İletişim Adresi

   
  ORHAN YILDIZ
  Kirim Turkleri
 


KIRIM HANLIĞI



Kırım Yarımadası, 14'üncü yüzyıldan itibaren, Altınordu Devleti'nde hânedanlık mücadelesine katılan sülâle mensupları ve âsî kabile beylerinin sığındığı bir mekân haline geldi. Bölge, aynı zamanda bu topluluklar arasında hakimiyet mücadelesine sahne oldu.

Cengiz Han'ın küçük oğlu ve aynı zamanda Timur soyundan gelen Tokay, Kırım'daki iktidar mücadelelerinin sonunda Litvanya'ya göç ederek, Kral Vitold'un yanına sığınmıştı. Bu sıralarda dünyaya gelen, Tokay'ın oğlu Hacı Giray, büyüdüğünde, Şirin kabilesinin yardımıyla Kırım'da hakimiyet tesis etti. Bu hakimiyetle vücut bulan Kırım Hanlığı'nın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak Hacı Giray'ın bastırdığı paranın üzerindeki 1441 tarihi, devlet oluşumunun bu tarihten önce gerçekleştiğini gösteriyor, Altınordu tahtına geçmek isteyen Hacı Giray, Lehistan Krallığı ve Moskova Prensliği ile anlaştı. Ayrıca Kefe Cenevizlilerine karşı Fatih Sultan Mehmet ile ittifak yaptı. Hacı Giray'ın 1466'daki ölümünden sonra, oğulları Mengli Giray ile Nur Devlet arasındaki mücadeleyi, Osmanlı Devleti'nin desteğini alan Mengli Giray kazandı. Kırım kuvvetleri ilk defa, Sultan İkinci Bayezid'in 1484'teki Akkerman Seferine katıldı. 1502'de Saray şehrine saldıran Kırım Hanlığı, Altınordu Devleti'nin yıkılmasına sebep oldu.

Ancak bu tarihe kadar, Altınordu korkusuyla Kırım'la iyi geçinen Moskova Knezliği, bundan sonra Kırım'a karşı cephe almaya başladı.İkinci Gazi Giray'ın 1607'deki ölümünün ardından Kırım'da başlayan iktidar mücadelesi, Hanlığın yıkıldığı 1792'ye kadar sürdü.

Mengli Giray'ın ölümü üzerine1514'te tahta geçen Mehmet Giray, Kazan Hanlığı'nın da yardımıyla 1521'de Moskova'yı kuşatıp, Rusları yenerek haraca bağladı. Ruslar bu haracı, Birinci (Deli) Petro dönemine (1682-1725) kadar ödedi. Bununla birlikte, Kırım Hanlığı'nın Rusya ile mücadelesi devam etti. Kazan ve Astrahan'ı Ruslardan kurtarmak isteyen Devlet Giray, Hanlığın batısını emniyete almak için, Orta Asya'dan Türk boyları getirerek, Bucak'a (Besarabya) yerleştirdi. Ayrıca Kafkaslar'daki Çerkez ve Türk boylarıyla ilişkileri geliştirerek, Kırım ve Osmanlı otoritesini bölgede hakim kıldı. Osmanlı'nın asırlar ötesi projesi olan 'Don-Volga Kanalı Projesi' de bu dönemde, 1568'de uygulamaya kondu. Ancak bu proje, kanalın üçte birlik bölümü kazılmasına rağmen, çeşitli sebepler yüzünden sonuçlandırılamadı ve Don-Volga Kanalı, 1952'de Ruslar tarafından açıldı.

Devlet Giray'ın 1577'deki ölümüyle Kırım Hanı olan İkinci Gazi Giray, Rusya'ya karşı yaptığı seferlerin yanında, Osmanlı'nın Avrupa'da yaptığı savaşlara da katıldı. Osmanlı'nın 1683'teki Viyana Kuşatması sırasında, Kırım Hanı Murat Giray'ın, Lehistan kuvvetlerini durdurma görevini yapmaması, Osmanlı'nın bozgununa yol açtı. Azledilen Murat Giray'ın yerine İkinci Hacı Giray getirildi.

1699 Karlofça Anlaşması ile Azak Kalesi'ni alan Ruslar, Kırım Hanlığı üzerinde baskı kurmaya başladı. 1736'da Hanlığın merkezi Bahçesaray'ı yağmalayan Ruslar, Kırım'ın diğer şehirlerini de tahrip etti. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1768-1774 arasında devam eden savaşlar sırasında Ruslar, 1770'te Bucak'ı, 1771'de de Kırım Yarımadası'nı işgal etti. 21 Temmuz 1774'teki Küçük Kaynarca Anlaşması'yla Kırım, Osmanlı himayesinden çıkarılarak, siyasi ve mülki bakımdan bağımsız hale getirildi.

Ruslar, 1777'de, kendi sempatizanları olan Şahin Giray'ın Han olmasını sağladılar. Ancak Şahın Giray'ı 'kâfir' diye nitelendiren ve Hanlığını kabul etmeyen Kırım Türkleri, 1785'ten itibaren Türkiye'ye göç etmeye başladı. Osmanlı'nın içinde bulunduğu zor durumdan faydalanarak, 1787'de Kırım'ı ilhak eden Ruslar, 1792'deki Yaş Anlaşmasıyla, bu ilhakı Osmanlı'ya da kabul ettirdiler. Osmanlı Devleti'nin Kırım'ı kurtarmak için verdiği mücadeleler sonuçsuz kaldı.

1853-1855 arasında yapılan Kırım Savaşı da Kırım'ı kurtaramadı. Osmanlı Devleti ve müttefikleri, Kırım'ın yarıdan fazlasını ele geçirmelerine rağmen, savaş sonrasında Ruslar Kırım'ı tekrar işgal etti ve birçok Kırım Türkünü Rusya içlerine sürdü. Rus işgalindeki Kırım, 1918'de Almanlar tarafından işgal edildi. Daha sonra Beyaz Rus hükümetinin merkezi oldu. 1921'de Özerk Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Ancak, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlarla işbirliği yaptıkları iddiasıyla, Kırım Türkleri 1944'te sürgün edildi. Sovyet diktatörü Stalin'in ölümünden sonra, 1950'li yıllarda, sürgündeki Kafkas halklarının vatanlarına dönüşüne izin verilirken, Kırım Türkleri ile Ahıska Türkleri bu haktan faydalanamadı. Kırım Türklerinin, liderleri Mustafa Cemiloğlu önderliğinde yürüttüğü 'vatana dönme mücadelesi' halen devam etmektedir.

Tarihte Kırım Hanlığı'nın başkenti olan Bahçesaray, bugün Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde kalan, 50 bin dolayında nüfuslu bir şehirdir.

Kırım Dağları'nın kuzey ve orta sırtları arasında, Çürüksu Nehri vadisinde, Akmescit (Simferopol)- Sivastopol (Akhisar) anayolu üzerinde yer alan Bahçesaray, 16'ıncı yüzyıla kadar, ormanlarla kaplı bir mesire alanıydı. Altınordu ve Kırım Hanlığı'nın ilk dönem yöneticileri, bölgeyi yazlık ikâmet ve dinlenme yeri olarak kullanmaktaydı.

Birinci Mengli Giray Han, 1500'de Zincirli Medrese'yi ve 1503'te Çürüksu'nun kenarına Han Sarayı'nı yaptırarak, Bahçesaray'ın temelini attı. Şehir, Han Sarayı çevresinde ve Çürüksu Vadisi boyunca gelişerek, 16'ıncı yüzyıl sonlarında mamur hale geldi ve Kırım Hanlığı'nın yönetim merkezi oldu.

Mengli Giray'dan sonra gelen Kırım hanları, Han Sarayı'na yeni bölümler ekleyerek, kenti, bahçe içerisinde tek veya iki katlı güzel evlerin yanı sıra, cami ve türbelerle imar ettiler.

İlk Osmanlı-Rus savaşı olan ve Osmanlı ordusunun Rus ve Lehlileri yendiği 1677-1678 Çihrin Seferi sonunda imzalanan ilk Osmanlı-Rus anlaşması, Bahçesaray Barışı, 11 Şubat 1681'de Bahçesaray'da imzalandı. 1781 'de Bahçesaray'ı işgal eden General Münnich komutasındaki Rus ordusu, şehirdeki 2 bin evi tahrip ederken, Selim Giray'ın kurduğu zengin kütüphaneyi de yok etti. Han Sarayı ve yıkılan diğer yerler, İkinci Selamet Giray zamanında kısmen onarıldı.

Çarlık Rusya sı Kırım'ı 1783'te ilhak ettiğinde, Bahçesaray'da 31 cami, 2 kilise, 2 sinagog, 2 hamam, 16 han ve bin 561 ev bulunuyordu. 1864'te ise, 9 büyük cami ve 28 mescit vardı. Bahçesaray, 1783'te Akmescit'in Rus Çarlığı'na bağlı Tavrida vilayetinin idare merkezi yapılmasından sonra da, Kırım Türkleri bakımından önemini korudu.

Gaspıralı İsmail Bey, 1883'te burada 'Tercüman' gazetesinin neşrine başladı ve ilk 'usûl-i cedîd' okullarını burada açtı. Gaspıralı Ismail Bey'in 1914'teki ölümüne kadar Bahçesaray, Rusya Müslümanlarının eğitim merkezi haline geldi.

Çarlığın yıkılması üzerine kurulan Kırım Tatar Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi, yine Bahçesaray oldu. Birinci Kırım Türk Kurultayı, Han Sarayı'nda toplandı. Sovyetler döneminde, Kırım Türklerinin ilk milli kültür ve sanat faaliyetlerini başlattıkları şehir Bahçesaray'dır. Hanlık devrinden 20'inci yüzyılın başlarına kadar Bahçesaray'da el sanatları, bakırcılık ve özellikle dericilik gelişmişti.

BAHÇESARAY

Tarihte Kırım Hanlığı'nın başkenti olan Bahçesaray, bugün Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde kalan, 50 bin dolayında nüfuslu bir şehirdir.

Kırım Dağları'nın kuzey ve orta sırtları arasında, Çürüksu Nehri vadisinde, Akmescit (Simferopol)- Sivastopol (Akhisar) anayolu üzerinde yer alan Bahçesaray, 16'ıncı yüzyıla kadar, ormanlarla kaplı bir mesire alanıydı. Altınordu ve Kırım Hanlığı'nın ilk dönem yöneticileri, bölgeyi yazlık ikâmet ve dinlenme yeri olarak kullanmaktaydı.

Birinci Mengli Giray Han, 1500'de Zincirli Medrese'yi ve 1503'te Çürüksu'nun kenarına Han Sarayı'nı yaptırarak, Bahçesaray'ın temelini attı. Şehir, Han Sarayı çevresinde ve Çürüksu Vadisi boyunca gelişerek, 16'ıncı yüzyıl sonlarında mamur hale geldi ve Kırım Hanlığı'nın yönetim merkezi oldu.

Mengli Giray'dan sonra gelen Kırım hanları, Han Sarayı'na yeni bölümler ekleyerek, kenti, bahçe içerisinde tek veya iki katlı güzel evlerin yanı sıra, cami ve türbelerle imar ettiler.

İlk Osmanlı-Rus savaşı olan ve Osmanlı ordusunun Rus ve Lehlileri yendiği 1677-1678 Çihrin Seferi sonunda imzalanan ilk Osmanlı-Rus anlaşması, Bahçesaray Barışı, 11 Şubat 1681'de Bahçesaray'da imzalandı.1781'de Bahçesaray'ı işgal eden General Münnich komutasındaki Rus ordusu, şehirdeki 2 bin evi tahrip ederken, Selim Giray'ın kurduğu zengin kütüphaneyi de yok etti. Han Sarayı ve yıkılan diğer yerler, İkinci Selamet Giray zamanında kısmen onanldı.

Çarlık Rusyası Kırım'ı 1783'te ilhak ettiğinde, Bahçesaray'da 31 cami, 2 kilise, 2 sinagog, 2 hamam, 16 han ve bin 561 ev bulunuyordu. 1864'te ise, 9 büyük cami ve 28 mescit vardı. Bahçesaray, 1783'te Akmescit'in Rus Çarlığı'na bağlı Tavrida vilayetinin idare merkezi yapılmasından sonra da, Kırım Türkleri bakımından önemini korudu. Gaspıralı İsmail Bey, 1883'te burada 'Tercüman' gazetesinin neşrine başladı ve ilk 'usûl-i cedîd' okullarını burada açtı. Gaspıralı Ismail Bey'in 1914'teki ölümüne kadar Bahçesaray, Rusya Müslümanlarının eğitim merkezi haline geldi.

Çarlığın yıkılması üzerine kurulan Kırım Tatar Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi, yine Bahçesaray oldu. Birinci Kırım Türk Kurultayı, Han Sarayı'nda toplandı. Sovyetler döneminde, Kırım Türklerinin ilk milli kültür ve sanat faaliyetlerini başlattıkları şehir Bahçesaray'dır. Hanlık devrinden 20'inci yüzyılın başlarına kadar Bahçesaray'da el sanatları, bakırcılık ve özellikle dericilik gelişmiş bir rol oynadı.Kırım'daki Türk-İslam eserleri, Çarlık ve Sovyetler dönemlerinde büyük tahribat gördü. Bu tahribattan kurtularak, gönümüze ulaşan eserlerin çoğu, Bahçesaray'da bulunuyor. Kentin en önemli mimarî eseri olan Han Sarayı, 18 ve 19'uncu yüzyılda kenti gezen seyyahlar tarafından, Endülüs'teki Elhamra Sarayı'na benzetilmiştir. Çürüksu Nehri üzerinden bir taş köprüyle geçilen Sarayın methalinde Demir Kapı ve buradan girilen Çeşmeli Avlu vardır. Avluda, 1733 tarihli Altın Çeşme ile 1763 tarihli Gözyaşı Çeşmesi yer almaktadır. Kırım Giray'ın, hanımı Dilârâ Bıkeç için yaptırdığı Gözyaşı Çeşmesi, ünlü Rus şairi Puşkin'in 'Bahçesaray Çeşmesi' şiiriyle ölümsüzleşti.

1950'den beri, 'Doğu Müzesi' adıyla müze olarak kullanılan Sarayın avlusunda bulunan bazı Kırım hanlarının mezarları da, halen kurallarına göre ziyarete açıktır. Sarayın bitişiğinde ise, Han Camii yer almaktadır. Birinci Mengli Giray, şehrin güneyinde Salacık mevkiinde, 1500'de Zincirli Medrese'yi ve 1501'de babası Hacı Giray'ın türbesini yaptırmıştı. Medrese, Kırım Türklerinin en önemli ilim merkezlerinden biri oldu.

Bugün vatana dönüş yapan Kırım Türklerinin önemli bölümü Bahçesaray'a yerleşmekte. Şehirdeki Rus nüfusun bir bölümü, mülkünü satarak Rusya'ya dönmüş durumda.

BAHÇESARAY BARIŞI

Osmanlı Devleti'nin Ukrayna topraklarında kurmaya başladığı hakimiyetten rahatsız olan, bölgenin diğer güçleri Rusya ve Polonya (Lehistan), aralarında askeri ittifak kurmuşlardı.

Türklerin Lehistan'a karşı harekâtı sırasında, Rus Çarı Aleksi Mihailoviç, Lehistan'a yardım maksadıyla, Osmanlı Padişahı Sultan Dördüncü Mehmet'e bir tehdit mektubu gönderdi. Ardından ilk Osmanlı-Rus savaşı, Rusya'nın 1677'de Kırım Hanlığı ile Ukrayna arasındaki topraklara saldırmasıyla başladı. Bunun üzerine Osmanlı Ordusu, 1677-1678'de Çehrin Seferi'ne çıkarak, Rusları ve Lehlileri yendi. Böylece, Çehrin Kalesi Osmanlı hakimiyetine geçti.

Moskova elçileri, 1681'de Kırım Hanı'na gelerek, bir daha Osmanlı ve Kırım topraklarına saldırmama konusunda anlaşma teklifettiler. Kırım Hanı'nın, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı ikna etmesiyle, ilk Osmanlı-Rus anlaşması olan Bahçesaray Barışı, 11.Şubat 1681'de imzalandı.

KIRIM TÜRKLERİ

Rusların güneye doğru yayılması ve Osmanlı İmparatorluğu'nun himaye gücünün kaybolması, Kırım Türkleri için büyük bir dramın başlamasına yol açtı. Daha, Kırım Hanlığı'nın devam ettiği sırada, Rus sempatizanı Şahin Giray'ın, 1777'de Rusların desteğiyle Kırım tahtını ele geçirmesi, Hanlık topraklarında yaşayan Türkler için 'vatanda gurbet'in başlangıcı oldu.

Ruslara yakın olmasından dolayı, Şahin Giray'ı 'kâfir' diye nitelendiren ve Hanlığını kabul etmeyen çok sayıda Kırım Türkü, kurtuluşu, o zamanlarda da 'Ana Vatan' kabul edilen Anadolu'ya sığınmakta buldu. Bereketli topraklarını ve sahip oldukları zenginliği terk eden Kırımlılar, Anadolu topraklarının yanı sıra, Osmanlı idaresindeki Balkanlar ve Rumeli'ye de göç etti. Bu fırsatı değerlendiren Ruslar, Türklerin boşalttığı yerlere Rus nüfusu yerleştirdi.

1785'ten 1800'e kadar süren hicret sırasında, 500 bin Kırımlı, 15 asırlık vatanlarını terk etti. Osmanlı kayıtlarına göre, bunların sadece 300 bini Osmanlı topraklarına ulaşabildi. 200 bin Kırımlının, göç sırasında hayatını kaybettiği belirtiliyor.Sürekli artan Rus baskısı karşısında, 1815'te, Kırım'dan yeni bir göç başladı. 1829'a kadar, toplam 200 bin Kırım Türkü, Kırımı bırakıp Anadolu ve Balkanlara göç etti. Göçler, 1860-1863, 1874-1875 ve 1891-1902 yıllarında tekrar yaşandı. Bu sırada göç edenlerin sayısı 500 bini aştı.

Böylece Kırım Türklerinin sayısı, sistemli şekilde azaltıldı. Türkiye ve Balkanlara yapılan göç sonucu, Kırım'da birçok şehir ve kasaba boşalırken, fırsatı ganimet bilen Çarlık, Türklerin boşalttığı yerlere Rus, Ukraynalı, Alman ve Bulgar göçmenler yerleştirdi. Bu sistemli tehcir politikasıyla, Kırım'daki 1.5 milyonluk Türk nüfusu, 300 bine düşürüldü.

Osmanlı'da başlayan zaafiyetin giderek derinleşmesinden istifade eden Rus Çarlığı, 1787'de Kırım'ı ilhak etti. 1792'deki Yaş Anlaşmasıyla, bu ilhak 'meşrû' hale getirildi. ilerleyen yıllarda, Osmanlı Devleti'nin Kırım'ı kurtarmak için verdiği mücadeleler de sonuçsuz kaldı. Son olarak, 1853-1855 arasında yapılan Kırım Savaşı da, Kırım'ı aslî sahiplerine kazandırmaya yetmedi.

Rus Çarlığı içinde yaşanan karışıklıklardan faydalanan Kırım Türkleri, 1917'de, 'Birinci Kırım Tatar Milli Kurultayı'nı yaparak, 'Kırım Cumhuriyeti'ni ilan ettiler. Fakat bu teşebbüs, fazla uzun ömürlü olmadı ve Kırım, Ocak 1918'de Bolşevikler tarafından işgal edildi. Daha sonra, 1921'de Özerk Kırım Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.

1921 ve 1922'de, Bolşeviklerin, Kırım'da yetişen mahsulü Rusya'ya taşımaları ve biraz da kuraklık sebebiyle yaşanan büyük kıtlık sırasında, 100 bin kadar insan açlıktan öldü. Açlıktan ölenlerin yüzde 60'ının Türk Tatarlar olduğu kaydediliyor. Yine kıtlık dolayısıyla, 20 bin kadar Kırımlı da Ukrayna'ya göç etti.

Komünist idare, 1924'te, Kırım'a Sovyetler Birliği Yahudilerini yerleştirmek amacıyla, 20 bin hektarlık arazi tahsis etti. Başta Kırım Sovyet lcra Merkez Komitesı Başkanı Veli İbrahim olmak üzere, karara karşı çıkan binlerce Türk-Tatarını da, çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırıldı. Hatta, halkı sindirmek amacıyla, toprak sahibi Türk-Tatarlardan 35 bin kişi, 1929 ve 1930'da Urallar ve Sibirya'daki kamplara sürüldü. Bu haksız karara tepki gösteren ve Aralık 1929'da, tarihe 'Alakat Ayaklanması' adıyla geçen isyana katılan Kırım Türkleri, acımasızca katledildi.

1930'da, Yahudilere tahsis edilen toprak 342 bin hektara çıkarılarak, 2 yıl içinde 34 bin Yahudi Kırım'a yerleştirildi. Devletçe sağlanan çeşitli teşviklerle, Yahudilerin Kırım'da kök salması politikası izlendi. Fakat, Kırım'ı 1941'de işgal eden Almanlar, kaçmayarak Kırım'da kalan 17 bin Yahudi yi, Akmescit dışında kurşuna dizerek, kendilerine kazdırdıkları çukurlara gömdüler.

İkinci Dünya Savaşı sırasında, Rus zulmünden kurtulmak için Almanları bir umut olarak gören Kırım Türkleri, savaş yıllarında, Almanlarla bazı yakınlaşmalara girdiler. Fakat, savaşın kaderi Almanlar aleyhine tecelli edince, Kırım Türkleri için büyük bir facia başladı. Almanlarla işbirliği yaptıkları iddiasıyla, Kırım Türkleri, 18 Mayıs 1944'te sürgün edildi. On binlerce Kırım Türkü, hayvan vagonlarına doldurularak, Sibirya ve Orta Asya'ya sürüldü. Bu işkence yolculuğu, Kırım Türkleri için tam bir 'kırım' oldu. Onbinlerce insan, sürgun yerine ulaşamadan hayatını yitirdi. Bazı kaynaklara göre, bu felaket sırasında Kırım Türkleri, nüfuslarının yüzde 46'sını kaybettiler.

Sovyet diktatörü Stalin'in ölümünden sonra, 1950'li yıllarda, sürgündeki Kafkas halklarının (Karaçay, Balkar, Çeçen, İnguş ve Kalmuk) vatanlarına dönüşüne izin verilirken, Kırım ve Ahıska Türkleri ile Volga Almanları bu haktan faydalandırılmadı.Ancak 1967yılından itibaren anavatana dönmelerine kısıtlı şekilde izin verilen Kırım Türklerinin, 1989'a kadar sadece 20 bini Kırım'a dönebildi. Bu tarihten sonra Sovyetler Birliği'nin çözülmesi, Kırımlıların vatan hasretini biraz daha giderdi. Çeşitli baskı ve provokasyonlara rağmen, 300 bine yakın Kırım Türkü, vatanlarına dönmeyi başardı.

2000 yılı başı itibarıyla, dönüş yapan Kırım Türklerinin 50-60 bin kadarı Ukrayna vatandaşlığı hakkını elde etti. Bugün Kırımlıların büyük bölümü, Özbekistan vatandaşı durumunda. Ukrayna ile Özbekistan arasında imzalanan 5 Eylül 1998 tarihli anlaşma, Kırım Türklerinin yurtlarına dönmesini kolaylaştırma amacı taşımasına rağmen, Ukrayna hükümetinin, pasaport ve diğer resmi muameleler konusunda çıkardığı zorluk ve parasal engeller yüzünden, birçok kişi, anlaşmanın tanıdığı haklardan faydalanamıyor. Kırım dışındaki Kırım Türklerinin sayısı, 200-300 bin dolayında tahmin ediliyor. Bunların büyük bölümü Özbekistan'da yaşıyor.

Kırım Türklerinin, liderleri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Cemiloğlu önderliğinde yürüttükleri 'vatana dönme mücadelesi' halen devam ederken; yine Cemiloğlu'nun başkanlık ettiği Kırım Milli Meclisi aracılığıyla, Ukrayna içinde özerk bir yönetim oluşturma çabaları sürüyor. Resmi mekanizmanın da tavrı yüzünden, büyük bir işsizlik ve ekonomik bunalım yaşayan Kırım Türkleri, bir yandan gasp edilen vatandaşlık haklarını yeniden elde etmenin ve dağıtılan kolhoz topraklarından haklarına düşeni almanın mücadelesini verirken; öbür yandan kimliğini ve öz kültürünü ihyâ etmeye gayret ediyor.

Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi olan Akmescit (Simferopol), Kırım Yarımadası'nın ortasında, Salgir Nehri üzerinde yer alıyor. Kentin yerinde, ilk olarak İskit Kralı Skiluros, Yunanlıların Neapolis (Yeni Şehir) adını verdikleri bir kale kurdu. 15'inci yüzyılda Kırım Türkleri de, Kirmencik (Küçük Kale) adlı bir kale inşa edince, bölge iskâna açık bir duruma geldi.

Böylece oluşmaya başlayan kente, Mengli Giray Han (ölümü 1514) adına yapılan cami dolayısıyla, Akmescit (Akmeçet) adı verildi. 16'ıncı yüzyıl başlarında Kırım hanları, hanlığın merkezi olan Bahçesaray'ı, step boylarının saldırılarına karşı korumakamacıyla, bölgede, müstahkem bir kale yaptılar. Mengli Giray, hanlığının son yıllarında, oğlu Mehmet Giray'ı 'Kalgay Sultan' (Veliaht Şehzade) tayin etti ve kendisine Akmescit'i merkez olarak verdi. Bu tarihten itibaren, bölgenin gelirleri Kalgay'lara bırakıldı ve Akmescit'in Kırım tarihindeki önemi giderek arttı. Kırım beyleri, yönetimini beğenmedikleri hanlara karşı muhalefetlerini göstermek maksadıyla;

Akmescit'teki Kalgaylık Sarayı'nın yakınında bulunan 'Kayalaraltı' mevkiinde toplanırlardı. Bu hareket, hana karşı olmak ve Kalgayın han olmasını istemek anlamına gelirdi.

17'incı yüzyılın ortalarında buraya gelen Evliya Çelebi, şehrin yan tarafında bulunan Kalgaylık Sarayı'nın ortasında, çatısı kiremitli ve tek minareli Mengli Giray Han Camii'nin bulunduğunu yazar. Ayrıca, Akmescit'in 10 nahiyesi ile 360 köyünün olduğunu ve burada, üstü kiremit örtülü 2 bin kadar ev ile 200 kadar dükkân bulunduğunu belirtir.0 dönemde Akmescit'te Abdurrahman Bey Camii, Sefer Gazi Ağa Sarayı ve Mescidi, Sefer Gazi Ağa'nın eşi tarafından yaptırılan Ayşe Hatun Hanı, 3 mahalle mescidi, 2 medrese, 3 sübyan (çocuk) mektebi, 3 tekke ve 4 çeşme bulunuyor ve şehir, Kalgay ile emrindeki kadı, subaşı ve muhtesib tarafından yönetiliyordu.

İlk defa 1736'da büyük bir Rus tahribatına uğrayan şehir, 1783'te Rusların Kırım'ı işgali sırasında, 815 kişinin yaşadığı küçük bir kasaba durumundaydı.Ancak 1784'te, Kırım'ın Tavrida bölgesinin başşehri oldu ve 19'uncu yüzyılda önemli bir ticaret merkezi haline geldi. 1850'li yıllarda burada yaşayan bir Ingiliz leydisi, hatıralarında, hakim sınıfı Tatar Türklerinin oluşturduğunu, bunların şehrin en güzel yerlerinde oturduklarını, nüfusun 13 bin civarında olduğunu ve halk arasında Yahudiler, Rumlar ve Ermenilerin de bulunduğunu yazar.

Lozovaya-Sivastopol arasında 1874'te inşa edilen demiryolu, bugün 'Simferopol' adını alan Akmescit'ten geçmektedir. 1921'den 1945'e kadarKırım'ın başkenti olan Simferopol, bölgenin Almanlar tarafından işgali sırasında (1941-1945), mukavemet kuvvetleri 'Komsomol Teşkilatı'nın da aktif merkezi olmuştur. Çarpışmalar sırasında tahribata uğrayan şehir, savaştan sonra imar edilerek, muhtelif sanayi yatırımlarıyla geliştirilmiştir.

Bugün Ukrayna'nın başlıca sanayi merkezleri arasında yeralan Simferopol'da, özellikle gıda maddeleri imalatı, tarımsal yatırımlar, inşaat sektörü ve kimya sanayi önem taşımaktadır. Simferopol Üniversitesi başta olmak üzere, 3 büyük yüksek öğretim kurumuna sahip bulunan, 1981 rakamlarına göre 319 bin nüfuslu Simferopol, bölgenin ilim ve sanat merkezi olma hüviyetini korumaktadır. Ayrıca troleybüs hattı ile bağlandığı Güney Kırım sahillerinin, önemli bir turistik merkezini oluşturmaktadır. Akmescit adı, bugün şehirde oturan Türkler tarafından hâlâ kullanılmaktadır.







 
 

ormela.tr.gg
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol