuraktır. Fakat çoğu yerde hava sıcaklığı geniş ölçüde değişmektedir. Dağlarda sıcaklık yüksekliğe bağlı olarak değişir. Dolayısıyla bütün Pakistan’da bölgeler kutup iklimi veya aşırı sıcak iklim arasında değişebilen iklime sâhiptir. Yaylalarda ise hava sıcaklığı, mevsimden mevsime çeşitli farklılıklar gösterir. Haziran ayında hemen hemen 46°C’yi bulan hava sıcaklığı ocak-şubat aylarında 4°C’ye kadar inebilir.

Kuzey bölgeler çoğunlukla yağış alan sahalardır. Dolayısıyla Himalayalar bölgesinin güneyinde ormanlık alanlar mevcuttur. Batı Pakistan ise umûmiyetle yeşil alanlarla doludur. Güneyde Makran kıyı bölgesi, Karaçi ve Haydarabad Okyanus iklimi tesiri altındadır.

Tabiî Kaynaklar

Pakistan’ın yeraltı kaynakları fazla zengin değildir. Daha çok tabiî gaz ve demir filizi mevcuttur. Bundan başka kömür, petrol, kromit, kireçtaşı ve alçıtaşı da bulunmaktadır.

Pakistan’ın, kuzey bölgeleri ve buradaki dağlar tamâmen ormanlık alanlardır. Bu ormanlarda çok çeşitli vahşî hayvanlar yaşamaktadır. Leopar, siyah ayı, kahverengi ayı ve ayrıca Sibirya dağkeçisi bulunur. Bu bölgelerde mavi koyun da yetiştirilir. Yaylalık sahalarda ve batı bölgelerde geyik, ayı, çakal, sırtlan, vahşî cins kediler ve çok çeşitli sürüngen ve kemirgen hayvanlar mevcuttur. Ülkenin umûmiyetle bitki örtüsü ormanlık ve çayırlıktır. 100’den fazla türde kuşa, bu yeşil sahalarda çok rastlanmaktadır.

Pakistan’ın, yer üstü kaynaklarının en önemlisi İndus Nehridir. Tibet bölgesinden doğar, Süleyman Bölgesi ve Tar Çölünün arasındaki bölgede, kuzeyden gelen iki ana kol birleşir veİndus Nehrini meydana getirir. Bu kollardan batıda olanı esas olarak Tibet’ten doğar, Hayber Geçidinin doğusunda ve Sayda’nın güneyinde Swat Suyu ile birleşir, Pencap üzerinden İndus Nehrine katılır. Doğu kolu ise Sutley, Ravi, Cenab ve Jelum (veya Şelum) nehirlerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Geçtiği yerlere verimlilik getiren İndus Nehri, Sukkur’da üç kola ayrılır ve Haydarabad’ın güneyinde ve Karaçi’nin doğusunda geniş bir delta meydana getirerek Umman Denizine dökülür.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Pakistan, yaklaşık olarak, 130.129.000 nüfûsa sâhiptir. Yıllık nüfus artış oranı ortalama olarak % 3 dolaylarındadır. Nüfus yoğunluğu ise 148 civârındadır (1993).

Pakistan nüfûsunu umûmiyetle Pencablılar meydana getirir. Nüfûsun üçte ikisine yakın bir bölümünü teşkil ederler.

Pencablı Pakistanlılar nüfusun % 66’sını meydana getirirken, geri kalan nüfusu Puştular (İranlılar), Sindliler, Urdular ve Beluciler teşkil etmektedir. Bunlardan en kalabalık olanı Sindliler nüfusun % 13’ünü ve diğerleri de sırasıyla İranlılar % 8’ini, Urdular % 7,5’ini ve Beluciler % 2,5’ini meydana getirirler. Çok az sayıda diğer küçük gruplar da mevcuttur. Sovyet işgâlinden sonra 1,5 milyona yakın Afganistanlı mülteci, Pakistan’a göç etmiştir. Bunların büyük kısmı hâlâ Pakistan’da yaşamaktadır.

Nüfûsun % 70’i kırlık sahalarda ve % 30 kadarı da şehirlerde yaşar. Başşehir İslâmabad yaklaşık 250.000 nüfûsa sâhiptir. Şehir, Himalaya Dağlarının yeşil tepeleriyle çevrilidir. Deniz seviyesinden yaklaşık 600 m yukardadır. Pakistan’ın diğer büyük şehirleri Karaçi, Lahor, Ravalpindi, Haydarabad, Multan ve Peşaver olup hepsi İslâmabad’dan daha kalabalık nüfûsa sâhiptir. Karaçi, Pakistan’ın en büyük ve en gelişmiş şehri olup nüfûsu 5.208.132’dir. Milletlerarası havaalanı mevcuttur. Ülkenin eğitim ve öğretim sahasında önde gelen şehirlerinden biridir. Karaçi’nin kuzeyinde yer alan Haydarabad diğer bir gelişmiş şehir olup, özellikle kutu tipi binâlarıyla dikkati çeker. Pencab bölgesinin başşehri durumundaki Lahor bir endüstri ve ticâret merkezidir.

Pakistan halkı, umûmiyetle Urdu dilini konuşur. Urdu dili Osmanlı idâresinin Asya’ya yayılması sıralarından îtibâren buralarda teşekkül etmiştir. Osmanlıordusu bölgeye geldiğinde Osmanlıca konuşurdu. Bölge halkı, askerin konuşmasına ordu dili, dedi ve dilin ismi biraz daha değişerek bugünkü adını aldı. Pakistan, uzun yıllar İngiltere zulmü altında kaldı. Bütün devlet dâirelerinde ve hükümet işlerinde Hindistan’da olduğu gibi İngilizce kullanılırdı. Bu yüzden İngilizce resmî dil hâline gelmiştir. Halkın çoğu İngilizce bilmektedir.

Pakistan halkının % 99’una yakın bir bölümü Müslümandır. Pakistan, Hindistan’da yaşamış ve zamanla güçlenmiş olan Müslümanların, Hindistan’dan ayrılarak kurdukları bir devlettir. Ülke hayâtına her bakımdan İslâmiyet hâkimdir.

Kardeş Müslüman ülke Pakistan’ın, çoğu âdetleri Türk âdetlerine benzemektedir. Halkın yediği yiyecekler ve pişirdiği yemekler hemen hemen Türkiye’dekinin aynısıdır. Giyim eşyâsı, ev eşyâları ve dînî günler gibi birçok özellikler Türkiye ile benzerlik arz eder.

Eğitim ve öğretim oranı % 30 dolaylarındadır. 5-19 yaş arası gençlerin % 40’ından fazlası okula gitmektedir. Okullar çoğunlukla devlet kontrolündedir. Ülkede 12 üniversite vardır. Karaçi Üniversitesi meşhurdur.

Siyâsî Hayat

Mahallî idâre bakımından Pakistan Federal başşehirli 4 bölgeye ve kabile sahalarına ayrılmıştır. 14 Ağustos 1947’de bağımsızlığını kazanmış olan Pakistan, esas olarak bir Federal İslâm Cumhûriyetidir. İki meclisli bir senatosu bulunur. Federal yasama yetkisi Millî Meclis ve Senato’nun elindedir. Millî Meclis, doğrudan halk tarafından seçilen 237 üyeden meydana gelir. 87 sandalyeli Senato’nun üyelerini ise eyâlet meclisleri seçer. İki meclis ve eyâlet meclislerinin 5 senelik bir dönem için birlikte seçtiği Cumhurbaşkanı aynı zamanda Silahlı Kuvvetler Başkomutanıdır. Geniş yetkilere sâhiptir.

BM ve alt kuruluşlarına üyedir. Ayrıca AT ile anlaşma hâlindedir.

Ekonomi

Pakistan ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanır. Halkın yarıdan fazlası tarımla uğraşır. Ekili alanların yaklaşık % 50’si pirinç ve buğdaydır. Bunlardan başka yetişen diğer tarım ürünleri arpa, mısır, darı, pamuk lifi ve pamuktur. Pakistan’ın en çok gelir getiren kıymetli ürünü Jüt’tür. Çay, tütün, şekerkamışı, meyve ve sebze de yetiştirilmektedir. Tarım ürünlerinin memleket ekonomisine olan katkısı % 30 dolaylarındadır.

Pakistan endüstrisi orta seviyede olup, son zamanlarda gelişme içerisine girmiştir. En önemli endüstri dalı tekstildir. Özellikle pamuklu mâmüller önemli gelir kaynağıdır. Jüt îmâlâtçılığı ise yüksek bir seviyededir. Diğer endüstri kolları; kâğıt, kereste, çimento, kauçuk, kimyevî maddeler, gübre, şeker, sigara, gıdâ maddeleri ve eczâcılık ürünleridir.

Endüstrinin ve sanâyinin gelişmesine, hiç şüphesiz yeni bulunan tabiî gaz sebep olmuştur. Diğer yeraltı kaynaklarından kömür, krom ve demir endüstri için önemli mâdenlerdir. Tuz, alçıtaşı ve kireçtaşı ülkenin diğer minerallerini meydana getirir. Çalışan nüfûsun yaklaşık % 16’sı endüstri ve sanâyi alanında istihdam edilmektedir. İhrâcât hacmi, ithâlâtının üçte ikisine yaklaşmıştır. Daha çok Suudi Arabistan, Japonya, ABD, Kuveyt, Çin ve Türkiye ile yapmaktadır. Dışarıya pamuk ve pamuklu mâmüller, yünlü kumaşlar, pirinç, kürk, deri ve kimyevî maddeler satılmaktadır. Son zamanlarda AT ülkeleri, Körfez ülkeleri, Almanya ve Endonezya ile ticârî münâsebetleri artmıştır.

Pakistan, dünyâ ülkeleri arasında, ekonomik bakımdan 137’nci sırayı işgâl eder. Ekonomik büyüme hızı % 2’nin üstüne çıkmıştır. Turizm, Pakistan’ın önemli bir gelir kaynağıdır. Ülkenin demiryolu ve karayolu ulaştırma sistemi orta seviyededir. Hava yolu ulaştırması ise oldukça gelişmiş durumdadır.

Pakistan, atom reaktörlerine sâhip ülkelerden biridir. Yabancı milletlerin yardımı olmadan, yaptığı reaktör, 1962 yılında işlemeye başladı.

Ulaşım daha çok karayoluna dayanır. Karaçi’den çıkan ana kara ve demiryolları Lahor ve Ravalpindi üzerinden Peşaver’e uzanır. Karayolları 110.128 km, demiryolları ise 12.620 km uzunluğa ulaşmıştır. Önemli hava alanları Lahor, Revalpindi, Peşaver ve Karaçi’dedir. Karaçi aynı zamanda önemli bir liman şehridir.

RUSYA FEDERASYONU


DEVLETİN ADI: Rusya Federasyonu
BAŞŞEHRİ: Moskova
YÜZÖLÇÜMÜ: 17.075.400 km2
NÜFUSU: 145.300.000
RESMİ DİLİ: Rusça
DİNİ: Hıristiyanlık
PARA BİRİMİ: Ruble

Sınırları içinde yüz civârında milliyete mensup topluluklar bulunan bir devlet. Kuzeyinde Kuzey Kutup Denizi; doğusunda Pasifik (Büyük) Okyanus; batısında Estonya, Litvanya, Beyaz Rusya, Letonya, Ukrayna, Moldavya, Baltık Denizi; güneyinde Kazakistan, Moğolistan, Çin, Gürcistan, Âzerbeycan, Hazar Denizi, Kuzey Kore, Karadeniz yer alır. Toprak bakımından dünyâ ülkeleri arasında birinci, nüfus bakımından ise beşinci sıradadır.

Târihi

Rusya’nın bilinen târihi 5. yüzyılda batıdan Rusya topraklarına giren Slav kabileleriyle başlar. İlk Rus devleti 9. yüzyılda İskandinavyalılar tarafından kuruldu. Devletin merkezi Novgrod ve Kiev’deydi. On üçüncü yüzyılda ülke toprakları Moğolların saldırılarına uğradı. Bundan sonra Moskova prenslikleri ve büyük dükleri idâresinde ortaya çıkmaya başlayan ülke 1480 yılında Altınordu Devletinin hâkimiyetinden kurtuldu.

On beşinci asırda Osmanlı Devleti ile münâsebetleri başladı. İstanbul’u fethederek, Bizans da denilen Doğu Roma Devletine son veren Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481) Rus Knezliklerinin güneyindeki Kırım Hanlığını imtiyazlı beylik hâlinde, Osmanlı Devletine bağlayıp, vergi yerine her yaz Moskoflar üzerine netice alıcı ve yıldırıcı akınlar yapmakla vazifelendirdi.

Ruslar, Papalığın gönderdiği kardinal ve papaz heyetleri sâyesinde Türklere karşı uyanmaya başladı. Rus Knezlikleri birleştiler ve Çarlık dönemi başladı. Korkunç İvan 1547’de ilk çar îlân edildi. Böylece Rus çarları kendilerini DoğuRoma’nın vârisi saydılar.

Yönetim ve askerlik alanındaki düzenlemelerle devlet idâresini güçlendiren, Çar İvan katıldığı seferlerde Kazan Hanlığı topraklarını işgal etti ve 1556’da Astrahan Hanlığını da Moskova’ya bağladı. Kırım Hanlığına karşı sefer düzenlediyse de başarılı olamadı. Daha sonra Baltık Denizine açılmaya ağırlık vererek Litvanya topraklarına girdi. Rus Çarlığı ile İsveç ve Polonya’yı karşı karşıya getiren bu savaşta Rusya ilk önceleri başarılı oldu ise de daha sonraları ard arda alınan mağlubiyetler ülkede iç karışıklığa sebep oldu. Bunun üzerine Çar İvan baskıcı bir politika tâkip etti ve muhaliflerini acımasızca öldürdü. Bu sırada Rus ekonomisi ağır bir darbe aldı.

Korkunç İvan’ın ölümünden bir süre sonra iç karışıklıklar başladı. Rus Çarlığı yıkılmanın eşiğine geldi. İsveç ve Polonya’nın da olaylara karışmasıyla, tam bir iktidar boşluğu ortaya çıktı. Polonya kuvvetlerinin Rusya’yı 1610’da işgâli halkı direnişe sevk etti ve Romanov âilesinden Mihail Fyodoroviç çar seçildi. Bir süre sonra düzeni yeniden sağladı. Büyük toprak kaybedilmesine rağmen İsveç (1617) ve Polanya ile (1618) barış antlaşması yapıldı. Ayrıca Rusya bütün Avrupa’yı sarsan Otuzyıl Savaşlarının dışında kaldı.

İlk Osmanlı-Rus Harbi, Çar ordularının 1667’de Kiev’i de ele geçirmesinden on yıl sonra 1677’de Kırım Hanlığı ile Ukrayna arasındaki topraklara saldırmasıyla başladı. 1677-1678 yıllarında Osmanlı ordusu Ruslara karşı Çihrin/Çehrin Seferine çıkarak, Rusları ve onlara yardımcı Lehlileri yendi. Çihrin Kalesi Osmanlı ordusu tarafından, bir daha bölgede Rusların tutunmasına mâni olmak için yıktırıldı. Moskova elçileri 1681 Ocak ayında Kırım Hânına ricâya gelerek bir daha Osmanlı ve Kırım topraklarına saldırmayacaklarına yeminle söz verip, bir antlaşma imzâladılar. Kırım Hanı, Edirne’de sefer hazırlığı görmekte olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı iknâ ederek Bahçesaray Sulhü adıyla anılan ilk Osmanlı-Rus Antlaşmasını imzâlatmaya muvaffak oldu (11 Şubat 1681).

1683 yılında Avusturya İmparatorluğunun merkezi Viyana’nın ikinci defâ kuşatılmasındaki türlü düşünce ve hatâlar yüzünden geri çekiliş, Rusların beklediği büyük fırsatı doğurdu. Papalık-Avusturya-Venedik-Lehistan gibi Akdeniz’den Baltık’a kadar yayılan Katolik devletlerinin Osmanlı aleyhine kurduğu Mukaddes İttifak’a, Rusya’da katıldı. Bu beşli ittifak devletleriyle yapılan on üç yıllık harpler sırasında, Rusya Çar Deli Petro’nun (1682-1725) gayretleriyle gelişip, kuvvetlendi. İttifak devletlerinin Osmanlı Devleti ile harplerinden cesâret alan Deli Petro; 1695 ilkbaharında kuvvetli bir ordu ile, Sibirya’dan gelen târihi kürk ticâret yolunun ağzında bulunun ve gelen dabağlanmış kürklerin Karadeniz, Akdeniz ve Avrupa içlerine sevkiyat merkezi olan Azak Kalesine saldırdı. Azak Kalesindeki sayıca az olan Osmanlı kuvveti, kahramanca karşı koyarak uzun süre dayandı. Rus Donanması Don/Ten Nehri boyunca Azak Kalesine geldi. Ruslar nehir ve deniz tahkimatı güçlü olmayan Azak Kalesini ele geçirdiler. Azak Kalesinin düşmesiyle, bir Türk gölü hâlinde olan Karadeniz’de Ruslara bir pencere açılmış oldu. Azak Denizinin, Karadeniz’e açılan boğazda bulunan Kerç/Kerş Liman Kalesi Osmanlıların hâkimiyetinde bulunduğundan, Rus donanmasının Karadeniz’e çıkmasına engel oluyordu.

1699 Karlofça Antlaşmasından sonra, Osmanlı Devletiyle harbi göze alamayan Rusya, 1700’de imzâlanan İstanbul Antlaşmasıyla sulhe râzı oldu. Antlaşmayla Azak Kalesi ve çevresi Ruslara bırakıldı.

Ekonomik ve kültürel alanda bilgi toplamak amacıyla çıktığı Avrupa gezisinde Osmanlılara karşı yeni bir ittifak girişiminden netice alamayan Deli Petro, Karadeniz yerine Baltık Denizine yönelmeye karar verdi ve İsveç’le ünlü Büyük Kuzey Savaşını başlattı (1700-1721). Başlangıçta Ruslar mağlup oldu ise de Poltava çarpışmasıyla (1709), savaş Rusların lehine döndü.

Bu arada Rus ordularının Osmanlı hudûduna tecâvüz etmesi üzerine, 9 Nisan 1711 târihinde Osmanlı Devleti,Rusya’ya sefer düzenledi ve iki ordu Prut Irmağı boyunda karşılaştı. Ruslar mağlup oldu (Bkz. Prut Harbi). Çar Deli Petro kumandasındaki Rus ordusu, antlaşma isteğinin kabulüyle imhâdan kurtuldu. Azak Kalesi ve çevresi Osmanlılara geri verildi ve aşağı Özü boyundaki Rus kaleleri yıktırıldı.

Deli Petro’nun kızı Anna zamânında, Osmanlılar ile Venedik-Avusturya harplerini fırsat bilen Ruslar, Avusturya-Rusya ittifakını yenilediler. Ardından Rus ordusu, Osmanlı ordusunun Avusturya cephesinde bulunmasından faydalanarak, Kırım Yarımadası batısındaki Özü Kalesini alıp, Kırım’a girdiler. Ruslar, 1 Temmuz 1736’da ikinci defâ Azak Kalesini zapt ettiler. Azak Harbi 18 Eylül 1739 Belgrad Antlaşmasıyla sona erdi. Antlaşmayla Azak Kalesi yıktırılıp, Azak bölgesi Osmanlı Devleti-Rusya arasında tarafsız saha ve müstakil Kabartay ülkesi de iki devlet arasında tampon hâlde tutulup, Moskoflar Karadenizden son bir defâ daha uzaklaştırıldı.

Çariçe İkinci Katerina (1762-1796) zamânında Rusya’nın Lehistan Polonya’ya yerleşmesine engel olmak için, Osmanlı Devleti tarafından Rusya’ya sefer açıldı. Rusların işgal ve zulmünden kaçıp Türk hudûdunu aşarak Osmanlı Devletine sığınan âilelerini Rus ordusunun tâkip etmesi ve uğradıkları köy ve kasabalardaki silâhsız mâsum ahâliyi kırmaları bu seferin açılmasına sebep oldu. Dîvân-ı hümâyun kararı ile Rusya’ya sefer açıldı. 1769 Şubatında Kırım Hanı GirayHanın orduları Güney Rusya’ya girerek Rusları yendi ve 100.000’den fazla esir aldı. Fakat gelişmeler Osmanlı Devletinin aleyhine oldu. Beş yıl süren ve 21 Temmuz 1774 târihli Küçükkaynarca Antlaşmasıyla biten bu harp; ilk defâ ahâlisi Müslüman ve Türk olan toprakların elden çıkması ve 300 yıldan beri Anadolu’nun kuzey kalesi sayılan Kırım Hanlığının Kuban ve Bucak Tatarlarının, sözde müstakil olma kaydıyla koparılmasıyla neticelendi. Azak, Yenikale, Kerç ve Kılburun şehirleriyle Aksu-Turla’ya kadar olan Karadeniz kıyıları Ruslara bırakıldı. Ruslar Karadeniz’e rahatça çıkabildiler. Nihâyet, sözde müstakil olan Kırım Hanlığını 1783 Temmuzunda işgal ederek yerli ahâliden kadın ve çocuklarıyla 30.000’den fazla Türk’ü öldüren Ruslar, 1784 Ocağında Kırım’a resmen hâkim oldular. Rus zulmü altında ezilen birçok Kırımlı, Osmanlı toprağına göç etti.

Osmanlı Devleti Kırım’ı Rusların işgâlinden kurtarmak için Sultan Birinci Abdülhamîd Han zamânında Rusya’ya altıncı sefer düzenlendi. Rus Çariçesi II. Katerina Avusturya İmparatoru II. Josef ile Bizans-Yunan projesinin tatbiki ve Osmanlı Devletinin parçalanması için ittifak yaptılar. Avusturya’nın, Rusya müttefiki olarak Osmanlı Devletine savaş açması üzerine, Osmanlı askeri iki cephede harbetmek mecburiyetinde kaldı. Osmanlı Devleti ateşli silâhları ellerinde bulunduran Yeniçerinin sebep olduğu bozgunla ağır yenilgiye uğradı. Önce Avusturya ile 1791 Ağustosunda Ziştovi Sulhü imzâlanarak Belgrad geri alındı. Ruslarla devam eden harp 9 Ocak 1792 târihinde imzâlanan Yaş Antlaşmasıyla sona erdi ve Kırım Hanlığının tamâmen Rusya hâkimiyetine girmesi kabul edildi.

Üçüncü Selim Hanın her sahadaki icraatlarıyla Osmanlı Devletini güçlendirip, ıslâhatlarda bulunması Rusya’yı telaşlandırdı. Çar I. Aleksandr, Osmanlıya tâbi Sırbistan’ı isyana teşvik edip, Slavlık propagandasıyla Balkanları karıştırdı. Sırplar, Rusların teşvikleriyle isyan etti. Vilâyet merkezi Belgrad 13 Aralık 1806’da düştü. Ruslar 1806 Aralık ayında ansızın Basarabya’da Bender ve Hotin kalelerini alıp, Tuna Nehri ağzındaki kaleleri de istilâ ettiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti 22 Aralık 1806 târihinde Rusya’ya harp îlân etti. 1807’de Tiflis’ten hareket eden Rus ordusu, Temmuz ayı başlarında Arpaçay’ı geçerek Kars Kalesine saldırdı. Kars’taki Osmanlı askerlerinin ve ahâlinin cansiperâne müdâfaasıyla Rus taarruzu püskürtüldü. Ruslar pekçok zâiyat vererek, Arpaçay ötesine geri çekildiler. 1810 yazında Ahılkelek üzerinden saldırıya geçen Ruslar, bu kaleyi alamayınca Ahıska şehrini kuşattılar. Osmanlı mukâvemeti ve salgın hastalığa dayanamayıp 1811’de Tiflis’e geri çekildiler. Aynı sene üçüncü defâ taarruza geçerek Ahılkelek Kalesini ele geçirdiler. Bu sırada Almanya’yı istilâ eden Napolyon Bonapart’ın Moskova’ya sefer düzenlemesi üzerine, Rusların isteği ile 28 Mayıs 1812’de Bükreş’te imzâlanan antlaşmayla Osmanlı-Rus Harbine son verildi. Bükreş Antlaşmasıyla; Kuzey Boğdan Ruslara, güney Boğdan ise Osmanlı Devletine bırakıldı.Kalelerinde Osmanlı askeri bulundurmak şartıyla da Sırbistan’a idârî muhtariyet hakkı tanındı.

Napolyon orduları Moskova önlerine kadar geldiyse de yoğun kış şartları askerin telef olmasına sebep oldu ve Napolyon geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Rus ordularının hızla batıya doğru ilerlemesi ve kazanılan zafer Rus Çarlığını Avrupa’nın önde gelen devletleri arasına girmesini sağladı. Avrupa’da söz sâhibi durumuna gelen Çar I. Nikolay İran, Osmanlı Devleti, Polonya ve Kafkasya üzerine seferler düzenleyerek yerini iyice kuvvetlendirdi.

Sultan Mahmûd Han, Yeniçeri Ocağını 1826’da kaldırması ve 1827 Fransa-İngiltere, Rusya ittifakına mensup müttefik Haçlı donanmasının Navarin’deki Osmanlı-Mısır donanmasını bir hile ile yakmasıyla, Osmanlı Devleti kara ve deniz kuvvetlerinin büyük bir bölümünü kaybetmiş oldu. Bunu fırsat bilen Rusya, 26 Nisan 1828’de Osmanlı Devletine karşı harp îlân ederek, Boğazlar ile İskenderun körfezini elde edip, Akdeniz’e inmek idealiyle Rumeli ve Anadolu cephesinden harekete geçti. Osmanlı Devleti, askeri ve kadın çocuk bütün halkıyla bu saldırılara karşı koymaya çalıştı. Ruslar top ile uzaktan attığı tutuşturulmuş neftli paçavralarla kaleleri yaktı. Rumeli’de Romen, Bulgar, Rum, Ortodoks Gagavuzların yardımı ve Anadolu Cephesinde Tiflis’ten gelen Hıristiyan Kartli ve yerli Ermenilerin desteğiyle dönüş yollarının kapanma korkusu olmaksızın, batıda Edirne, doğuda Bayburt ve Muş’a kadar ilerlediler. Bir yıl, beş ay süren harp; Ruslar için korkunç bir insanlık lekesi ve yüzkaralarıyla dolu, vahşet fiilleri ve Osmanlı Devleti içinde hâlâ yaraları kapanmayan büyük maddî ve mânevî zararlarla neticelendi. Bâbıâlî’nin antlaşma isteği veFransa ve İngiltere sefirlerinin ihtarıyla, 14 Eylül 1829 târihinde EdirneAntlaşması imzâlandı. Rumeli’de Tuna ağzındaki kaleler Ruslara bırakılıp, Prut Nehri hudut kabul edildi. Anadolu cephesinde Rusya’ya ilk defâ toprak verilerek, Kars vilâyetinin Çıldır, Ardahan ve Deskof kuzeyinden hudut çizildi. Harp tazminatı olarak da 11,5 milyon flemenk altının yedi yılda taksitlerle ödenmesi kararlaştırıldı.

Bu târihten sonra Rusya, Osmanlı Devletinin bütünlüğünü destekleyerek, Boğazlar üzerinde denetim kurma veAkdeniz’e inme yönünden büyük kazançlar sağladı. Bir ara Boğdan ve Eflâk prensliklerini ele geçirmek isteyen Rusya üzerine Osmanlı Devleti sefer düzenledi.Kırım Harbi olarak târihe geçen, bu savaşta Fransa ve İngiltere Osmanlı Devletinin yanında yer aldı. Kırım Harbi sonunda imzâlanan 30 Mart 1856 târihli Paris Antlaşması sonunda, Rusya toprak ve çok fazla maddî kayba uğradı. Rusya bu harpten sonra, ordularının yetersizliğini anlıyarak yenilik yapma yoluna gitti. Bu arada diğer taraftan Osmanlı Devletinin içindeki azınlıklara karşı Slavlık ve Ortodoksluk propagandasını arttırdı.

Bu propagandaların ardından 1877’de Rusya Osmanlı Devletine savaş açtı. Târihe 93 Harbi olarak geçen bu savaş 3 Mart 1878 Yeşilköy Antlaşmasıyla neticelendi. Bu antlaşma ile Bulgaristan bağımsızlığını kazandı. Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın siyâsî dehâsıyla toplananBerlin Kongresinde İngiltere veAvusturya’nın etkisiyle imzâlanan Berlin Antlaşmasında Balkanlarda Rusya’nın kazançları sınırlandırıldı ve Osmanlı Devleti yönünden harp asgarî zararla neticelendi. Bir süre sonra Almanya, Avusturya ve İtalya; Rusya’ya karşı üçlü ittifak kurdu. Kendisine destek sağlamak için Fransa’ya dönen Rusya, 1891’de ekonomik ve askerî ilişkileri geliştirmek için Fransa’yla bir ittifak kurdu.

Diğer taraftan doğuda, Rusya, Türkistan’da 1860’lı yıllarda başlattığı yayılma politikası ile 1880’li yıllarda Hazar Denizinin doğu kıyısındaki, Türkmen topraklarını işgal etti. Bu gelişmeler İngiltere’nin Hindistan’daki durumunu tehdit edince iki ülke arasında Afganistan üzerinde başlayan sürtüşmelerle yeni bir durum kazandı. Orta Asya’daki bu Rus-İngiliz mücâdelesi, 1885 Eylülünde nüfuz sınırlarının tespitiyle yatıştı.

Rusya, Uzakdoğu sınırında Japonya ve Çin ile birçok antlaşma imzâlayarak Sahalin ve Kuril adalarıyla Amur Irmağı Vâdisi gibi önemli noktaları ele geçirdi. Kore üzerindeki Çin-Japon mücâdelesinde Çin’in yanında yer aldı. 1900’de Boxer Ayaklanması sırasında Rus askeri Mançurya’ya girince, Japonya ile rekâbet sıcak savaşa döndü. Savaşın büyümemesi için görüşmeler sürerken 1904 Şubatında Japon birlikleri Port Arthur’daki Rus harp gemilerine âni baskınla saldırması üzerine Rus-Japon Savaşı başladı. Bir serî ağır mağlûbiyetlerin yanı sıra, ülkede meydana çıkan devrimci hareketler Rus ÇarıII. Nikolay’ı barış yapmaya mecbur bıraktı (5 Eylül 1905).

Ekim 1905’te başlayan demiryolu işçileri grevi dalga dalga ülke geneline yayılarak genel grev şeklini aldı ve Petersburg Sovyeti’nin kurulması ile devrimci hareket en yüksek noktasına ulaştı. Zor durumda kalan II. Nikolay bir bildiri yayımlayıp, meşrûtî bir anayasa ve seçilmiş bir meclis sözü verdi. Bir süre sonra yavaş yavaş işci hareketi bastırıldı. Nisan 1906’da yapılan seçimler neticesinde liberal ve sol muhâlefet mecliste çoğunluğu elde etti. Köklü reformlar istediği için çarlık hükümetiyle ters duruma düşen ilk meclis iki ay geçmeden dağıtıldı. Daha sonra seçilen ikinci meclisin de ömrü üç ay oldu. Köylülere ve azınlıklara seçme hakkının verilmediği seçimlerle seçilen üçüncü ve dördüncü meclis genelde çarlık hükümetinin politikasını destekledi.

Uzakdoğu’da Japonya ile savaşa son veren Rusya 1906’dan sonra Balkanlar üzerinde nüfuz kazanmak için Avusturya ile mücâdeleye girdi. Bu durum Rusya’yı İngiltere veFransa’nın yanında Birinci Dünyâ Harbine girmesine sebep oldu. Bir süre sonra da Osmanlı Devletinin Almanya, Avusturya’nın müttefiki olarak harbe girmesiyle Kafkasya’da yeni bir cephe açmak mecbûriyetinde kaldı. Aynı zamanda Boğazların açık olmasına bağlı ikmal desteğini yitirdi. Önemli derecede silâh ve mühimmat sıkıntısı çeken Rus orduları batıda birbiri ardına ağır mağlûbiyetler aldı.

Savaşın sebep olduğu yıkım, basın ve mecliste halkın güvenine dayalı bir hükümetin olması isteğini yaygınlaştırdı. 1917 Mart ayının başlarında Moskova’da başlayan grev, asker ve subayların desteklemesiyle, Şubat Devrimi olarak bilinen ayaklanmaya dönüştü. Prens Lvov başkanlığında bir geçici hükümet kuruldu. Hükümete bağlı birliklere Pskov’da kuşatılan Çar Nikolay’ın 15 Mart 1917’de tahttan çekilmesiyle Çarlık rejimi târihe karıştı.

7 Ekim 1917’de komünist ihtilâl patlak verdi. Vladimir Ilyich Lenin başkanlığındaki komünistler, hükümeti ve serbest seçimle iş başına gelmiş bulunan meclisi lağv ederek komünist diktasını getirdiler.

Lenin, biraz soluk alabilmek için Îtilaf devletlerinin baskısına rağmen, Almanya ile barış görüşmeleri yaptı. Bâzı bolşeviklerin ve sol sosyalist devrimcilerinin muhâlefetine rağmen, Baltık bölgesi, Polonya, Ukrayna ve Kafkaslar’dan çekilmeyi öngören Brest-Litovsk Antlaşmasını 3 Mart 1918’de imzâladı.

Bu antlaşmanın ardından bolşeviklerin Sovyet iktidarını yerleştirme çabaları 1918 Mayısında başlayan iç savaşa sebep oldu. Komünistlerin ordusu olan Kızılordu, karşıt grubun ordusu olan Beyazordu ile amansız bir mücâdeleye girdi. Askerî yönden daha üstün olanBeyazordunun, köylülere ve Rus olmayan milliyetlere karşı acımasız ve düşmanca politikası, ağır mağlubiyetine sebep oldu. Kızılordunun kazandığı zaferler, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Ermenistan veÂzerbaycan’ın Sovyet idâresi altına girmesini sağladı. Bunun yanında Almanya’nın mağlûbiyetinin ardından kurulan Estonya, Letonya ve Litvanya cumhûriyetleri Îtilaf devletleri desteğiyle varlıklarını devam ettirdiler. Sınır problemi yüzünden çıkan Rus-Polonya Savaşında Kızılordu mağlup oldu ve ardından yapılan Riga Antlaşmasıyla (Mart 1921) Ukrayna ve Beyaz Rusya topraklarının büyük bir bölümü Polonya’ya bırakıldı.

İç savaş sırasında çok sayıda insan ölürken, 2 milyona yakın halk da ülkesini terk etti. İç savaşın bitmesinden sonra yönetimi ele geçiren komünistler, karşıt görüşte olanları büyük bir hızla ortadan kaldırdılar. Lenin Rusya’nın tek siyâsî partisi olan Komünist Partisini kurdu. Birinci Cihan Harbi sonrasında, İstiklâl Harbi yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisiyle 16 Mart 1921’de Moskova’da Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması imzâlandı. Moskova Antlaşmasıyla, Batum Rusya’ya âit Gürcistan’a bırakıldı ve Kars’ın doğusundaki Arpaçay Suyu hudut kesildi.

Zâlimliği ve halkına yaptığı zulümleriyle tanınan Lenin, milyonlarca insanı katletti. İnançsızlığın yayılması için çok uğraştı. Ölümünden sonra yerine Joseph Stalin geçti. Stalin ölünceye kadar Rus milletini ve Müslümanları işkence altında inletti. Lenin’i geride bırakarak elli milyondan fazla insanı öldürttü. Milleti kendine tapmaya zorladı. Bu iki idâreci tarafından ülke; utanç duvarları ile çevrilmiş ve demir perdelerle kapatılmış bir esâret kampı hâline getirildi.

1939 yılında Almanya ve Rusya aralarında bir saldırmazlık paktı imzâlamalarına rağmen, 1941’de Naziler Rusya’ya saldırarak Leningrad’ı kuşattılar. Uzun süren kuşatma neticesinde, Alman askerleri soğuk kış şartlarına dayanamayarak mağlup oldular. Bundan sonraki iki yıl içinde Ruslar, Almanları Doğu Avrupa ve Balkanlar’dan çıkardılar, İkinci Cihan Harbinden Rusların gâlip çıkmasında İngiliz ve Amerikan yardımları büyük rol oynadı.

Stalin’in ölmesiyle yerine geçen Kuruşçev idâresindeki Moskova diktası, Polonyalıların ve Macarların üzerinde uyguladığı büyük baskı ile kontrolünü güçlendirdi. 1964 yılında Kuruşçev’in yerine Leonid Brejnev geçti. Bu sırada Çekoslovak hükümetinin liberalist faaliyetleri görüldüğü için, Macaristan’da yapıldığı gibi 1968 yılındaRus askerleri Çekoslovakya’yı işgal etti. Tank paletleri insan cesetleri üzerinde dönerek, milyonlarca insan öldürüldü.

Dünyâyı hâkimiyeti altına almak için silâhlanan Rusya, dünyânın birçok ülkesinde komünist teşkilâtlar kurarak, dünyâ barışını tehdit ederken, çeşitli ülkelerde de iç savaşların çıkmasına sebep oldu. Memleket içindeki iktidar değişikliği darbe ve karışıklıklardan istifâde ederek 1980 yılında Afganistan’ı işgal etti. Afganlı mücâhidlerin direnmesi karşısında, büyük silâh gücüne sâhip Rus ordusu, başarıya ulaşamamış ve ağır kayıplar vererek güç durumlara düşmüştür.

Gorbaçov, 1987 yılında glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılanma) politikasını başlattı. Ülkeyi meydana getiren 15 cumhûriyetle ilk çok partili seçimler yapıldı. 17 Mart 1991 referandumunda % 77 seçmen Rusya Federasyonu için evet oyu kullandı.

Rusya Federasyonu başkanlığına Boris Yeltsin seçildi. 19 Ağustos 1991’de Gorbaçov’a karşı darbe düzenleyen başkan yardımcısı Gennadi Yanayev başkanlığındaki 8 üyeli Olağanüstü Hal Komitesi yönetime el koydu. Gorbaçov Kırım’daki yazlık evine hapsedildi. Rusya Federasyonu lideri Boris Yeltsin ve halk darbeye karşı koyunca Olağanüstü Hal Komitesi feshedildi ve darbeciler 21 Ağustos günü ülkeyi terk ettiler. Aynı gün Sovyet parlamentosu Gorbaçov’u resmen yeniden başkanlık görevine getirdi. Bunu tâkip eden günlerde Sovyetler Birliği’ni meydana getiren cumhûriyetler ardıardına bağımsızlıklarını îlân ettiler. 8 Aralıkta Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya ve Ukrayna bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğunu meydana getirdiler. 17 Aralık 1991’de Mihail Gorbaçov ile Boris Yeltsin 31 Aralık 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhûriyetler Birliğinin resmen dağıtılmasına karar verdiler. Mihail Gorbaçov emekliye ayrıldı ve yerine Yeltsin devlet başkanlığına getirildi. Baltık Cumhûriyetleri hâriç bağımsızlıklarını îlân eden diğer cumhûriyetler Bağımsız Devletler Topluluğuna katıldı. Böylece Sovyet Sosyalist Cumhûriyetler Birliği târihe karışmış oldu.

1993 başlarında parlemento ile ters düşen Yeltsin, parlamentoyu feshederek erken seçim kararı aldı. Bunu tanımayan parlamenterlerin bâzıları ve komünistler Beyaz Ev denen Rusya Parlamentosunu işgal etti. Askerî güçlerin baskısıyla işgalciler parlamentoyu boşalttılar ve Yeltsin’in isteklerini kabul ettiler. 12 Aralık 1993 günü erken genel seçim yapıldı. Hiçbir parti tekbaşına iktidara gelecek sandalye sayısı kazanamadı.

Fizikî Yapı

Rusya Federasyonu, toprak bakımından dünyânın en büyük ülkesidir. Yaklaşık 17.075.000 km2lik bir yüzölçümüne sâhiptir. Bu kadar geniş olan ülke Asya kıtasının büyük bir bölümüyle, Doğu Avrupa topraklarının bir kısmını ihtivâ etmektedir. Ülkenin 30° batı boylamı ve 170° doğu boylamları arasında 14 boylam dilimi ve 0° kuzey ve 45° kuzey enlemleri arasında 4 enlem dâiresi üzerinden geçer. Avrupa topraklarında saat yirmi dörtken Bering Boğazında saat öğleden önce on birdir.

Rusya Federasyonunun tabiî özelliği incelendiğinde üç önemli hakîkat göze çarpar; birincisi, dünyânın en geniş ülkesi olmasına rağmen topraklarının % 70’i boştur. İkincisi topraklarıyla denizleri kuşatan en geniş bir “kıta ülkesi” olduğudur. Sonuncusu ise, diğer ülkelerdeki gibi dağlık ve tepelik olmaktan ziyâde, daha çok ormanlık ve yeşil ovalık bir ükedir.

Doğu Sibirya’daki Lena Nehri ara hat kabul edilirse, bu hattın batı ve kuzey bölgelerinde kalan arâzi etkili arâzi olup, çoğu yeri 1000 m’nin aşağısındadır. Bu hattın doğu ve güneyine doğru ise, arâzi engebeli arâzi hâlini alır ve bâzı bölgeleri 6000 m’ye kadar ulaşır.

Kafkas Dağları Gürcistan’la olan tabiî sınırı meydana getirir. En yüksek yeri ise 5630 m yüksekliğindeki Elbrus (El-Iruz) Dağıdır.

Doğu Avrupa bölümü toprakları alçak bir yayla görünüşündedir. Bu yaylanın Ural Dağlarıyla birlikte güney kesimi yaklaşık 5000 km kadar devam eder ve bu alçak yaylanın bir devamı da Kafkaslara kadar uzanır. Baltık Denizi ile Pasifik Okyanusu arasında uzanan bu geniş toprakların, Asya bölümü de yine geniş bir yayla görünüşündedir. Asya topraklarının güney ve doğusu ise dağlıktır. Ülkenin Ural’dan başka iki önemli dağı, Kırım ve Kopet dağlarıdır. En kuzey alanlar tunduralarla kaplıdır. Bunun hemen aşağısında ormanlık bir şerit uzanır. Batı ve güneybatı bölgelerde ovalardan başka, ayrıca bataklıklar ve çöller de mevcuttur.

Nehirler-göller:

Rusya Federasyonundaki nehirlerin kaynaklarının ve yayılma alanlarının ülke sınırları içerisinde olması oldukça önemli bir husustur. Avrupa topraklarında bulunan nehirler Volga, Don, Dinyeper, Kuzey Dvino’dur. Bu nehirler Moskova civârından doğar ve dört ayrı denize dökülürler. Bu denizler Baltık, Karadeniz, Beyaz Deniz ve Hazar Denizidir. Sibriya bölgesindeki nehirler Obi, Yenisey ve Lena’dır. Bu üç nehrin her biri yaklaşık olarak 3000 km uzunluğa sâhiptir. Güneyde yeralan Volga, Hazar Denizine dökülür. Lena, Yenisey, Obi ve Volga nehirleri, ülkeyi kuzeyden güneye kesen, su kapasiteleri en fazla olan dört büyük nehirdir. Diğer nehirler şunlardır: Neman, Donets, Ninyester, Pechora, Ussuri, Amur ve Angara. Amur Nehri, Kabarovsk bölgesinde Ussuri ile birleşir. Angara ise, Yenisey Irmağını meydana getiren iki koldan biridir.

Denizler-adalar: Rusya Federasyonunun etrâfını çeviren denizler: Kuzeyde Beyaz Burent, Kara, Laptav, Sibirya, Chukchi; doğuda Okhotsk ve Japon; güneyde ve güneybatıda Hazar, Azak ve Karadeniz; kuzeybatıda Baltık Denizidir. Bu denizlerin hepsi ülkeye fazla fayda getirmemektedir.

Devletin güneydoğu parçası ile kendisine âit Sakhalin Adası arasında Tatar Boğazı bulunur. Kuzeydoğuda ise Alaska ile Enurmino arasında, Bering Boğazı mevcuttur. Ülke kıyılarında irili ufaklı pekçok ada bulunmaktadır. Bunlardan başlıca büyük olanları; Novaya, Zemlya, Severnaya, Yeni Sibirya Adaları, Chukchi ve Sakhalin Adasıdır.

Kıyısının bir bölümü Rusya Federasyonu sınırları içinde kalan ve büyük bir göl olan Hazar Denizi, deniz seviyesinden yaklaşık 132 m kadar aşağıdadır. Ülkenin en büyük gölü Aral’dır. Bundan başka diğer önemli göl Baykal Gölüdür.

İklimi

Rusya Federasyonunun umûmî olarak iklimi kışları aşırı soğuk ve yazları sıcak ve kurak geçen kara iklimidir. Fakat geniş toprakların hepsinde aynı iklim görülmez. Bu bakımdan Rusya dört iklim bölgesine ayrılabilir: Kuzeyden güneye olmak üzere Soğuk-Tundra, Nemli Ormanlık (Tayga), Sıcak ve Çöl ile Astropikal İklim kuşaklarıdır.

Kutup bölgesine yakın yerlerdeki Soğuk-Tundra iklimi; uzun, kuru ve şiddetli bir kışa sâhiptir. Yazları sıcak ve oldukça kısadır. Tayga bölgesi yağışlı bir bölgedir. Dünyâdaki ormanlık arâzinin üçte biri buradadır. Bu ormanlar ülke yüzölçümünün yaklaşık yarısını meydana getirir. Güneye doğru gidilince sıcak kuşağa gelinir. Burada hava sıcaklığı oldukça yumuşaktır. Kırım’da ise astropikal iklim mevcuttur. Ülke yüzölçümünün % 18’ini teşkil eden çöllerde de çöl iklimi hüküm sürer.

Batıdan doğuya doğru olan büyük hava akıntısı sebebiyle, Atlantik Okyanusu yakınlarındaki bölgeler mûtedil okyanus iklimi tesiri altındadırlar. Buna mukâbil, ülkenin Pasifik Okyanusu tarafı yılın altı ayı boyunca süren dondurucu ve karlı kara iklimine tâbidir. Meselâ Pasifikten birkaç km uzaktaki Sibirya bölgesinde Ocak ayı ortalaması aşağı yukarı -50°C civârında seyreder. Bütün ülkede, yaz ayları ise umûmiyetle serin geçer.

Rusya Federasyonu, dünyânın en kurak ülkelerinden biridir. Bütün topraklarının sâdece dörtte birine yakın bir bölümü ortalama 500 mm kadar yağış alır. Bundan başka çoğu nemli bölgeler tarım için müsâit sıcaklığa sâhip değildir. Yağış miktarları ise yıldan yıla çeşitli farklılıklar gösterir.

Tabiî Kaynakları

Bitki örtüsü ve hayvanlar: Dünyânın en geniş topraklarına sâhip olan ülkede bitki örtüsünün kuzeyden güneye gidildikçe sınırları kesin çizgilerle belirlenecek şekilde değiştiği görülür. Kuzey kıyılarındaki 164.400 km genişlikte tundralar bir kuşak meydana getirir. Bunun alt kesiminde, Baltık Denizinden Büyük Okyanusa kadar 960-1120 km genişlikte uzanan kozalaklı ağaçlardan meydana gelmiş ormanlar yer alır. Bu ormanlara tayga denir ve çam, köknar, ladin ve huş ağaçlarından meydana gelmiştir. Bunu tâkip eden diğer bir kuşak ise steplerdir. Bundan sonra karmaorman kuşağı gelir. Güneye inildikçe iklim şartlarının etkisiyle bitki örtüsü oldukça fakirleşmeye ve yarı çöl hâlini almaya başlar.

Dağlık bölgelerde çok çeşitli bitki örtüleri görülür. Gürcistan sınırını belirleyen Kafkas dağlarında 2100 metreye kadar olan bölgeler kışın yaprağını döken ormanlarla kaplıdır. Bu yükseklikten îtibâren geniş dağ otlakları yer alır.

En yaygın yabânî hayvanlar, tundralarda lewingler, kutup tilkileri ve ren geyiği, Taygalarda porsuk, kırmızı sırtlan, samur, boz ayı ve tilki, koruma orman bölgelerinde, yaban kedisi, kokarca; Uzakdoğuda, leopar, kaplan ve ayı bulunur. Çöl bölgelerinde yakau eşeği, vaşak, çakal, ceylân ve çeşitli kuşlar, sürüngenler; steplerde ise çeşitli sürüngenler ve ceylân yaşar.

Mâdenler:

Rusya Federasyonu, mâdenler bakımından çok zengin bir ülkedir. Dünyânın ikinci büyük kömür üreticisi olan ülkede Kuzbass, Karaganda, Donbass ve Perçora büyük kömür yatakları vardır. Doğu Sibirya’da demir, altın, mika, kurşun, çinko, bakır, grafit, alüminyum ve elmas önemli mâdenlerdir. Volga-Ural bölgesinde ve Sibirya Ovasındaki Tyumen alanında petrol çıkarılmaktadır. Ayrıca ülkenin birçok bölgesinde tabiî gaz yatakları bulunmaktadır. Bütün mâdenleri ülke için yeterli miktarda çıkarılırken, sâdece kalay üretimi yetmemektedir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Milletler:

Rusya Federasyonunun nüfûsu yaklaşık olarak 145.300.000’dir. Yüzölçümüne göre nüfûsu azdır. Nüfus yoğunluğu 9 kişi civârında olup, nüfus artışı % 1’dir. Nüfûsun % 65’i şehirlerde yaşar.

Rusya Federasyonu nüfûsunun büyük çoğunluğunu Slavlar meydana getirir. Slav grubunun en kalabalık bölümünü Ruslar teşkil etmektedir. Ruslar, toplam ülke nüfûsunun % 80’ine yakın bir kısmını meydana getirirler. Ülkenin hemen her tarafında yaşarlar. Ukraynalılar, Beyaz Ruslar ve Polonyalılar mevcut diğer Slav gruplarıdır.

Slav olmayan grubun başında Türkler gelmektedir. Türkler de kendi aralarında çeşitli boylara ayrılır. Başkırtlar, Çuvaşlar, Çeçenler, Tatarlar, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya sınırları içinde kalan Türk boylarıdır. Tatarlar aslen Türk olup sonraları Ruslar ve Ukraynalılar arasına karışmıştır. Umûmiyetle Volga bölgesi, Urallar ve güneybatı Sibirya’da yaşamaktadırlar.

Diller:

Ülkede konuşulan diller kök olarak beş kaynaktan gelmektedir. Bunlar Slav, Altay, Hint-Avrupa, Ural ve Kafkas grubu dilleridir. Beyaz Ruslar, Ruslar, Ukraynalılar ve Polonyalılar slav grubu dilleri konuşur. Altay grubunun ise en önemlisi Türkçedir. Türkçe, mevcut boylar arasında bâzı lehçe farklılıkları ile konuşulmaktadır.

Dinler:

Rusya Federasyonunda halk genelde Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebindendir. Komünist rejim zamânında din düşmanlığı yaygınken 1989’dan îtibâren yapılan yenilikler sonunda halk dîne yönelmiştir. Dînî âyinler serbestçe yapılmaya başlanmıştır. Türklerin büyük kısmı Müslümandır.

Kültür:

Sovyetlerin kültür hayâtı, 1917 İhtilâlinden sonra, değişikliğe uğramıştır. Çarlık döneminin yerini komünistlik almıştır. Komünist hedef için “her yol meşrûdur” prensibi medeniyeti, ahlâk ve mâneviyâtı, insanlığı, refah ve mutluluğu unutturmuş, insanı hayvanlaştıran bir robot ve bir makina hâline getirmiştir. Mülkiyet hakkının kalmaması, yaradılıştan buna temâyüllü olan insanı isteksizliğe ve tembelliğe sürüklemiştir. Sanat ve edebiyat ise çok cılız kalmış, temâyüz eden bâzı şahsiyetler ve ilim adamları ülkeden kaçıp kurtulma çabaları içine girmiştir. İlmin ve mâneviyâtın esâsından mahrum Rus milletleri hem maddeten hem de mânen insanlıktan uzak kalıp, kültür ve refah seviyeleri düşük kalmıştır.

Komünist ihtilâlden sonra başlatılan komünizm eğitim ve öğretimi, okullarda mecbûrî hâle sokulmuştur. Bugün okuma-yazma oranı % 98’dir. Yüksek tahsil imkânları 1970’ten sonra gelişmiştir. Teorik fen ilimleri bakımdan güçlü kadrolar, politik baskıların tesirinden, günümüzde kurtulmuştur.

Teknik çalışmalar:

Rusya Federasyonu, uzay çalışmalarında ABD ile yarış hâlindedir. Fezâ çalışmalarında ve ay seyahatlerinde, Amerikalılar, Ruslardan çok ileridedir.

Rusya Federasyonunda atom konusu üzerinde çok fazla çalışma yapılmaktadır. İlk reaktör 1954’te çalıştırılmıştı ve 5000 kw gücündeydi. Son 10 yılda ülke teknik yönden çok geri kalmış olup, bunun neticesinde, yenileşme hareketleri başlatılmıştır.

Spor:

Rusya Federasyonu spor alanında dünyâda söz sâhibi bir ülkedir. Spora her yıl büyük harcamalar yapılmaktadır. Umûmiyetle futbol, voleybol, güreş ve basketbol yaygındır. Ülkenin sembolü ayıdır.

Şehirler:

Başlıca büyük şehirleri Moskova, Leningrad, Gorki, Sverdlovsk, Novosibirsk, Kuybişey ve Sverdlovsk’tur. Bu şehirlerin nüfûsu yaklaşık 1,5 milyonun üzerindedir. Başşehri Moskova’dır. Moskova’nın kalbi ise Kremlin (tahkim edilmiş yer mânâsına gelir) olup, 15. yüzyılda yapılmıştır. Leningrad ülkenin endüstri merkezidir. Nüfûsu bir milyon civârında olan diğer şehirleri ise şunlardır: Çelyabinsk, Ersvon, Omsk, Perm, Ufa, Rostov, Volgograd.

Siyâsî Hayat

Rusya Federasyonunun siyâsî rejimi, Sovyetler Birliği dağılmadan önce komünist diktasıydı. Sovyetler Birliği resmen dağıldıktan sonra çok partili ve başkanlık sistemine dayalı parlamenter rejime geçildi. Devlet başkanı halk tarafından beş senelik bir süre için seçilir. Devlet başkanı aynı zamanda silahlı kuvvetlerin başkomutanı ve Güvenlik Konseyinin başkanıdır. Devlet başkanı meclisi feshetme yetkisine sâhiptir.

Parlamento 450 milletvekilinden meydana gelir. Milletvekillerinin yarı dar bölge seçim sistemiyle, diğer yarısı parti listelerinden nispî seçim sistemiyle seçilir.

Ayrıca Rusya Federasyonunu meydana getiren 89 üye bölgenin ikişer temsilcisinden meydana gelen 178 üyeli Federasyon Konseyi vardır. Federasyon Konseyi, devlet başkanı tarafından feshedilemez. Konsey, meclisten geçen yasaları ve devlet başkanının sıkıyönetim yasasına ilişkin kararlarını onaylar.

Ekonomi

RusyaFederasyonu’nun ekonomisi tarım, sanâyi, ormancılık ve hayvancılığa dayalıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla kurulan Rusya ve diğer cumhûriyetlerde büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır (1994).

Tarım:

Geniş Sovyet toprakları ilk bakışta ülke için avantajlı bir durum gibi gözükür. Fakat tam aksine bu durum ve buna ilâve olarak, aşırı iklim şartları ve verimli sahaların azlığı ülkenin ciddî bir problemidir. Rusya’da verimli topraklar pek azdır. Kuzey bölgelerdeki verimli alanlar ise, yağış alıyorlarsa da yağış mevsimi çok kısa sürer. Ekonomi bu yüzden ABD ekonomisinden daha güçsüzdür ve bâzı alanlarda ABD’ye bağlıdır.

Sovyet topraklarının sâdece % 10’una yakın bir bölümü tarıma müsâit durumdadır. Mevcut ekili alanlar, çayırlıklar, otlaklar ve meyve-sebze bahçeleri ülkenin ancak % 27’sini örtebilmektedir. Ülkenin esas verimli bölgesi ortada olup, “Verimli Üçgen” şeklinde nitelenebilecek bir sahadır. Üçgenin tabanı Leningrad-Odesa hattı ve tepe noktası Altay Dağlarıdır. Sibirya’da da küçük alanlar vardır. Başlıca tarım ürünleri arpa, çavdar, buğday, şekerpancarı, patates ve ayçiçeğidir.

Endüstri:

Rusya Federasyonu, sanâyisi gelişmiş ülkeler arasında yer alır. Başlıca endüstri alanları çelik, makina, makina âletleri, çimento, kâğıt, kimyevî maddeler ve otomobildir. Ülkede sanâyinin gelişmesini büyük ölçüde mâden kaynakları sağlamıştır. Dünyâ demir rezervinin yaklaşık % 40’ı buradadır. Ayrıca zengin kömür ve potasyumlu tuz yatakları mevcuttur. Ağır sanâyi endüstri merkezlerinden ziyâde demir ve kömür rezervlerinin bulunduğu bölgelerde gelişmiştir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Rusya Federasyonu, ayrılan diğer cumhûriyetler ve bütün dünyâ devletleriyle ticâret yapmaktadır. Kürk endüstrisi ülkede bir hayli gelişmiştir. Astragan (Karakul boyunu derisi) dahil kürk ihrâcâtı çok önemlidir. Özellikle samur ve vizon kürkleri çok tutulur.

Ormancılık:

Ülkenin Avrupa bölümünde çam, köknar ve meşe, Sibirya tarafında sedir, karaçam ve köknar ormanları yer alır. Ormancılık ekonomide önemli yer tutar. Dünyâ kereste üretiminin, takriben % 20’sine yakın bir bölümü Rusya Federasyonuna âittir. Kereste rezervlerinin % 80’ninden fazlası Sibirya bölgesinden elde edilir.

Hayvancılık:

Rusya’da hayvancılık önemli bir geçim kaynağıdır. Tabiî otlaklarda, sığır yetiştiriciliği yaygın olarak yapılır. Ülkenin Avrupa topraklarında ve batı Sibirya’nın bir bölümünde özellikle sütcülük gelişmiştir. Küçükbaş hayvan besiciliği ve tavukçuluk yaygın olarak yapılır.

Balıkçılık:

Rusya Federasyonu, Atlas ve Büyük Okyanusa kıyıları olması sebebiyle büyük balıkçılık filolarına sâhiptir. Karadeniz’le Aral ve Hazar Denizi gibi göllerde yapılan balıkçılık önemli olmamakla berâber, en iyi havyar Hazar Denizinden yakalanan Mersinbalığından elde edilir. Senelik yakalanan balığın büyük kısmı Kuzey ve Uzakdoğu denizlerinden gelir. Rusya balina avcılığında dünyâda Japonya’dan sonra ikinci sırayı almaktadır.

Ulaşım:

Ulaşım şebekesi çok gelişmiştir. Demiryolu ulaşımı, karayoluna nazaran daha yaygındır. Demiryollarında hat aralıkları dünyâ standartlarından daha geniştir. Rus Hava Yolları (Aeroflot) dünyânın en büyük ulaştırma şebekesine sâhiptir. Buna rağmen iç seferleri çok düşük olup, ağırlık dış seferlere verilmiştir. Deniz yolu ulaşımı ise oldukça iyidir.

SİNGAPUR


DEVLETİN ADI: Singapur Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Singapur
YÜZÖLÇÜMÜ: 622 km2
NÜFUSU: 2.792.000
RESMİ DİLİ: Malay, Çince, Tamil, İngilizce
DİNİ: İslâm, Budizm, Hinduizm
PARA BİRİMİ: Singapur Doları

Hint Okyanusunda 1°15’ - 1°28’ kuzey enlemleri ve 103°40’ - 104° doğu boylamları arasında yer alan ve Güneydoğu Asya’nın en küçük ve en refah bir adalar ülkesi.

Târihi

Bölgenin bilinen ilk insanları Çinliler ve Malaylılardır. Bunlar bu adalar ülkesine “deniz şehri” anlamına gelen Temasek adını vermişlerdi. Singapur’un asıl modern târihiyse, 1819 yılından îtibâren başlatılır. Bu târihte zamânın sömürgeci milleti olan İngilizler, burayı istilâ ederek, 1959 yılına kadar idâreleri altında tuttular. Bu târihte Milletler Topluluğu içerisinde bağımsız (otonom) bir devlet oldu. 1963 yılında Malaya,Saravak ve Sabah ile Malaya Federasyonunu meydana getirmek üzere birleştiler. Fakat bu birleşme fazla uzun sürmedi. Federasyondaki hâkim grup olan Malaylar ile Singapur bölgesindeki ekseriyeti teşkil eden Çinliler arasında anlaşmazlıklar baş gösterdi. Bunun üzerine yeni bir anlaşma yapıldı. Böylece Singapur 9 Ağustos 1965’te ayrı bir devlet oldu.

Fakat bölgedeki iç huzursuzluklar devam etti. Antikomünist bir yapıya sâhip olan Singapur’da, Malaylar ve Çinliler olaylar çıkartıyorlardı. 1969 yılında ırkçı bir ayaklanmaya bürünen şiddet eylemleri, birçok tutuklamalar sonucu bastırıldı. Daha sonra ülkedeki idâreyi, 1959 yılında ülkenin ilk başbakanı seçilen Lee Kuan Yew’in kurduğu, Halk Partisi (PAP) rakibi Komünist BurisanSosyalist Partisi’ni hezimete uğratarak iktidarı ele geçirdi. Ülkeden İngilizler 1971 yılında çekilmek zorunda kaldılar. Bağımsızlıktan sonra sonra iç ve dış politikayı tesbit eden Lee Kuan Yew, 1990 senesine kadar sürdürdüğü başbakanlık görevinden ayrıldı. Yerine Goh Chok Tang başbakan oldu. 1991’de yapılan seçimlerin neticesinde Goh Chok Tong tekrar başbakanlığa getirildi. Hâlen başbakan Goh Chok’tur (1993).

Fizikî Yapı

Singapur, Endonezya ve Malezya toprakları arasına sıkışmış, küçücük bir ada devletidir. Kuzey ve batıdan Johore boğazı ve doğu ve güneyden Singapur Boğazı ile kapalı dikdörtgen şeklinde bir ülke olan Singapur’un, kendisine âit 40 kadar adacıkla birlikte yüzölçümü yaklaşık olarak 622 km2 civârındadır. Singapur, Malay Yarımadasına 1200 m uzunlukta olan bir demir ve karayolu ile irtibatlıdır. Singapur, Adasının uzunluğu, yaklaşık 43 km ve eni ise 22,5 km’dir. Ülke ekvatorun yaklaşık 130 km kadar kuzeyinde bulunmaktadır. Malezya batı kıyısı ile Sumatra Adası arasındaki bir su yolu olan Malacco Boğazının hemen ağzında yer alır.

Singapur arâzisi kıyı bölgelerde alçak ve orta bölgelerde az yüksektir. Bu yükseklik tatlı bir meyil hâlindedir. Ülkenin en yüksek noktası yaklaşık 177 m’lik Timah Dağıdır.

İklim

Singapur tropikal bir iklime sâhiptir. Sıcaklık ve nem miktarı yüksektir. Yağışlar çok fazladır. Mevsimlere göre nem, ısı ve yağış değişikliği oldukça azdır. Ekvatorun hemen kuzeyinde yer aldığı ve arâzisinin alçak olması sebebiyle hava sıcaklığı, özellikle yaz aylarında çok fazla artmaktadır. Genellikle ekim-mayıs ayları arasında yağışlar şiddetlenir.

Tabiî Kaynakları

Etrafı Hint Okyanusunun suları ile çevrili, bu küçük ada devletinin bir zamanlar toprakları tamâmen tropikal ormanlarla kaplıydı. Bugün bunların % 85’i kalmamıştır. Dolayısıyla vahşi hayvanlar da çok azalmıştır. Arâzi alçak olup, ülkede tabiî kaynaklar hemen hemen hiç mevcut değildir.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Singapur’un bugünkü nüfûsu yaklaşık olarak 2.792.000 kişidir. Nüfûsun % 77’sini Çin asıllı insanlar teşkil etmektedir. Nüfûsun % 15’ini Malaylar ve % 6’sını Hintliler, gerisini de diğer azınlıklar meydana getirir. Ülkedeki nüfus yoğunluğu, 622 km2lik bir yüzölçüme sâhip olması bakımından çok yüksek olup, kilometre kareye yaklaşık 4488 insan düşer. Yıllık nüfus artış oranı yaklaşık % 1,2’dir. Nüfûsun çoğu genç ve şehirlidir. Sadece % 25’lik bir kısmı köylerde ve kır hayâtında yaşar.

Nüfûsun çoğunluğunu teşkil eden Çinliler, beş ana grupta toplanırlar ve beş büyük lehçeyi kullanırlar; Hokkien, Cantonese, Teochev, Hainanese ve Hakka. Bunlar genellikle Konfüçyüst, Budist veya Taoisttir.

Malaylar ise ikinci büyük grup olup, Malay dilini konuşurlar ve tamâmına yakın kısımları Müslümandır. Nüfûsun % 7’lik bir bölümünü meydana getiren Hintlilerin ve Pakistanlıların büyük bir kısmı Müslüman, az bir kısmı ise Hindudur. Genellikle Tamil lisanını kullanırlar. Çok az miktarda da Avrupalı ve Avrasyalı nüfus vardır.

Din ve dil farklılıklarının büyük boyutlara ulaşması üzerine Singapur hükümeti, Malay dilini millî dil îlân etti. Diğer Mandarin (Çin lehçelerinden bir kısmı), Tamil ve İngilizceyi de resmî dil olarak kabul etti.

Singapur, diğer Asya ülkelerine nazaran okuma-yazma oranı yüksek olan bir ülkedir. Nüfûsun hemen hemen % 76’sı okur-yazardır. Genç nüfûsun % 65’i okula devam etmektedir. Birçok sanat, teknik ve özel okul mevcuttur. Ülkede iki üniversite vardır: Singapur Üniversitesi, Nanyang Üniversitesi.

Singapurluların sağlık, sosyal ve kültür hayatları oldukça iyidir. Ülkede 17 modern hastâne vardır. İnsan ömrü ortalması 70 yaşın üzerindedir.

En büyük ve gelişmiş şehri Singapur City olup, ülke nüfûsunun yaklaşık 2.650.400 kişisi burada yaşar.

Siyâsî Hayat

Singapur Cumhûriyeti parlamenter demokrasi sistemine dayanır. Yasama gücü tek meclisli Millet Meclisinin elindedir. Meclis, 79 üyeli olup, üyeler beş senede bir seçilir.

Singapur Birleşmiş Milletlerin ve ayrıca Milletler Topluluğunun bir üyesidir.

Ekonomi

Singapur ekonomisinin büyük bir kısmı ticârete dayanır. Ayrıca ulaştırma, bankacılık, sigortacılık, haberleşme, tâmirat ve depolama gibi hizmetlerden de önemli ölçüde gelir elde edilmektedir. Singapur ekonomisinin dayandığı diğer önemli gelir kaynağı endüstridir. Son zamanlarda mevcut işçi gücünün % 52’sine yakın bir bölümü, endüstri alanında istihdam edilmiştir. İşçi gücünün % 33’lük bir bölümü ticâret ve hizmetlerdeyken, tarım alanında % 2 gibi küçük bir işçi grubu kalmıştır. Singapur’un önde gelen endüstri dalları; gemi yapımcılığı, petrol rafinerileri, elektronik âletler, tekstil, gıdâ ve kereste endüstrisidir. Turizm ülke için önemli bir gelir kaynağıdır. Balıkçılık da, özellikle son zamanlarda ülke ekonomisine önemli ölçüde gelir sağlamaktadır.

Ülke, ithâlâtının % 19’unu Japonya’dan ve % 18’ini Suudi Arabistan’dan yapmaktadır. Ayrıca İngiltere ve Malay’dan da mal almaktadır. İhrâcâtını ise daha çok İngiltere, Japonya ve Malay’a yapar.

Singapur ekonomisi, 1960 yılında geniş petrol yataklarının Endonezya ve Malezya kıyılarının uzağında bulunmasından sonra, yıllık 200 milyon dolar civârında bir gelir daha elde ederek gelişme gösterdi. Böylece Singapur, Güneydoğu Asya’nın endüstri merkezi hâline geldi. Ülkenin ulaştırma şebekesi yeterlidir.

SRİ LANKA (Seylan)


DEVLETİN ADI: Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhûriyeti
BAŞŞEHRİ: Kolombo
YÜZÖLÇÜMÜ: 65.610 km2
NÜFUSU: 17.540.000
RESMİ DİLİ: Sinhala, (Tamil, İngilizce)
DİNİ: Budizm, Hinduizm, İslâm, Hıristiyanlık
PARA BİRİMİ: Rupee

Hint Okyanusunda, Hindistan’ın güneydoğu ucundan yaklaşık 35 km uzakta, 5° 55’-9°50’ kuzey enlemleri ve 79° 42’-81°53’ doğu boylamları arasında yer alan, armudî bir şekle sahip, dünyânın en güzel tabiat manzaralarının bulunduğu yemyeşil bir çay adası olan ülke.

Târihi

Sri Lanka, Doğu Afrika ve Güney Asya arasında, okyanus yolunun üzerinde bulunduğu için tüccarların tabiî bir uğrak yeri olmuştur. Ülkenin târihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzamaktadır. Adanın ilk olarak ismi Yunanca “bakır renkli” demek olan Toprobane idi. Arap fetihlerinden sonra, Arapça “beklenmedik şeylerin ülkesi” anlamına gelen Serendip denildi. Sonraları 1972 yılına kadar kullanılacak olan Seylân ismini aldı. Bu târihten îtibâren “debdebeli, şaşaalı ülke” anlamına gelen, Sir hale dilindeki Sri Lanka, ülkenin bugünkü resmî ismi oldu. Dînî kaynaklarda; Allahü teâlâ tarafından, bütün insanların babası, yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem aleyhisselâm, Cennetten bu Serendip (Seylân, Sri Lanka) Adasına indirildiği bildirilmiştir.

Bugün, Sri Lanka nüfûsunun % 75’ini teşkil eden Sinhaleler M.Ö. 6. yüzyılda adaya yerleşmişler ve M.Ö. 3. yüzyılda Budizmi benimsemişlerdir. Daha sonraTamiller Hindistan’dan buraya gelmişlerdir.

Adaya ilk gelen yabancıların Asya, Afrika ve Avrupa’dan gelen kolonistler olduğu sanılmaktadır. Bu yeni gelen kolonistler, adada mevcut fanatikleri hâkimiyetleri altına aldılar. M.S. 12. yüzyılda Arap tüccarları ada halkıyla ticâret yaptı.

Adaya ilk gelen Avrupalılar, Portekizliler olmuştur. 1505 yılında gelen Portekizlileri, 1658 yılında Felemekler (Hollandalılar) adadan çıkartmışlardır. 1796 yılında İngilizler adayı ellerine geçirmişlerdir. Uzun yıllar İngiliz sömürgeciliği altında kalan Seylan Adası, 1948 yılında İngiliz Milletler Topluluğuna dâhil, bağımsız bir üye devlet olmuştur. 1959 yılında Başbakan W.R. D. Bandaranaike Sinhala-Tamil çekişmeleri sebebiyle öldürülünce yerine hanımı Mrs. Srimavo Bandaranaike geçti. Böylece dünyânın ilk kadın başbakanı oldu. 1965 ve 1970 seçimlerinden sonra da başbakanlığa devam etti ve nihâyet 1971 yılında görevden ayrıldı. 1972 yılında cumhûriyet îlân edilerek Sri Lanka ismini almıştır.

1978’de Sri Lanka başkanlık sistemine geçti. Junius Richard Jayewardene cumhurbaşkanı oldu. Daha sonra Ranasinghe Premadasa Devlet Başkanı seçildi. Bu arada ülke içindeki grupların artan anlaşmazlıkları hâlâ devam etmektedir (1994).

Fizikî Yapı

Sri Lanka fizikî yapı bakımından, Güney Hindistan Yaylasının bir uzantısı olup, ondan yaklaşık olarak 35 km uzaktadır ve aralarında Palk Boğazı vardır. Palk Boğazı, Mannar Körfezinin hemen kuzeyinde olup, en dar yeri yaklaşık 32 km genişliktedir. Adanın kuzeybatı kıyısında yer alan Mannar Adasının hemen batısında Sri Lanka’yı, Asya’ya bağlayan Adam’s Bridge (Âdem Köprüsü) bulunur.

Sri Lanka Adasının uzunluğu yaklaşık 435 genişliği de 225 km’dir. Adanın yüzölçümüyse 65.610 km2 kadardır.

Ülkede üç ana coğrafî bölge bulunur; kıyı bölgesi, merkezî güney bölge ve Hatton Yaylası.

Adanın orta güneyi dağlık olup, çoğu zirveler 2100-2500 m arasında yüksekliğe sâhiptir. Ülkenin en yüksek noktası olan 2527 m civârında bir yüksekliğe sâhip Pidurutalagala bu bölgede yer alır. Bu dağların aşağılara doğru olan bölümleri ormanlarla kaplı tepelikler ve ağaçlıklı yaylalıklardır. Adanın güney kıyı kesimiyse, oldukça düz ve geniştir. Sri Lanka dağlarından 16 nehir akar ve herbiri en az 96 km uzunluktadır. En uzunları yaklaşık 182 km uzunluktaki Mahaweli Ganga ve ikincisi de 167 km’lik Aruvi Aru nehirleridir. Ülkenin kıyıları umûmiyetle kumlu plajlarla örtülüdür ve yer yer mercan kayalıklara rastlanır.

İklimi

Sri Lanka’nın iklimi sıcak ve nemlidir. Alçak bölgelerde sıcaklık ortalaması yaklaşık 27°-28°C civârındadır. Nem oranı ise gündüzleri % 70 iken geceleri % 90’a kadar çıkar. Yüksek bölgelerde, meselâ Nuwara Eliya’da sıcaklık ortalaması 16°C kadardır. Mayıs’tan eylüle kadar, güneybatıdan ve ekimden şubata kadar, kuzeydoğudan esen Muson Rüzgârları ülkeye serin yağışlar getirir. Mart ve nisan ayları en sıcak aylardır. Muson dönemleri arasında iklim yumuşaktır ve kısa süreli yağışlar devam eder. Sri Lanka’nın ortalama yıllık yağış miktarı kuzeyde kuru bölgelerde yaklaşık 1020 mm iken, dağların doğu yamaçlarında 5080 mm’ye kadar artar.

Ülkenin batısı umûmiyetle ormanlıktır. Ormanlık olmayan kısımları çok fazla ot ve çimenliktir. Dağların yamaçları ve etekleri ormanlarla ve yaylalar da genellikle çay bitkisiyle örtülüdür.

Tabiî Kaynaklar

Sri Lanka, dünyânın tabiat manzarası bakımından en güzel ülkelerinden biridir. Yemyeşil ormanlar ve bitki örtüsü, rengârenk çiçekler ve kuşlar ve birçok türde hayvanlar ülkenin seyredilmeye doyulamayacak güzellikleridir. Ülkenin, hemen hemen her yeri tropikal ormanlarla kaplıdır. Bu ormanlarda genellikle tik ağacı, abanoz ağacı, demir ağacı ve hind ağacı gibi kerestesi çok kıymetli ağaçlar oldukça sıktır.

3000’den fazla türde çiçek ve ot ülkeyi baştan aşağı bitki dünyâsına boğmuştur. Genellikle orkide, yasemin ıtırı, çiçekli bitki (Bougainvillea), amber çiçeği, kroton, iri kırmızı yapraklı bitki (Poinsettras), lantan, kana, kılıç çiçeği (keklik bâdemi), kadife çiçeği, nergis, taç yaprağı ve nilüfer gibi nâdide çiçekler çok yetişir. Köylerde ve yol kenarlarında papatya, muz, hintkirazı(mango), hurma kestânesi ve kokonat ağaçları oldukça bol miktardadır.

Sri Lanka, oldukça fazla sayıda hayvan çeşidine sâhiptir. Ormanlık bölgelerde genellikle fil, manda, leopar, ayı, çok çeşitli türlerde maymun, samur ve cins cins geyikler yaşar. Nehir ve orman göllerinde timsahlara ve genellikle biraz daha kuru bölgelerde dev kertenkelelere (kabragayo) ve parlak kertenkelelere (Talagoya) sık sık rastlamak mümkündür. Ayrıca sürüngenlerden piton yılanı(python), kobra ve engerek yılanı(Rusell’s viper veya trc polngas) ormanlardan başka şehir içinde dahi oldukça çoktur.

Ülke aşağı yukarı 400 çeşit kuş cinsine sâhiptir. Bunlardan 40 kadarı dünyânın her yerinde bulunursa da geri kalanları az rastlanan ve kıymetli sayılan kuşlardır: Meselâ, mavi iskele kuşu, alacalı ardıç, maynak kuşu, yeşil arıkuşu, sinekçil, börülce tavuğu, hint kuşu, iri gaga, yeşil imparator güvercini, muhabbet kuşu, sinek kuşu, kara tavuk, tavus kuşu, balıkçıl ve flaman kuşu nâdir rastlanan fakat Sri Lanka’da bolca bulunan kuş türleridir.

Deniz ürünlerinden daha çok; yengeç, karides, istakoz, kahin, sombalığı, istiridye ve deniz kaplumbağası yetişir.

Sri Lanka Adası, dünyânın en eski kaya ve taş parçalarından ve cins cins toprak çeşitlerinden meydana gelmiştir. Genellikle ülke toprakları laterit denilen kırmızı kildendir.

Yeraltı kaynakları da oldukça bol ve dünyâda meşhur olmuşlardan ziyâde, az bulunan ve kıymetli minerallerdir. Kuartz, feldispat, mika, ilmenit, monazit, toryum, arkil (kaolin), ruble, alçıtaşı, akumarin, safir, altın ve grafit (karbon) bunların önde gelenleridir. Ayrıca birçok bölgede demir yatakları vardır.

Nüfus ve Sosyal Hayat

Ülke nüfûsu yaklaşık 17.540.000’dir. Yıllık nüfus artışı % 1,7 ve nüfus yoğunluğu 213’tür. Etnik yapı îtibâriyle % 75 Sinhale, % 16 Tamil ve % 7 Moor kabilelerinden meydana gelir. Sinhala resmî dildir. Ayrıca Tamil lisanı ve İngilizce yaygındır.

Nüfusun ekserisini teşkil eden Sinhaleler, kahverengi derili, siyah, dalgalı saçlı, kalın dudaklı ve kısa yapılı insanlardır. Tamiller ise nispeten iri ve uzun boyludur. Tamiller ve Moor’ların büyük bir bölümü İslâmiyetle şereflenmiştir. Nüfûsun geri kalanı Hindu ve Budisttir. Hindu ve Buda felsefesinin hemen hemen en koyu ve mutaassıp şekli hayat tarzında görülür. Fakat özellikle son zamanlarda, İslâmiyetin yayıldığı ve birçok Sri Lankalının Müslüman olduğu göze çarpmaktadır.

Ülkenin diğer yerli gruplarıAsya, Avrupa ve Afrika’dan yapılan göçler esnâsında yerleşmiş bulunan insanların soyundandır. Arap, Afganlı, Hintli, Pakistanlı, Çinli, Burgher (Felemenk) ve Portekizli küçük gruplar mevcuttur. Zâten ada nüfûsu, göçle gelenlerle, adanın ilk sâkinlerinin kaynaşması olduğu için kısmen melezdir.

Sri Lankalı erkekler genellikle sarong adı verilen giysiler, parlak gömlekler ve sandal ayakkabılar giyer. Özel günlerde shervanı denilen acâip bir ceket giyilir. Kadınların elbisesine cambaya denir.

Ülkede okuma-yazma oranı % 81 civârındadır.

Kolombo, ülkenin başşehridir. Dünyâda en geniş barajına sâhip şehirlerden biri olup, Sri Lanka’nın, en gelişmiş şehridir. Sri Lankalının hayatında çay ve kauçuk, ekmek ve su gibi olmuştur. Dolayısıyla nüfûsun % 55’i tarım alanında çalışır. Geri kalanlardan % 27’si endüstri alanında ve ticârî hayatta ve % 18’i de diğer hizmetlerde istihdam edilir.

Siyâsî Hayat

Sri Lanka Cumhûriyeti, başkanlık sisteminde olup, idârî olarak 24 idârî bölgeye ayrılır. Her bir bölgede, merkezî hükûmetin atadığı bir hükûmet temsilciliği bulunur. Parlamento 225 üyeden meydana gelir ve altı senelik bir dönem için seçilir. Parlamento üyelerinden seçilen kabîne üyelerine başbakan başkanlık eder ve hükûmeti kurar ve yürütür.

Ekonomi

Sri Lanka ekonomisi, tarıma dayanmaktadır. Daha doğru bir ifâdeyle çay, kauçuk ve kokonat ekonominin yükünü üzerlerine çekmiş başlıca ürünlerdir. Ekili alanların üçte ikisi bu ürünlere ayrılmıştır. Çay, Sri Lanka’nın en önemli maddesidir. Dünyâda çay üretiminde üçüncü büyük ülkedir. Yıllık üretim miktarı 210 milyon kg civârındadır. Çay genellikle 1500 m’nin üzerinde olan bölgelerde yetişir. Diğer önemli olan iki üründen kauçuğun yıllık üretimi 100.000 ton ve kokonat ise 400.000 hektarlık bir alanda üretilir. Diğer önemli tarım ürünü pirinçtir.

Ülkede mâdencilik büyük ölçüde alçıtaşı ve grafit (karbon) üzerinedir. Ülkenin grafiti çok yüksek derecede karbonludur. Bundan başka birçok kıymetli taşlar, meselâ safir (gökyakut), yâkut topat (sarı safir), turmolin (renkli şeffaf taş) ve zirkon elde edilir. Bu kıymetli cevherler az fakat kâfi miktardadırlar. Ülkenin önemli bir gelir kaynağıdırlar.

Sri Lanka’nın başlıca endüstri kolları kontraplak, kâğıt, cam eşyâ, seramik, çimento, tekstil ve kimyevî maddelerdir. Orman ürünleri ve kereste çok önemli bir endüstri sektörüdür.

Ülkenin yıllık millî brüt hâsılatı yaklaşık 6,5 milyon dolar ve kişi başına düşen millî gelir 400 dolar civârındadır. Bir milyon dolara ulaşan ihrâcâtın büyük bir kısmı ABD, İngiltere ve Birleşik Almanya iledir. Başlıca ihracat ürünleri şunlardır: Çay, kokonat, kauçuk, kakao, tarçın, sitronella (merhem parfüm yapımında kullanılan bir ot yağı), tütün, orman ürünleri, kıymetli taşlar (yâkut, safir, topat, vs.), grafit, kireçtaşı, ilmenit, monozit, zirkon, kuartz, demir, çeşitli cins keresteler (tik, abanoz, demirağacı, Hintağacı), çeşitli cins cevherler, seramik eşyâlar ve cam eşyâlar. Buna karşılık iki milyon dolar dolayındaki ithâlâtını genellikle Japonya, İngiltere ve Suudi Arabistan ile yapar. Pirinç, arpa, buğday, tekstil ürünleri, makina, petrol ürünleri, gübre, ulaştırma teçhizatı, yakıt, gıdâ maddeleri ve çelik en önemli ithâlât maddeleridir.

Ülkenin iyi bir kara ve demiryolu ulaştırma şebekesi vardır. Karayollarının uzunluğu 20.693 km olup % 41’i asfalttır. Demiryollarının uzunluğu aşağı yukarı 1950 km uzunluğundadır. Birçok milletlerarası hava seferleri Kolombo üzerinden yapılır. Kolombo dünyânın en büyük sun’î limanlarından birisine sâhiptir. Asya’nın hemen hemen en işlek limanıdır.







 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol